Türkiye’de hukuksuzluk inanılmaz boyutlara ulaştı. Öyle ki; birlikte ders çalıştıkları, sinemaya gittikleri ve Yemek Sepeti’nden ortak sipariş verdikleri için liseli kız çocukları bile ‘terör örgütü üyeliği’ suçlamasıyla yargılanıyor. Söz konusu suçlamalar iddianamede yer alıyor ve bu faaliyetler ‘terör suçu’ kapsamında değerlendiriliyor. Mahkeme salonunda hakim, 15-17 yaşlarındaki çocuklara ‘neden namaz kıldıklarını’ bile sordu.
Geçtiğimiz haftalarda da Kayseri’deki yerel mahkeme AİHM’nin ‘Yüksel Yalçınkaya’ kararını tanımamış ve Türkiye’nin ‘mahkum edildiği’ aynı hükmü yeniden karara bağlamıştı. Kayseri’deki bir yerel mahkeme, AİHM’nin kararını bile tanımıyor…
Bu arada Türkiye’de gün aşırı soykırım operasyonları yapılıyor, ‘yeniden yapılanma’ kıyıfıyla onlarca insan ‘suç olmayan eylemleri’ gerekçe gösterilerek gözaltına alınıyor.
Bütün bu yaşananlar insanların geleceğe dair ümitlerinin de kırılmasına, motivasyonlarının düşmesine neden oluyor. Ancak şu asla hatırdan çıkarılmamalı; demokrasi, insan hakları ve hukuk mücadelesi uzun soluklu bir mücadeleyi gerektiriyor. Özellikle Türkiye gibi rejimin bütün medyayı kontrol altına aldığı ülkelerde hukuk mücadelesi çok daha zor oluyor.
Hukuk, demokrasi ve insan hakları kültürünün toplumda yerleşmesi ve hukukun üstünlüğünün sağlanması uzun zaman alıyor. Bu mücadelede en önemli etken ise ‘toplumsal duyarlılık’. Toplumun ‘hukuku, demokrasiyi, insan haklarını’ talep etmesi gerekiyor. Dolayısıyla hiç bir hukuk ve demokrasi savaşı sabahtan akşama kazanılmadı/kazanılmıyor.
İnsan hakları savunucusu avukat Levent Mazılıgüney, hukuki mücadele sürecine ilişkin önemli değerlendirmelerde bulunuyor. KHK TV’nin YouTube sayfasında yayınlanan görüntüye göre Mazılıgüney, geçtiğimiz haftalarda düzenlenen bir panelde konuşuyor. Levent Mazılıgüney, şunları söylüyor:
- Ne olur ‘bu işin sonu ne olur’ demeyin; yüzde 99 değil yüzde 1000 eminim. İncil’i satır satır okutum, Tevrat’ı okudum. Yahudi, Hristiyan arkadaşlarla görüştüm ama ben birgün Patrikhane ziyaretinde bir piri fani papaz, 80 küsur yaşında geldi ve koluma girdi. “Evladım, iman, ümit, sevgi… Bunlar birbirinden ayrılmaz. Sen bunları bırakma, onlar da seni bırakmaz.” dedi.
- Bu nasihat hiç aklımdan çıkmıyor. İncil’de de bir ayet. Kur’an’ın da özünde bu ar; iman varsa ümit vardır. Ümit kırmaya kimsenin hakkı yoktur. Kendiniz ümitsizliğe düşseniz bile başkalarının ümidini kırma gibi bir hakkımız yoktur.
- Biz inanmıyor olsak da bu durum bunu gerektirir. Kimsenin ümidini kırmaya hakkımız yok. ‘Bu işin sonu ne olur, Yalçınkaya kararı uygulanır mı, şöyle olursa ne olur vs’ şeyinden vazgeçmemiz lazım. ‘Ben ne yapabilirim’ dememiz lazım. Ne yapmamız gerekiyorsa oraya odaklanalım. Emin olun herşey çok daha hızlı düzelecek.
“Ortada Yalçınkaya kararı var. AİHM’nin Yalçınkaya kararında Büyük Daire’nin içtihadı kapı gibi orada duruyor.” diyen Levent Mazılıgüney, ardından AİHM’nin ‘Şaban Yasak’ kararıyla ilgili de önemli değerlendirmelerde bulunuyor.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***