“İran, Rusya, Türkiye ve Çin’i müttefik olarak nitelendirmek yanıltıcı olur. Çoğunlukla rakip ve hatta bazı cephelerde (örneğin Suriye ve Libya’da Türkiye ve Rusya’nın durumu gibi) etkili birer düşman durumundalar. Yine de, bu devletleri karşılıklı çıkar elde ediciler olarak tanımlamak adil olacaktır.”
Arab News gazetesindeki makalesinde ünlü gazeteci Baria Alamuddin, “Şeytan Ekseni” yağma ve yakma hakkını kendinde görüyor” başlıklı yazısında Türkiye, Çin, Rusya ve İran’ı “Şeytan Ekseni” olarak tanımlıyor.
Bu ülkelerin küresel adalet ve uyuşmazlıkların çözümü mekanizmalarını sabote ederek kolektif ve agresif bir şekilde çıkarlarının peşinde koşmalarını gösteren Alamuddin, BM Güvenlik Konseyi daimi üyeleri Çin ve Rusya’nın, birbirlerini ve müttefiklerini başka ülkelerdeki saldırganlık, iç baskı ve silahsızlanma anlaşmalarının sonuçlarından korumayı alışkanlık haline getirdiklerini savunuyor.
Bundan dolayı Konsey’in güçsüz bir duruma düştüğünü belirten Alamuddin, minik Katar’ın kendi başına bir hegemon olamayacağını, ancak Türkiye gibi güçler için bir bankacı, kolaylaştırıcı ve amigo olabileceğini, ülkenin propaganda organlarının Russia Today ve Iran Press TV’den neredeyse ayırt edilemez hale geldiğini aktarıyor.
“Komünizmin çöküşünden sonra küreselci liberal/demokratik modelin yükselişte olduğu varsayıldı; Saddam’ın Irak’ı ve Kaddafi’nin Libya’sı gibi engeller kaçınılmaz olarak uluslararası toplumun yasalara uyan üyeleri haline getirilecekti. Ancak bunun yerine, bugün Batı tarzı demokrasiler yaygın popülist ve otokratik sistemlere karşı savunma halindedir” diyen Alamuddin şu görüşleri ortaya atıyor:
“Çin, Rusya, Türkiye ve İran uzun zaman önce hukukun üstünlüğü normlarına uyuyormuş gibi davranmayı bıraktı. Bunun yerine, otoriter, yasaları yıkıcı eğilimleri aktif olarak yöneldiler. Sadece bir örnek, trol çiftlikleri ve siber savaşları ile başka yerlerdeki demokratik süreçleri sabote etmeye çalıştılar. Bu asimetrik silahlar, elektrik şebekeleri, hastaneler, sosyal güvenlik sistemleri, hava trafik kontrolü gibi savunmasız kritik altyapıya sahip, yasalara uyan uluslar için öngörülemez bir tehdittir. Rus hackerların COVID-19 aşı araştırmalarını çalma konusundaki tuhaf girişimlerine tanık olduk.”
Bu eksen devletlerin pek çok cephede uluslararası hukuka aykırı eylemlerde bulunduklarını belirten Alamuddin, Çin’in Tayvan, Tibet ve Hong Kong’a yönelik saldırılarda bulunduğunu, Güney Çin Denizi’nde yayılmacı emeller peşinde koştuğunu ve Uygur kültürünü ve halkını yok etmeye çalıştığını, Rusya ve İran’ın ise neredeyse her kıtadaki isyanları, yıkımı ve terörizmi finanse ettiğini vurguluyor.
İran ve Türkiye’nin, Arap devletlerine karşı saldırgan eylemlerde bulunmak için her fırsatı kolladığını öne süren Alamuddin, Rusya ve Çin’in ise her durumda kendilerini Batı’ya karşı bir alternatif olarak sunarak imar projeleri ve silah anlaşmaları sunduklarının altını çiziyor.
“Rusya ve İran müttefikleri mi?“ diye soran Alamuddin, iki ülkenin işbirliğinin Esad’ı Suriye’de iktidarda tuttuğunu, ancak her iki ülkenin Suriye krizindeki roller arttıkça çıkarlarının da farklılaştığını belirtiyor.
Ayetullah Hamaney’in, Suriye’yi sayısız düşmanla çevrili İran için cephe hattı olarak gördüğünü, Putin’in ise Suriye’yi daha çok bölgesel etki ve prestij için bir basamak olarak istikrara kavuşturmak istediğini ifade eden Alamüddin, şöyle devam ediyor:
“Tahran, Suriye’nin güneybatısındaki konumunu İsrail ile yüzleşmeye hazır hale getirmek için güçlendirmek istiyor. Moskova ise İsrail’in lehine olarak İran ve Esad’ın nüfuzunu en aza indirmek için bu bölgedeki eski isyancı unsurları yeniden sahneye sürüyor. İdlib ve orta Suriye çevresinde, İran ve Rusya Türk saldırılarına karşı müttefik durumdalar; ancak makro düzeyde, Ankara, Tahran ve Moskova, Arap dünyası ve Batı’yı devre dışı bırarakak Suriye’yi aralarında paylaşmak istiyor.”
“Bu Şeytan Eksein devletlerinin büyüleyici bir dansla meşgul olduklarını, bir şekilde birbirlerine bağımlı olduklarını ve bu karşılıklı güvenden meşruiyet ve küresel nüfuz elde etmeye çalıştıklarının” altını çizen Alamuddin, bu ülkelerin başka bir düzeyde ise kıskançlıkla birbirlerinden nefret ettiklerini, durmaksızın birbirlerinin etki alanlarını kısıtlamak için plan yaptıklarını ve karşılıklı düşmanca dünya görüşlerine sahip olduklarını ifade ediyor.
Bu ülkelerin özellikle Ortadoğu’ya açılan İpek Yolu üzerindeki ülkelerde vahşi bir rekabet sergilediklerini de aktaran Alamuddin, şöyle devam ediyor:
“Dolayısıyla, bölgesel üstünlük için destansı bir mücadelenin açılış çatışmalarına şahit olabiliriz. Kore, Vietnam, Yugoslavya, Afganistan, Afrika gibi bölgelerde geçtiğimiz 70 yıl düşük bütçeli çatışmalarla karakterize edildi. Süper güçlerin, devletlerin uluslararası hukukun hükümleri dahilinde hareket etmeye zorlanmalarından dolayı birbirlerine karşı savaşmaktan büyük ölçüde kaçındılar.”
Ancak Şeytan Ekseni devletlerinin küresel normları ortadan kaldırmak için çatışmayı önleyen yasal güvenlik bariyerlerini yok etmeye çalıştıklarını ifade eden Alamuddin, bu ülkelerin hafızalarımızdaki en büyük savaşlardan daha vahşi savaşlar peşinde koştuklarını savunuyor.
Alamuddin, yeni emperyalistler Çin, Rusya, Türkiye ve İran’ın gerideki binlerce yıllık zengin tarihlerine fazla aldırış etmemelerinin trajedi olduğunu, ancak bunların da sınırlarının dışına çıkarak işgal ve yakmanın getirdiği kaçınılmaz kaderin ne olduğunu öğrenecekleri görüşünü dile getiriyor.