İstanbul Nöbetçi Sulh Ceza Hakimliği, altısı gazeteci dokuz kişiyi “Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununa Muhalefet” ve “Örgüt propagandası yapmak” suçlarından tutukladı.
Tutuklanan dokuz kişi dün Şişhane Meydanı’nda düzenlenmek istenen basın açıklamasına katılmıştı.
Geçtiğimiz günlerde Suriye’nin kuzeyinde öldürülen gazeteciler Nazım Daştan ve Cihan Bilgin için dün Şişhane’de yapılmak istenen basın açıklaması, Beyoğlu Kaymakamlığı’nın kararıyla yasaklandığı için İstanbul polisi eyleme izin vermedi.
6’sı gazeteci 9 kişi tutuklandı
“Dağılın” uyarılarına rağmen alandan ayrılmayan gruba müdahale eden polis 59 kişiyi gözaltına aldı.
Bu kişilerden 14’ü bugün savcılığa sevk edildi.
Nöbetçi Sulh Ceza Hakimliği, savcılık tarafından tutuklanma talebiyle mahkemeye sevk edilen gazeteciler Gülistan Dursun, Hayri Tunç, Enes Sezgin, Osman Akın, Pınar Gayıp, Serpil Ünal’ın yanısıra DEM Parti İstanbul İl Yönetim Kurulu Üyesi İmam Ugiş, Can Papila ve İmam Şenol hakkında tutuklama kararı verdi.
Adli kontrol talebiyle mahkemeye sevk edilen gazeteciler Zeynep Kuray, Yadigar Aygün, Mahsum Sağlam, Yağmur Filiz ve Pelin Laçin ise nöbetçi sulh ceza hakimince adli kontrol ile serbest bırakıldı.
Gazeteci sendikaları: “Bu tutuklama kararları kabul edilemez, gazetecileri serbest bırakın”
Gazetecilerin örgütlü olduğu sendikalar tutuklamalara tepki gösterdi.
DİSK Basın İş, “Biz gazetecilerin görevi halka hakikatı ulaştırmaktır. Basın açıklaması yapmak suç değildir. İfade hürriyetine yönelik saldırılar kabul edilemez. Gazetecileri ve gazeteciliği hedef alan her türlü saldırıyı ve baskıyı kınıyoruz” derken Türkiye Gazeteciler Sendikası, “Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı Anayasal güvence altındadır. Bu tutuklama kararları kabul edilemez. Gazetecileri serbest bırakın” diyerek tutuklamalara karşı çıktı.
Başsavcılığın “terör” soruşturması açtığı İstanbul Barosu: “Metinde Türkiye Cumhuriyeti ve kurumlarına yönelik olumsuz ifade ve suçlama yer almıyor”
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, İstanbul Barosu’nun Nazım Daştan ve Cihan Bilgin’in öldürülmesi sonrası yayınladığı basın açıklaması nedeniyle İstanbul Baro Başkanı İbrahim Kaboğlu ve yönetim kurulu üyeleri hakkında soruşturma başlattı. İstanbul Barosu Cumartesi yayınladığı basın açıklamasında “Basın mensuplarının çatışma bölgelerinde hedef alınması Cenevre Sözleşmesi’nin ihlali niteliğindedir. İki basın mensubu yurttaşımızın öldürülmesi olayıyla ilgili olarak etkin bir soruşturma yürütülmesini talep ediyoruz” ifadelerini kullanmıştı.
65 bin üyesiyle dünyanın en büyük barolarından biri olan İstanbul Barosu ise “Terör örgütü propagandası yapma” ve “Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” suçlamasıyla başlatılan soruşturmaya tepki gösterdi.
Yapılan açıklamada, “Baromuzca yapılan açıklamada ‘Terör örgütü propagandası yapma’ ve ‘Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma’ ile ilişkilendirilebilecek hiçbir beyan yer almamaktadır. Bu itibarla, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na atfen basına yansıyan haberlere konu isnatlar ve açıklama metnimiz arasında doğrudan veya dolaylı bir bağ kurulması kesinlikle olanaksızdır. Kaldı ki açıklama metninde Türkiye Cumhuriyeti ve kurumlarına yönelik hiçbir olumsuz ifade ve suçlama yer almamaktadır. Her zaman insan haklarını ve hukukun üstünlüğünü savunan Baromuz, tüm Anayasal kuruluşları ve hukuk kurumlarını, usul kuralları başta olmak üzere, Anayasa’ya, yasalara ve hukukun genel ilkelerine saygı göstermeye çağırır” denildi.
Ankara Barosu: “Bu hukuka aykırı soruşturmaya derhal son verilmelidir”
Türkiye Barolar Birliği bu konuyla ilgili herhangi bir açıklama yapmazken Türkiye’nin İstanbul’dan sonraki en büyük iki barosu olan Ankara ve İzmir baroları soruşturmayı eleştirdi.
Ankara Barosu’ndan yapılan açıklamada, “Unutulmamalıdır ki hukuk devleti, toplumun; avukatlar ise hukuk devletinin teminatıdır. Avukatların meslek örgütüne yönelik gerçekleştirilen soruşturma bu yönüyle toplumun tüm kesimlerini olumsuz etkileyecek niteliktedir. Hukukun üstünlüğünü ve insan haklarını korumakla görevlendirilmiş, yargının kurucu unsuru olan avukatların meslek örgütüne yönelik bu hukuka aykırı soruşturmaya derhal son verilmelidir” denildi.
İzmir Barosu: “Eğer uluslararası hukuk ve Avukatlık Kanunu kapsamında görev yapmak suçsa bizi de yargılayın”
İzmir Barosu ise İstanbul Barosu’nun yayınladığı metne kendisinin de imza koyduğunu açıkladı.
Barodan yapılan açıklamada, “Bu yöntemler baskı ve zor kullanmadan yönetme kabiliyetini yitirmiş despot bir yönetimin iktidarını koruma çaresizliğinin göstergesi olarak değerlendirilmelidir. Eğer uluslararası hukuk ve Avukatlık Kanunu kapsamında görev yapmak suçsa bizi de yargılayın! İstanbul Barosunun yanındayız! Biliyor ve inanıyoruz ki bu karanlık elbet dağılacak, bu ülke çok yakında aydınlığa uyanacaktır” ifadeleri kullanıldı.