Suriye ile Türkiye arasındaki ilişkilerin normalleşmesi yönünde karşılıklı adımların atılacağı ve üçüncü bir ülkede tarafların bir araya geleceği yönünde iddiaların konuşulduğu bir süreçte, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın Arap Ligi’nde konuşma yapacağı sırada Suriye heyetinin salonu terk etmesi dikkat çekti. Dış politika uzmanları Suriye tarafının bu yöndeki çıkışının Şam’ın Ankara’nın açıklamalarını ve taahhüt ettiği adımları samimi bulmadığını gösterdiğini belirtti. Bölgeyi yakından takip eden gazeteci Fehim Taştekin, Ankara’nın koşulları arasında BM Güvenlik Konseyi’nin 2254 sayılı kararının olduğuna dikkat çekti ve Hakan Fidan’ın da geçtiğimiz temmuz ayında Sky News Arabia’ya verdiği röportajda bu detayı tekrarladığını söyledi.
Fehim Taştekin, “Ankara’nın silahlı isyanla başarılamayan rejim değişikliği konusundaki takıntılı hedefleri araya sokuşturması normalleşme arayışının ciddiyetine dair şüpheleri artırıyor” dedi ve şu değerlendirmeyi yaptı:
“2254 dayatmasıyla sadece müzakerelerde tıkanmayı garantileyebilirler, başka bir şeyi değil. 2254, Esad’ı anlaşmalı bir yolla indirmek isteyenlerin düşüydü. Erdoğan hem bu düşten çıkmak istemiyor hem de Suriye lideriyle kucaklaşmak için sabırsızlanıyor. Hem Esad’ın egemenlik ve toprak bütünlüğü konusunda beklediği garantileri vermiyor hem de ‘Hadi gel Sisi ile birlikte üçlü bir eksen kuralım’ diyor. Müthiş!”
BM’NİN 2254 SAYILI KARARI NEYDİ?
BM Güvenlik Konseyi’nin Suriye’ye ilişkin 2015 yılında aldığı 2254 numaralı kararında şu maddeler yer alıyordu:
“Ocak ayı başında siyasi geçiş için ateşkes ve resmi müzakere çağrısı,
IŞİD ve El Nusra Cephesi dâhil “terörist” olarak görülen gruplar dışında tutulacak,
Bu gruplara yönelik “saldırı ve savunma eylemleri” – ABD ve Rusya öncülüğündeki hava saldırılarına atıf – devam edecek,
BM Genel Sekreteri Ban Ki-mun, ateşkesin nasıl denetleneceğine dair 18 Ocak’a kadar bilgi verecek,
Altı ay içinde “güvenilir, kapsayıcı ve mezhepsel olmayan bir yönetim” oluşturulacak,
18 ay içinde BM gözetimi altında “özgür ve adil seçimler” yapılacak,
Siyasi geçiş Suriye önderliğinde olmalı.”
‘ŞAM HEYECANA KAPILMA GEREĞİ DUYMUYOR’
Fehim Taştekin’in Gazete Duvar’da yer alan yazısından ilgili bölüm şöyle:
“Suriye-Türkiye normalleşmesi bir Arap inisiyatifi sayesinde gerçekleşirse bu durum hem Şam hem de Ankara’nın birlik içinde rahatsızlık yaratan politikalarını etkileyebilir. Her halükarda Suriye yakından izlenen dosya olacaktır.
Ayrıca Suriye, Arap Birliği içindeki en direngen ve inatçı üye. Bu gerçek, diğer Arap başkentleriyle yakalanan olumlu havanın otomatik olarak Şam’da dostluğu garantilemeyeceğini söylüyor.
“Suriye, Arap Birliği’ne döndüğüne göre İran’ı kapı dışı eder” diye ezberden sonuç çıkaranlar nasıl yanılıyorsa Kahire, Riyad ve Abu Dabi’nin Şam üzerindeki etkisine bel bağlayanlar da yanılabilir.
Buradan hareketle “Esad önkoşulları geri çekti” gibi temelsiz argümanları içeride tüketmek yerine Mikdad’ın Kahire’de RT’ye verdiği demeci bir kez daha okumakta fayda var.
Evvela Mikdad, Ankara-Şam-Kahire arasında ‘dayanışma ekseni’ çağrısının gerçek ve samimi olmasını umduklarını söylüyor. Yani çok heyecana kapılma gereği duymuyor.
İkincisi, Mikdad normalleşme koşulunu tekrar ediyor:
“Türkiye ilişkilerin normale dönmesini istiyorsa Suriye’nin kuzeyinde ve Irak’ın batısında işgal ettiği Arap topraklarından çekilmelidir.”
Mesele Arap Birliği zeminine gelmişken Irak adına da konuşuyor.
Mikdad ortak zorluklara karşı birleşik cephe oluşturmak için Türkiye’nin mevcut politikalarını terk etmesi gerektiğini de vurguluyor. Ve bu yüzyılın başında kurulan stratejik ilişkiler, işgal altındaki Arap topraklarının kurtarılması için Türkiye’nin Suriye’nin yanında durmasını öngörmüşken Ankara’nın tersini yaptığını hatırlatıyor.
2011’de Şam’la dostluk ilişkilerini gömen Türkiye vekalet savaşıyla başlayıp doğrudan müdahalelerle devam eden politikasıyla en fazla İsrail’e hizmet etti. Şimdi Erdoğan petrol akışını bile kesemediği ve diplomatik ilişkileri koruduğu İsrail’e karşı üçlü eksen önerirken muhatapları güven ve samimiyet sorununa parmak basıyor.
Beri tarafta normalleşme için Arap kanalı işlevsellik kazanırsa Moskova’daki dörtlü masaya gölge düşeceği yönünde çıkarımlar yapılıyor. Doğrusu bu mesele çok fazla iyimserlik kaldırmaz. Henüz ortalıkta olmayan, şimdilik bir potansiyel olarak ele alınan Arap inisiyatifi kolayca Moskova-İran ikilisini denklemden düşüremez. Rusya, Irak ya da başka ülkelerden gelecek girişimleri ‘yardımcı rol’ olarak görmeyi tercih ediyor. Daha da önemlisi Şam’ın çekilme konusunda garantör olarak devrede olmasını isteyeceği ülke Rusya. Hiçbir Arap ülkesi Rusya’nın vereceği güvenceyi sağlayamaz.
Buradan Rus Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un açıklamasına gidelim; bir süre önce RT’ye verdiği demeçte dedi ki “Türkiye Suriye’den askerlerini çekmeyi görüşmeye hazır ama henüz parametreler üzerinde anlaşmaya varılmadı.”
Yakında yeni bir dörtlü toplantının olacağını belirten Lavrov, Şam’ın normalleşme için Türk askerlerinin çekilme sürecine ilişkin net bir karar beklediğini vurguladı. El Vatan gazetesi 3 Eylül’de bir Arap diplomatik kaynağa dayanarak Lavrov’un bahsettiği toplantının eylül sonunda olabileceğini yazdı.
Diplomatik kaynak aşamalı bir gündemden bahsediyor:
– Önce teröristlerin kim olduğu belirlenecek.
– İkinci olarak terörle mücadele ve ortak sınırların korunmasına yönelik işbirliği mekanizması tanımlanacak. Bu çerçevede Adana Mutabakatı’nın güncellenmesi de ele alınabilir.
– Ardından Türk ordusunun Suriye’den çekilmesine ilişkin bir takvim belirlenecek.
‘REJİM DEĞİŞİKLİĞİ KONUSUNDA TAKINTILAR…
Ruslar nihai hedefin Suriye’nin toprak bütünlüğü ve egemenliğinin tesisi olduğunu belirterek müzakereleri çıkmaza sokacak şekilde önkoşullarla masaya gelinmesini istemiyor. Suriye tarafı da önkoşul değil müzakerenin sonunda gerçekleşecek koşuldan söz ediyor. Yani yazılı taahhüt, uluslararası garantörlük ve takvime bağlı bir çekilme sürecinin olabileceği konusunda esneklik gösteriyor.
Rus tarafı son zamanlarda biraz daha olumlu hava estiriyor. Fakat Ankara’nın silahlı isyanla başarılamayan rejim değişikliği konusundaki takıntılı hedefleri araya sokuşturması normalleşme arayışının ciddiyetine dair şüpheleri artırıyor.
Fidan’ın 24 Temmuz’da Sky News Arabia’ya verdiği röportajda “rejim ile muhalefetin bir araya gelmesi” ve “BM Güvenlik Konseyi’nin 2254 sayılı kararına göre siyasi çözüm bulunması” gibi koşulları tekrarlamıştı. Daha sonra TRT Haber, Dışişleri’ne dayanarak Ankara’nın 4 koşulundan söz etti:
– Suriye’nin terör unsurlarından arındırılması
– 2254 sayılı karar çerçevesinde gerçek bir ulusal uzlaşının sağlanması.
– Güvenli ve onurlu geri dönüşler için gerekli koşulların oluşturulması.
– İnsani yardımların kesintisiz şekilde sürmesi.
Özelikle 2254 dayatmasıyla sadece müzakerelerde tıkanmayı garantileyebilirler, başka bir şeyi değil. 2254, Esad’ı anlaşmalı bir yolla indirmek isteyenlerin düşüydü. Erdoğan hem bu düşten çıkmak istemiyor hem de Suriye lideriyle kucaklaşmak için sabırsızlanıyor. Hem Esad’ın egemenlik ve toprak bütünlüğü konusunda beklediği garantileri vermiyor hem de “Hadi gel Sisi ile birlikte üçlü bir eksen kuralım” diyor. Müthiş!”
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***