AFP
HABER-İNCELEME | ENSAR NUR | TR724 STRAZBURG
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) İkinci Dairesi tarafından 27 Ağustos’ta verilen Şaban Yasak v. Türkiye kararında kullanılan ifadeler, AİHM İkinci Dairesi’nin adil yargılanma hakkını değerlendirmede Anayasa Mahkemesi’nin bile gerisine düştüğünü gösteriyor.
Türkiye’den gelen başvurulara bakan AİHM İkinci Dairesi tarafından verilen Şaban Yasak v. Türkiye kararında kullanılan ifadeler tepki çekmeye devam ediyor. AİHM’in başvuruda adil yargılanma hakkı ile ilgili bir inceleme yapmamasına rağmen, karar metninde “adil yargılanma hakkına saygı gösteren yargılamalar sonucunda…” ifadesinin kullanılması (paragraf 177), kararı yazan hukukçular açısından başka bir noktaya işaret ediyor.
Hukukçu Ersan Şen yaptığı değerlendirmede, AYM’nin ve AİHM’in adil yargılanma hakkı bakımından inceleme yapmadığı halde, İkinci Daire kararının yargılama sürecinin adil olduğunu varsaymasını, “tartışmaya açık bir tutum” olarak nitelendiriyor.
Karardaki skandal ifadeler bununla da kalmıyor. 27 Ağustos tarihli kararda ayrıca, başvuranın iddianamesinde ve mahkumiyet kararında yer almayan bazı suçlamaların yer aldığı görülüyor. Kararı yazan Türk hukukçunun, ideolojik saplantıları doğrultusunda kararı şekillendirmeye çalıştığı dikkat çekiyor.
Kararda ideolojik saplantılar açıkça görülüyor
Yasak v. Türkiye kararı hakkındaki görüşlerini sosyal medya X hesabından paylaşan İnsan Hakları hukukçusu Dr. Gökhan Güneş, “Öncelikle, bu kararda atıf yapılan ve seçilen ulusal yargı kararları dahil kullanılan karalayıcı dil ve varılan keyfi sonuç; kararın, yazan hukukçu tarafından Mahkemede Türk hukukçular arasında hakim olan ideolojik bakış açısıyla kaleme alındığını açıkça göstermektedir.” dedi.
Güneş, “Karar kesinlikle iyi niyetle kaleme alınmamıştır ve bunun herkes tarafından fark edileceğini anlayan bu kişi, kararda sürekli bu başvurunun neden Yalçınkaya’dan farklı olduğunu izah etmek zorunda kalmıştır. Ancak, bunu da yine Türk mahkemeleri gibi genel geçer ve hiç bir hukuki karşılığı olmayan ifadelerle yapmıştır.” diyerek karardaki kötü dilin sebebini anlattı.
Skandal ifadeler AİHM kararına nasıl girdi?
Türkiye’den gelen başvurular İkinci Daire’de görev yapan Türk hukukçular (drafting lawyers) tarafından, Türk hakim Saadet Yüksel’in raportörlüğünde hazırlanıyor. Hazırlanan karar, sonrasında İkinci Daire hakimlerinin değerlendirmesine sunuluyor.
Özetle, kararı veren İkinci Daire’nin 7 hakimi, uzman Türk hukukçu ve Türk hakim tarafından hazırlanan karar metni üzerinden değerlendirme yapıyor. Bu süreçte, kararı yazan uzman hukukçunun karar üzerinde ciddi bir “inisiyatif potansiyeli” oluyor.
Yasak v. Türkiye kararı ise bunun en çıplak örneği olarak karşımıza çıkıyor. İnsan hakları hukukçularının belirttiği üzere, yapılan AİHM başvurusunda çokça eksik olması ve adil yargılanma hakkı kapsamındaki şikayetlerin dillendirilmemesi, bu kararı yazan hukukçuya geniş bir insiyatif alanı bırakmış oluyor.
Karardaki “adil yargılanma hakkına saygı gösteren yargılamalar sonucunda…” ifadesinin nasıl büyük bir hukuki skandal olduğunu incelemeden önce, kararda yer verilen ancak başvuranın iddianamesinde, mahkumiyet kararında ve hükümet iddialarında yer almayan diğer skandal ifadelerin neler olduğuna bakmak gerekiyor.
Kararı yazan hukukçu, olmayan delillere atıf yapmış!
İnsan hakları hukukçusu Rumeysa Budak, İkinci Daire’nin başvuranın 2011-2014 yılları arasındaki fiillerini “hükümet argümanını bile ileri taşıyarak” bir örgütün varlığını kabul ederek incelediğine dikkat çekiyor.
Budak’a göre, İkinci Daire’nin bu kabulü AİHM’in daha önce verdiği “Yalçınkaya kararı başta olmak üzere daha önce verilen Yasin Özdemir, Taner Kılıç (no.2) gibi kararlardaki tespitlerine de aykırı düşüyor.”
Kararda suç teşkil eden eylemler kapsamında ise, başvurucunun kendisini gizleyerek sızma faaliyetlerinde bulunduğu, ‘Büyük Bölge Talebe Mesulü’ olarak öğrenci kazanmaya çalıştığı yazıyor.
Budak, kararda ayrıca başvurucunun kendisiyle ilintili olmayan suçlamalara yer verildiğini ifade ediyor. Yasak kararını yazan hukukçu, Çorum Ağır Ceza Mahkemesi kararında genel bilgiler kapsamında “örgütün” faaliyetlerinin anlatıldığı bölümde sayılan “sınav sorusu çalma ve kamu kurumlarına sızma” fiilleri başvurucu ile ilintiliymiş gibi aktarıyor.
Rumeysa Budak, hükümet iddialarında başvurucuyla ilgili somut iddialar olmamasına rağmen bunlara atıf yapıldığının (paragraf 163-164) altını çiziyor: “AİHM’in 7. madde incelemesine dahil ettiği başvurucunun sınav sorusu çalma ve sızma eylemleri, başvurucunun iddianamesinde ve gerekçeli kararında dahi yer almıyor ama AİHM tarafından açıklamasını bulamadığımız bir şekilde suç unsuru olarak kabul edilip kararda inceleniyor.”
Bununla birlikte, İkinci Daire tarafından Şaban Yasak’ın fiillerine delil olarak ise adil yargılanma hakkı yönünden oldukça tartışmalı olan HTS kayıtları ve tanık ifadeleri sunuluyor.
Bu noktada da, kararda asıl tepki çeken “adil yargılanma hakkına saygı gösteren yargılamalar sonucunda…” ifadesinin incelenmesi gerekiyor.
Ersan Şen: ‘Karardaki ifadeler tartışmaya ve eleştiriye açık’
Ersan Şen değerlendirmesinde, Yasak’ın Türkiye’deki yargılanma sürecini ve başvurusunun AYM tarafından kabul edilemez bulunmasının detaylarını inceleyerek, AİHM kararında yer alan ifadelerin sorunlu olduğuna dikkat çekiyor.
Şen, “savunma hakları yönünden detaylı incelemeye tabi tutulmayan bir yargılamanın adil/dürüst olduğunun varsayılması ve buna dayanılarak başvurucuya isnat edilen suçun unsurlarına ilişkin değerlendirmenin makul ölçüde öngörülebilir olduğuna kanaat getirilmesi eleştiriye açıktır” ifadeleriyle, İkinci Daire’nin başvuruda 7’nci maddeden ihlal bulmamasını temel olarak adil yargılanma ön kabulü üzerinden yaptığını belirtiyor.
Dr. Gökhan Güneş de kararı yazan İkinci Daire hukukçusunun, inisiyatif alarak kararı kendi ideolojik perspektifinde şekillendirdiğini söylüyor. Güneş, “karar yazıcıları, delil serbestisine dayanmış ve delilin güvenilir ya da mahkumiyete yeterli olup olmadığına bakmamıştır.” diyerek kararı eleştiriyor.
Kararı yazan hukukçu boşluktan istifade daha da ileri giderek, adil yargılanma hakkı kapsamında bir değerlendirme yapılmamasına rağmen, Yasak’ın Türkiye’deki mahkeme sürecini “adil yargılanma hakkına saygı gösteren yargılamalar” olarak nitelendiriyor.
AİHM İkinci Dairesi, Anayasa Mahkemesi’nin bile gerisine düştü!
İnsan Hakları hukukçusu Hakan Kaplankaya, Şaban Yasak’ın yargılanma sürecinin Türkiye Anayasa Mahkemesi standartlarında bile adil yargılanma hakkını ihlal ettiğine dikkat çekerek, İkinci Daire’nin kararda “adil yargılanma hakkına saygı gösteren yargılamalar sonucunda” ifadesini kullanmasını AYM’nin bile gerisine düşmek olarak nitelendiriyor.
Anayasa Mahkemesi’nin 12 Haziran 2024 tarihli Emre Sunar kararına atıf yapan Kaplankaya, kararda “askerî mahrem yapılanması soruşturması kapsamında yapılan yargılamada, sanığın son celseye rızası hilafına SEGBİS’le katılması ve tanıkların duruşmada dinlenmemesi ve sorgulanamaması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine” hükmettiğine dikkat çekiyor.
Kaplankaya, Sunar kararının Yasak kararına çok benzer olduğunu vurgulayarak, “bu davada savunma hakları ve adil yargılanma hakkı ihlali görmediğini söyleyen AİHM, bu konuda AYM’nin de gerisine düşmüş oldu.” dedi.
AYM, Sunar kararında ne diyor?
Anayasa Mahkemesi, ilgili kararında sanık Sunar’ın isteğine aykırı olarak karar duruşmasına gerekçe sunulmadan SEGBİS ile katılmasını (paragraf 30-34) ve istinabe yoluyla dinlenen ve aleyhinde beyanda bulunan tanıkların tekrar dinlenmesi ve onlarla yüzleştirilmesi yönündeki taleplerinin reddedilmesini (paragraf 40-50) adil yargılanma hakkının ihlali olarak değerlendiriyor.
AYM, “askerî mahrem yapılanması içerisindeki “ankesörlü/sabit hatlardan aranma” gizli iletişim sistemine dahil olduğu” gerekçesiyle mahkum edilen Sunar’ın bu sebeplerden dolayı adil yargılanmadığını ifade ediyor.
İnsan hakları hukukçusu Rumeysa Budak’ın Yasak v. Türkiye kararını analiz ettiği paylaşımına bakıldığında, Şaban Yasak’ın da Emre Sunar’ın mahkumiyetinde olduğu gibi HTS kayıtları ve yüzleşmediği tanık ifadeleri ile mahkum edildiği görülüyor. Ayrıca, Yasak da Sunar gibi karar duruşmasına SEGBİS ile katılmak zorunda bırakılmış.
Ancak Şaban Yasak’ın AYM’ye yaptığı bireysel başvuru, yargılamanın bir bütün olarak adil olmadığı iddiasını “açıkça dayanaktan yoksunluk”, savunma haklarına ilişkin şikayeti ise “olağan hukuk yollarının tüketilmediği” gerekçesiyle kabul edilemez bulunuyor.
Ersan Şen’e göre kabul edilemezlik kararı, “AYM’nin olağan hukuk yollarının tüketilmediği gerekçesiyle savunma hakları bakımından esasa ilişkin bir değerlendirme yapmaması, yargılamanın “adil yargılanma” ilkesine uygun yürütülüp yürütülmediği konusunda herhangi bir fikir vermemektedir.”
Karar Büyük Daire’ye götürülmeli
Uzman hukukçular Şaban Yasak v. Türkiye kararının henüz kesinleşmediğini ve Büyük Daire’ye götürülerek yeniden incelenmesi gerektiğini söylüyor. Büyük Daire gerekli incelemeleri yapıp, İkinci Daire kararındaki hukuki skandalları düzeltebilir.
Hukukçular aynı zamanda AİHM’e yapılan başvuruların teknik olarak doğru bir şekilde yapılması gerektiğinin öneminin ortaya çıkan bu tabloyla birlikte daha da anlaşılır hale geldiğini ifade ediyor. Başvurucuların, gönüllü hizmetler sunan AİHM uzmanı avukatlara veya derneklere başvurması tavsiye ediliyor.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***