Abdullah EZİK
James Joyce’un Finnegans Wake’in öncüsü olarak kabul edilen “Finn’in Oteli” başlıklı eseri geçtiğimiz günlerde Tugay Kaban çevirisiyle yayımlandı. İlk olarak 1923’te, “Ulysses” yayımlandıktan hemen sonra gün yüzüne çıkan Finn’in Oteli, kısa ve öz bir metin olmakla beraber Joyce’un birçok epik eserinin bir özü olarak da görülebilir.
“Finn’in Oteli”, İrlanda kültürüne, mitolojisine, gündelik yaşamına dair anekdot ve göndermelerle dikkat çeker. Eserin başlığı bile İrlanda’nın en önemli kahramanlarından biri olan Finn MacCool’a gönderme yapar ve derin bir kültürel kimliğe işaret eder. Joyce, mitolojiyi yalnızca bir arka plan olarak sunmaz; aksine, bu eski hikayelere yeni bir soluk getirir ve kültürel hafızanın akışkanlığını yakalar. Bu mitolojik çerçeve, tarihsel olayların döngüselliği üzerine olan Joyce’un ilgisini yansıtarak insan deneyimlerinin benzersiz görünmesine rağmen, zaman boyunca yankılandığını gösterir.
“Finn’in Oteli”, diğer birçok James Joyce metninde olduğu gibi kendisine özgü bir düşünsel zemin üzerinden hareket eder. “Ulysses” ile “Finnegans Wake” arasında bir yerde duran, içerisinde her iki metne dair de çeşitli ipuçları bulunduran, son raddede “Finnegans Wake”e doğru ilerleyen yolu gösteren “Finn’in Oteli”, bu açıdan oldukça özerk bir yerde durmaktadır. Joyce edebiyatının bir tür özeti, taslağı, dipnotu olarak görülebilecek metin, kurgusu, göndermeleri ve hikayesiyle özgün bir değer üretmektedir.
Metinlerinde geçmişi yalnızca romantize etmekle kalmayan, aynı zamanda İrlanda tarihinin karmaşık arka planını da işin içerisine dâhil eden James Joyce, “Finn’in Oteli”nde de benzer bir tutumla hareket eder. Joyce, söz konusu bu metnini İrlanda’da önemli siyasi ve kültürel çalkantıların yaşandığı bir dönemde yazmış ve bu gerilimler kitaptaki karakterler ve atmosferi derinden etkilemiştir. Anlatı, efsanevi figürlerin yanında sıradan İrlandalı bireylerin mücadelesini işin içerisine dâhil ederek mitle gerçeği birleştirmiş, okura sıra dışı bir yapıda özel bir metin sunmuştur. Dolayısıyla mitoloji ile tarih arasındaki etkileşim, Joyce’un anlatıyı İrlanda’nın kimliği üzerinde söz sahibi olmanın bir yolu olarak gördüğünü düşündürür ve okura bu anlamda yeni kapılar aralar.
Birçok açıdan “Finnegans Wake”deki dil yoğunluğuna yaklaşan, ona doğru hareket eden yazarın dilsel zeminini imleyen “Finn’in Oteli”, Joyce’un dil konusundaki ilgisini görünür kılar. Metin boyunca Joyce’un kelime oyunları, gönderme ve çok katmanlı ifadeleriyle süslenmiş oyunbaz dil açıkça belirgin bir hâl alır. Bu deneysel yönelim, yazarın metni kaleme aldığı dil olan İngilizceyi, İrlandalıların sosyal yaşamını farklı açılardan görünür kılmak için tercih ettiği esnek ve dinamik bir yapıya büründürür.
Nihayetinde “Finn’in Oteli”ndeki dil, okuyucuları okuma eyleminin kendisini yeniden düşünmeye iter. Joyce, bütün bir kitapta düz bir anlatı sunmak yerine okuyucuları metinle aktif bir şekilde etkileşime girmeye, parçalanmış hikayeler ve yoğun göndermelerden yeni anlamlar çıkarmaya teşvik eder. Böylelikle bir yandan giderek hareketli bir hâl alan dil, öte yandan hikayeyle beraber yeniden biçimlenir. Bu da daha sonraki metinlerin bir hazırlayıcısı/habercisi olarak Finn’in Oteli’ni daha da ayrıksı kılar.
James Joyce’un eserlerinde sıkça tekrar eden temalardan biri olan “kimlik”, “Finn’in Oteli”nde de kendine geniş bir şekilde yer bulur. Metin, “İrlandalılık” dürtüsündeki farklı yönleri araştırarak yerel ve evrensel olanı birleştirir ve böylece Joyce’un bütün bir ideasına dair bir anıştırma tavrı takınır. Joyce, hem İrlanda kimliğinin direncini hem de kırılganlığını yansıtan karakterleriyle ortaya özgün bir yapı çıkarır. Joyce’un Dublin’i, bu hikayelerde İrlanda’nın bir tür minyatürü olarak işlevlenir; tarih ve mitin kesiştiği, bireylerin iki dünya arasında sıkışıp kaldığı bir yer olarak belirir.
Öte taraftan Joyce, “Finn’in Oteli”nde mekanı salt bir coğrafya olarak değil, başlı başına bir karakter olarak da ele alır. Mekan, kişisel ve ulusal hafızanın katmanlarını içerisinde barındırır ve bir tür “hafıza”ya dönüşür. Göçebelik ve yerleşik kültür üzerinden bir zıtlık geliştiren yazar, bu durumu gün yüzüne çıkardığı karakterler üzerinden derinleştirmeyi de ihmal etmez. Bu durum, Joyce’un “Dubliners” (Dublinliler), “A Portrait of the Artist as a Young Man” (Sanatçının Genç Bir Adam Olarak Portresi) ve Ulysses gibi diğer eserlerinde de görülen, mekan ile kimlik arasındaki bağlantının bir uzantısı olarak belirir.
“Finn’in Oteli”nde Joyce, İrlanda’nın psikolojik manzarasını analiz etme konusunda daha da derinlere iner ve mekanların anılarla nasıl dolup taştığını gözler önüne serer.
Finn’in Oteli, Joyce külliyatının daha az bilinen ama buna karşılık önemli bir yerde duran başat parçalarından biri olarak görülebilir. Bir yandan “Finnegans Wake”in taslağı olarak görülebilecek, diğer yandan içerisinde İrlandalılık meselesine dair birçok gönderme barındıran metin, okura da Joyce’a dair yeni açılımlar sunacaktır.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***