Türkiye’de yaşanan insan hakları ihlalleri ve soykırıma varan hukuksuzluklar BM’nin raporlarına girmeye devam ediyor. Son olarak 7 BM özel raportörü tarafından, Hizmet Hareketi mensubu olduğu ileri sürülen kişilere yönelik toplu gözaltılar ve tutuklamalarla ilgili hazırlanan rapor, Türkiye hükümetine gönderildi. Raporda, Türkiye’de Hizmet Hareketi mensuplarına yönelik sistematik ve toplu tutuklamaların yaşandığı, terörle mücadele mevzuatının kötüye kullanıldığı ve insanların ‘yasal’ eylemlerinin ‘terör suçu’ gibi gösterildiği belirtiliyor.
AKP hükümetine gönderilen mektubun girişinde, “Bu itibarla, terörle mücadele mevzuatının kötüye kullanılması suretiyle Gülen Hareketi ile bağlantılı olduğu iddia edilen kişilere yönelik sistematik baskı tedbirleri ve bu tedbirlerin sivil toplum, insan hakları savunucuları, siyasi muhalifler ve gazeteciler üzerindeki etkileri hakkında edindiğimiz bilgileri Ekselansları Hükümetinizin dikkatine sunmak isteriz . Bu tedbirler şunları içermektedir: (i) toplu tutuklamalar, gözaltılar ve adli kontrol kararları; (ii) sınır ötesi gözaltılar; (iii) terörist “gri listelerin” genişletilmesi; ve (iv) gözetim yetkilerinin kötüye kullanılması.” deniliyor ve ardından çocukların bile birlikte ders çalıştıkları için ‘terör’ suçlamasıyla yargılandığına dikkat çekiliyor:
- “7 Mayıs 2024 tarihinde İstanbul’da 16 çocuk ve 34 yetişkinin özgürlüklerinden mahrum bırakıldığı bildirilmektedir. Tutuklama emirleri ve polis baskınları, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından, bu çocukların Gülen Hareketi öğrencileri olduğu ve ailelerinden, öğretmenlerinden ve arkadaşlarından maddi destek aldıkları gerekçesiyle çıkarılmıştır.
- Çocuk tutukluların 16 saat boyunca polis sorgusu için gözaltında tutulduğu ve avukat erişiminden mahrum bırakıldığı belirtilmiştir. Ayrıca, bu çocukların yiyecek verilmediği, psikolojik baskıya maruz kaldığı, fiziksel işkence gördüğü ve dış dünya ile diğer tutuklularla iletişimlerinin kısıtlandığı ifade edilmektedir. Özellikle bazı çocukların, “kan tükürecek şekilde dövülmekle” tehdit edildiği bildirilmiştir.
- Yetişkin tutuklular dört gün boyunca gözaltında tutulmuş ve benzer koşullara maruz kalmıştır. Özellikle, Parkinson hastalığı, yüksek tansiyon ve diyabet gibi önceden mevcut sağlık sorunları bulunan tutuklular yeterli tıbbi bakım alamamıştır. Ayrıca, bazı kadın tutukluların bebeklerine annelik yapması veya emzirmesi engellenmiştir.
- Birçok yetişkin, çocuklarının Gülen Hareketi öğrencisi olduğu iddiasıyla onlara maddi yardım ve destek sağlamak suçlamasıyla terörle mücadele mevzuatı kapsamında suçlanmıştır. Bazı durumlarda, bu destek sağlama eylemleri Gülen Hareketi ile ilgisiz faaliyetleri de içermekteydi; örneğin, kira yardımı yapmak, İngilizce öğretmek veya öğrencileri evlerine davet etmek gibi.
- 18 Ekim 2022’den bu yana, Gülen Hareketi ile bağlantılı olduğu düşünülen kişilere maddi destek sağladıkları şüphesiyle en az 2.500 kişinin gözaltına alındığı tahmin edilmektedir.
7 Ekim 2024 tarihinde Türkiye’ye gönderilen ‘iddia’ mektubunda önemli tespit ve değerlendirmeler var. 7 Ekim’de gönderilen mektup, Türkiye’nin cevabı ile birlikte 6 Aralık 2024 tarihinde yayımlandı.
Sistematik zulüm ve zorla kaçırmalar da mektuba girdi
Mektupta insanların ‘zorla kaçırılması ve kaybedilmesi’ konusuna da değiniliyor:
- 2020 yılında yapılan TUR 5/2020 iletişiminde dile getirilen endişeleri tekrar ederek, Türkiye hükümetinin Gülen Hareketi ile bağlantılı Türk vatandaşlarına yönelik sistematik bir şekilde devlet destekli yurtdışı kaçırma ve zorla geri gönderme uygulamalarına devam ettiğini ifade ediyoruz. Bazı durumlarda, bu uygulamalara maruz kalan kişilerin zorla kaybedildiği bildirilmiştir. Ayrıca, Türkiye hükümetinin, terörle mücadele ve uluslararası suçlarla mücadeleye dair geniş ve belirsiz ifadeler içeren ikili güvenlik işbirliği anlaşmalarını birçok ülke ile imzaladığı yönünde raporlar bulunmaktadır. Bu anlaşmaların, “güvenlik riski” olarak görülen kişilerin üçüncü ülkelerden sınır dışı edilmesine veya kaçırılmasına olanak sağlamak amacıyla tasarlandığı iddia edilmektedir.
Birleşmiş Milletler Özel Raportörlerinin bu detaylı iddia mektubu, özellikle Hizmet Hareketi ile bağlantılı olduğu iddia edilen bireylere yönelik Türkiye’deki sistematik baskıyı ortaya koyuyor.
İnsanlar ‘terörist’ olarak etiketleniyor
- Türkiye hükümeti, siyasi muhalifleri, yargıçları, avukatları, insan hakları savunucularını ve gazetecileri “terörist” olarak nitelendirerek, yakalanmaları karşılığında para ödüllerinin açıklandığı kamuya açık internet sitelerinde listelemiştir. Bu listelemelerin makul gerekçelere dayanmadığı anlaşılmaktadır. Bu tür listelemelerin, siyasi aktivistleri tehlikeye atmayı ve onların ve diğer bireylerin temel hak ve özgürlüklerini kullanmalarını caydırmayı amaçlayan kasıtlı önlemler olduğu değerlendirilmektedir.
- Gerçekten de, “terörist” olarak etiketlenen kişilerin kimlik bilgileri, fotoğrafları ve ilişkilendirildikleri örgütler, İçişleri Bakanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü’nün internet sitelerinde mevcuttur. Bu listelemeler ayrıca, İçişleri Bakanlığı’nın sosyal medya platformu “X” üzerindeki resmi hesabı aracılığıyla da yayılmaktadır.
Yüksel Yalçınkaya kararına atıf var!
Mektupta AİHM’nin Türkiye’yi mahkum ettiği Yüksel Yalçınkaya kararına da atıf var. ByLock verilerinin sağlıklı olmadığı üzerinde özellikle duruluyor:
- TUR 3/2024 iletişiminde ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Yüksel Yalçınkaya v. Türkiye (No. 15669/20) davasındaki kararında dile getirilen endişeleri yineliyoruz. Bu endişeler, Milli İstihbarat Teşkilatı’nın (MİT), 2016 yılında 6532 sayılı Kanun’un (2014) 3. maddesi (“MİT Kanunu”) kapsamında, Gülen Hareketi hakkında bilgi toplamak amacıyla şifreli mesajlaşma uygulaması ByLock’un ana sunucusuna erişim sağlamasıyla ilgilidir. MİT tarafından elde edilen veriler, her kullanıcının ByLock sunucusuna bağlanırken kullandığı IP adreslerini ve 15 milyon çözümlenmiş kullanıcılar arası mesajı içermektedir.
- Bu verilerin yönetimi güvenli olmamış, polis personeli tarafından verilerde çıkarma ve değiştirme işlemleri yapılmış ve yanlış IP adresleri nedeniyle ByLock uygulamasıyla ilişkilendirilmeyen kişilere dair hatalı kayıtlar oluşturulmuştur. Ayrıca, yaygın olarak kullanılan ve proxy IP adresleri üzerinden çalışan internet yönetim sistemleri nedeniyle IP adresleri yanlış şekilde ilişkilendirilmiştir. Kayıtlarda şu gibi anormallikler tespit edilmiştir: mantıksız oturum olayları, önemli mesaj teslimi gecikmeleri ve mesaj içerik kayıtlarında sorunlar.
- MİT tarafından Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na aktarılan ByLock verilerinin analizi, Terörle Mücadele Kanunu’nun 3713 sayılı hükümleri çerçevesinde binlerce polis soruşturmasına ve tutuklamaya yol açmıştır. Ancak çoğu durumda, ByLock uygulamasındaki kullanıcı iletişimlerine ilişkin somut kanıtlar sunulmamış, yargı makamlarının verilere erişim talep etme yetkisi ise MİT Kanunu’nun 11. maddesi ile sınırlı kalmıştır.
- Mahkemelere, talep üzerine “ByLock Sorgu Modülü Tutanakları” veya “ByLock Tespit veya Değerlendirme Tutanakları” adlı ham ve eksik veriler içeren belgeler sunulmaktadır. Bu belgeler, sanığa özgü olmamakta ve uzman incelemesi olmadan anlaşılmaz bir nitelik taşımaktadır.
İnsan kaçırmalar da BM’nin takibinde!
Mektupta, Türkiye hükümetinin yurt dışından haydut gibi insan kaçırması konusunda da önemli tespit ve değerlendirmeler yer alıyor. Uluslararası hukuk hatırlatılıyor. Yapılanın ‘zorla kaybetme’ olduğu anlatılıyor:
- Sınır ötesi baskı iddialarıyla ilgili olarak, devlet destekli yurtdışı kaçırmalar ve bireylerin üçüncü ülkelerden yasal süreç olmaksızın zorla geri gönderilmesinin, bireylerin özgürlük, kişisel güvenlik, bütünlük ve adil yargılanma hakkının ciddi şekilde ihlal edilmesine yol açabileceğini ve aynı zamanda zorla kaybetme olarak değerlendirilebileceğini hatırlatırız. (Belgeler sıralanıyor)
- Bu belgeler, bireylerin sınır ötesi baskı ve zorla geri gönderme eylemlerine karşı korunmasını ve devletlerin bu tür insan hakları ihlallerinden kaçınmasını açıkça zorunlu kılmaktadır.
- Hukuki belirlilik ilkesi gereğince, insan haklarına ciddi müdahalelere yol açabilecek ikili anlaşmaların kamuya açık olması gerektiğini vurguluyoruz. Gizli anlaşmalar, uluslararası insan hakları hukuku çerçevesinde devletlerin hukuki belirlilik sağlama yükümlülüğüyle açıkça çelişmektedir.
- Non-refoulement (geri göndermeme) ilkesi, tüm devletlerin, bir kişiyi keyfi yaşamdan mahrum bırakılma, işkence, zalimane, insanlık dışı veya aşağılayıcı muamele, zorla kaybetme, keyfi gözaltı, açıkça adaletten mahrum bırakma, zulüm veya diğer ciddi uluslararası insan hakları hukuku ihlalleri riski bulunan bir ülkeye herhangi bir şekilde geri göndermesini yasaklar.
- Ayrıca, devlet ajanları tarafından özgürlüğün kısıtlanmasının kabul edilmemesi, sürenin kısa olması durumunda dahi zorla kaybetme olarak nitelendirilmektedir. Bu bağlamda, Zorla Kaybetmelere Karşı Tüm Kişilerin Korunması Bildirgesi’nin 7. maddesi, “savaş tehdidi, savaş hali, iç siyasi istikrarsızlık veya herhangi bir olağanüstü hal” gibi hiçbir koşulun zorla kaybetmeyi haklı çıkaramayacağını belirtmektedir.
- Uluslararası insan hakları hukuku çerçevesinde tutuklama sırasında ve özgürlüğün ilk saatlerinde zorunlu prosedürel güvencelere uyulmasının, olası insan hakları ihlallerinin önlenmesi açısından hayati öneme sahip olduğunu yeniden vurguluyoruz. Bu güvenceler, tutuklamanın derhal kayda geçirilmesi, gözaltının yargısal denetimi, aile üyelerinin bilgilendirilmesi ve tutuklunun avukata erişiminin sağlanmasını içerir.
Mektupta kayda geçirilen temel hususlar özellikle aşağıdaki hususları içeriyor:
🔹 Toplu Gözaltılar ve Tutuklamalar
- Haziran 2023 – Haziran 2024 döneminde 8.892’den fazla kişinin gözaltına alındığı ve 1.595 kişinin terörle ilgili suçlamalarla itham edildiği belirtiliyor. Bu kişiler arasında öğretmenler, ebeveynler ve çocuklar bulunuyor.
- Raporlar, bireylerin sıradan ve meşru faaliyetlere dayanarak gözaltına alındığını, suç teşkil eden fiillerle ya da Hizmet Hareketi ile bağlantılarını gösteren hiçbir kanıt bulunmadığını ortaya koyuyor.
- Daha da endişe verici bir şekilde, çocuklar terörle mücadele yasaları kapsamında gözaltına alınıyor ve ciddi kötü muameleye maruz kalıyor; fiziksel şiddet, yasal temsil hakkının engellenmesi gibi ihlaller rapor ediliyor.
🔹 Ülke Dışı Kaçırmalar
- Devlet destekli sınır ötesi kaçırmalar devam ediyor ve uluslararası normların ihlali anlamına geliyor.
- Kaçırılan mağdurlar işkence, zorla itiraf ve adil olmayan yargılamalarla karşılaşıyor.
- Türk makamlarının bu ihlallere ilişkin bağımsız ve etkili soruşturma yürütmemesi konusundaki derin endişe kaynağı.
🔹 Terörist “Gri Listelerin” Kötüye Kullanılması
- Yargıçlar, gazeteciler ve insan hakları savunucuları, usule uygun bir süreç olmaksızın keyfi olarak “terörist” olarak damgalanıyor, bu da onları fiziksel saldırıya ve baskıya açık hale getiriyor.
🔹 Gözetim İhlalleri
- ByLock verileri gibi gözetim araçlarının yaygın kötüye kullanımı, binlerce keyfi gözaltına yol açıyor.
- Manipüle edilmiş ve hatalı deliller, sınırlı yargı denetimiyle bir araya gelerek adil yargılamaları baltalıyor.
- Raportörler, uluslararası düzeyde korunan haklarını kullanan aktivistlere ve insan hakları savunucularına yönelik hedefli saldırılarda MİT Kanunu’nun kötüye kullanılmasından endişe duyduğunu ifade etti.
Özel Raportörler, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Yüksel Yalçınkaya v. Türkiye (No. 15669/20) davasındaki bulgularını desteklemiş ve Türk yargısına şu çağrılarda bulunuyor:
- ByLock delillerine dayanan davalarda yeniden yargılama yapılmasını emretmek.
- Eşitsizlikleri ele almak ve yargısal adaleti sağlamak için önlemler uygulamak.
Raportörler, Hizmet Hareketi’nin terör örgütü olarak tanımlanmasının usule uygunluk gerekliliklerini karşılamadığını ve terörizm ile insan hakları konusunda özel raportör tarafından geliştirilen terörizmin model tanımını tatmin etmediğini vurguluyor.
Daha önceki OL TUR 13/2020 yazışmasında ifade edilen genel endişeleri tekrarlayarak, Terörle Mücadele Kanunu No. 3713 ve Türk Ceza Kanunu’nun, siyasi muhaliflere, gazetecilere ve Hizmet Hareketi ile bağlantılı olduğu düşünülen bireylere karşı sistematik olarak kötüye kullanılmasına izin verecek şekilde aşırı geniş bir dille hazırlandığını belirtiyorlar.
Mektupta, Türkiye’de Hizmet Hareketi ile bağlantılı bireylerin ve grupların keyfi gözaltı, mahremiyet ihlali ve güvenliklerine yönelik tehditler gibi ciddi risklerle karşı karşıya olduğuna dair bir eğilim olduğu ifade ediliyor.
Rapor BM Keyfi Tutuklamalar Çalışma Gurubu tarafından verilen çok sayıda karara atıfta bulunuyor. Yine bu bildirim kısa bir süre önce BM Yagıçların ve Avukatların Bağımsızlığı Raportörü tarafından Türkiye’ye gönderilen iddia maktubunun da tamamlayıcısı bir mektup olarak kayıtlara geçti.
Bu mektupla ve daha önce farklı mekanizmaların raporları ve kararları ile birlikte artık BM mekanizmaları nezdinde Hizmet Hareketi’ne yönelik işlenen hak ihlalleri geniş ölçüde kayda geçirilmiş oldu.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***