NECİP F. BAHADIR | YORUM
Başlıktaki ifadenin ‘tırnak içinde’ yazılmasından dolayı bana ait olmadığını fark etmişsinizdir. Bilen bilir, ben bu asil sesin, bu feryat ve çığlığın sahibinin kim olduğunu biraz sonra söyleyeceğim. Meraklandırmak için değil, oraya doğru taşları döşemek için. Mesele bir yazıya sığmayacak kadar derin, zor ama elimden geldiği kadar kısaltmaya çalışacağım.
10 Muharrem sadece ‘aşure tatlısından’ ibaret değil. Aşura gününde birçok olayın cereyan ettiğini yazıyor tarihler… Olayların anası ise acısı hala dinmeyen ‘Kerbela’… O günden beri ‘her yer Kerbela, her gün aşura ve aylar hep Muharrem…’ Maalesef sünni kaynaklardan Kerbela’yı tüm yönleriyle öğrenmek neredeyse imkansız.
Şehitlerin imamı Hüseyin’in mirası ve misyonu nedir?
Tahtı babası Muaviye’den devralan Yezid, Efendimiz’in (sas) torunu Hz. Hüseyin’e iki seçerek sundu; “Ya biat, ya ölüm!”
Münzevi bir hayat yaşamasına izin vermedi. Çünkü iktidarı için tehdit olarak görüyordu. Ali Şeriati, “Zalimin kılıçla, parayla ya da aldatarak elde ettiği güç herkesi susturdu. Hüseyin kendisini özgürlük yolunda kurban ederek zafer kazandı.” der.
Bediüzzaman da Hz. Hüseyin’in biat etmeyip harekete geçmesini ‘hürriyet-i şeriyye kılıcını çekmesi’ olarak görür.
“Kimseye acıma!”
Kufe halkı, Hz.i Hüseyin’e kucak açmak ister. Mektuplar, aracılar, heyetler gönderir. Fakat durumu haber alan Yezid, Vali Ziyad’a, “Gereğini yap! Kimseye acıma yoksa acınacak duruma düşeriz!” diye ferman buyurur. Ve Kufe kılıç karşısında Hüseyin’e ihanet, Yezid’e ‘biat’ eder.
‘Acınacak duruma düşmeme’ korkusuyla acımamak zulmün şifresidir. Haman da Firavun’a öyle demişti; “Hz. Musa’ya ve İsrailoğullarına acırsak biz acınacak hale geliriz.”
Kerbela’da Hz. Hüseyin, kardeşi Zeynep ile birlikte bir avuç Müslüman esir alınır. Çıplak develerin üzerinde Kufe sokaklarında dolaştırılır. O çağları delip geçen ‘O SES’ Hz. Zeynep’in çığlığı… Zalime boyun eğmez, yüzüne gerçekleri haykırır. Önce Kufe Valisi’nin yanına götürülür.
Hz. Zeynep: Bre Yezid uşağı, zorbalık dağa benzer
“Ey Ali’nin kızı! Gördün mü Hakk bizden yanaymış, böyle olmasaydı biz Muzaffer olmazdık!” diyen Vali Ziyad’a şöyle seslenir:
Sizler kaybettiniz, evet kaybettiniz. Çünkü kardeşim Hüseyin, binlerce kişiye bile boyun eğmedi. Eğer zalimliğinizden korkup gelseydi ayaklarıyla buraya, gelip eğilseydi önünde, o değil sen kazanmış olurdun.
Hani nerde bu başın ayakları? O kendisi yerine, kesik başını yolladı sana! Önünde duran Hüseyin’in başı ama kendisi nerede? Gövdesi ve inançları nerede, yüreği nerede? Âlemlere rahmet dedesi, babası, anası nerede? Kerbela’da bre Yezid uşağı Kerbela’da…
Zorbalık dağa benzer. Zulmetmek yalçın bir dağ gibidir. Sizler ne kadar zorba olursanız, o dağın doruğuna çok yaklaşırsınız. Ama unutmayın ki; doruğa ulaştıkça uçurumların derinlikleri artar. Bir ayağın kayması, parçalanmaya yok olmaya yeter. İşte şu önünde duran Hüseyin’in başı, dağın doruğunda ki zalimlerin sonu olacaktır.
Kardeşim Hüseyin’in başından işte şimdi korkun. Çünkü bu kesik baş sizin sonunuzu getirecektir.”
Kufelilere: Bizleri öldürdünüz, şimdi bize ağlıyorsunuz!
Kufe halkı sokaklarda toplanmış esirlerin halini sayretmekte… Hz. Zeynep onlara da hakkı haykırır:
Ey Kufeliler, dinleyin! Ey Yezid’e boyun eğenler! Ey aldatılmış zavallı halk, bize mi ağlıyorsunuz? Oysaki bizim gözlerimiz hâlâ yaşlı, ızdıraplarımız dinmemiş, feryatlarımız yatışmamıştır. Sizler, gerdanlığını kaybedip sonra da toprak içerisinde onu arayan kadın gibisiniz. Sizler, Allah ve Resulüne iman getirdiniz, ama daha sonra işlediğiniz bu büyük günahla onun kökünü kazıyıp attınız.
Sizden fesat, şer ve şarlatanlıktan başka bir şey de beklenemez. Sizler o güle benziyorsunuz ki ne yenilen ne de koklanandır. Sizin nefisleriniz ne kadar da kötü bir nefistir ki, sizler Allah’ın ve O’nun Resulü’nün gazabına uğramış ve cehennemlik olmuş bir toplumsunuz.
Bizleri öldürdünüz, şimdi de bize ağlıyorsunuz. Evet! Allah’a yemin olsun ki çok ağlayın az gülün! Bu işlediğiniz cinayetin kanı, sizin yakanıza yapışmış, bu yaptığınız pis ve kötü amellerinizden kurtulamazsınız ve bu ar ve rezillik, sizi kahredecek ve hiçbir suyla bu çirkef lekelerinizden arınmayacaksınız.
Peygamber’in oğlu ve cennet gençlerinin efendisinin kanı, nasıl yıkansın? Siz, iyiliklerin mabedini ve yardıma muhtaç olanların derman kapısını yıkıp öldürdünüz. Siz, Allah’ın ve Resulü’nün size olan Hüccetini, şehit ettiniz’.
Yezid’e: Sen dedem Muhammed’in evlatlarının kanına buladın ellerini!
Hz. Zeynep ve diğer esirlerle birlikte ellerinde kelepçelerle Şam’a Yezid’e götürülür. Yezid’in yüzüne şöyle der;
‘Ey Yezid!
Esir olarak şehir şehir dolaştırmakla bu geniş yeryüzünü ve bu fezayı bize dar ettiğini, bizi Allah katında hor ve zelil, kendini de yücelttiğini ve bu olayların da senin yüce makamından olduğunu mu sanırsın ki böyle övünüp seviniyorsun? Dünyayı abat ettiğin, şenlendirdiğin için çok mu mutlusun? Her şeyin istediğin gibi gerçekleşmesine ve saltanatı ele geçirmene çok mu seviniyorsun?
Yavaş ol, yavaş ol!
Allah’ın ‘O küfre sapanlar, kendilerine tanıdığımız süreyi, sakın kendileri için hayırlı sanmasınlar; biz onlara, ancak günahları daha da artsın diye süre vermekteyiz. Onlar için aşağılayıcı bir azap vardır’ buyurduğunu unuttun mu yoksa?
Ey Âzâd edilmiş kölelerin zürriyetinden olan! Kendi kadın ve cariyelerini örtüp Resulullah’ın kızlarını açık yüzlerle ve örtüsüz bir hâlde düşmanlarının yanında şehir şehir dolaştırman ve her konakta oranın sakinlerine teşhir etmen, yabancıya ve aşinaya bu himayesiz esirleri göstermen insaf ve adalet midir? Soylu ve necip insanların ciğerini ağzına alıp emen, sonra da dışarı atan ve şehitlerin kanıyla beslenen birinden nasıl merhamet beklenebilir?
Her zaman itiraz, husumet ve kinle bize bakan biri, elinden gelen her türlü kötülüğü neden yapmasın? Şimdi de bu yaptığıyla sanki günah işlememiş gibi, sarhoş ve mağrur bir hâlde, cennet gençlerinin efendisi Eba Abdillah’ın dişlerine çubukla vuruyor ve pervasızca ‘Bedir savaşında ölen büyüklerim, keşke burada olsalardı da bu durumu görerek çığlıklar atıp ‘ellerin dert görmesin ey Yezid’ deselerdi’ diyorsun.
Evet, niye söylemeyesin ve niye bu şiiri okumayasın ki? Sen dedem Muhammed’in evlatlarının kanına buladın ellerini ve yeryüzünün yıldızları olan Abdulmuttalip oğullarını katlettin. Fakat sen bununla kendi ölüm ve bedbahtlığına zemin hazırladın. Şimdi de duyuyorlarmış gibi kendi kavminin büyüklerine sesleniyorsun.
Ne var ki çok geçmeden sende onlara katılacak ve ‘Keşke ellerim kırılsaydı ve dilim lal olsaydı da bunları söylemeseydim’ diyeceksin.
Ey güçlü Allah’ım! Bize zulmedenlerden intikamımızı ve hakkımızı al ve gazabının ateşinde yak onları!
Ey Yezid!
Sen bu yaptıklarınla ancak kendi derini yüzdün ve kendi etini parçaladın. Çok geçmeyecek; Peygamber evlatlarının kanını dökmek ve Ehlibeytine saygısızlıkta bulunmakla yüklendiğin bu vebalin altında Peygamber’in huzuruna çıkacaksın. O gün Allah onları bir araya toplayacak ve haklarını alacaktır.
Seni bu makama getirerek Müslümanların sırtına bindirenler, zalimler arasında ne de kötü bir bedel seçtiklerini çok yakında anlayacaklar. Hangimizin daha bedbaht olduğunu bilecekler. Sen konuşulmayacak kadar değersiz birisin. Ama bu durum seninle konuşmaya (bizi) mecbur etmiştir.
Seni kınamak ve zemmetmekse benim gözümde değerli ve büyük bir iştir. Fakat gözler ağlıyor ve sineler de gam ateşiyle yanıyor. Ah, Allah ordusunun şeytan ordusu olan azat edilmişler eliyle öldürülmesi ne ilginçtir! Bizim kanımız bu ellerden akıyor ve etlerimiz ise ağızlarında çiğneniyor. O tayyib ve pak bedenler, yer üstünde kalmıştır…
Ey Yezid!
Eğer bugün galip gelerek, bizi kendi ganimetin biliyorsan, yarın yaptıklarından başka bir şey göremeyeceğin gün bunun hesabını vereceksin. Allah kullarına zulmetmez. Biz de şikâyetimizi ona yöneltiyoruz. Çünkü O’dur sığınağımız.
Ey Yezid!
Kendi işinle meşgul ol, istediğin şekilde düzen kur, hile yap ve çalış. Ancak Allah’a andolsun ki bizim adımızı silemeyecek, vahyimizi söndüremeyecek ve öldüremeyeceksin, işimizi bitiremeyeceksin.
Alnındaki bu lekeyi de silemeyeceksin. Çünkü aklın alil, yaşayacağın günler az ve kalildir. Münadi ‘Allah’ın lâneti zalimlerin üzerine olsun’ diye seslendiğinde, o gün bu topluluğun dağılmış olacaktır. Allah’a hamdolsun ki başlangıcımızı saadet ve mağfiret, sonumuzu da şehadet ve rahmet kıldı. Allah’tan istiyoruz ki nimetini, şehitlerimize tamamlasın; mükâfatlarını artırsın ve bizleri de salih haleflerden kılsın. Çünkü o, bağışlayandır; şefkatlidir. ‘Allah bize yeter; ne de güzel vekildir O’.
Asırlar öncesinden gelen bu asil sesi duyarak yüreğinizin titremesini istedim. Yezid’e ve Kufe halkına lanet, Hazreti Hüseyin ve diğer şehitlere rahmet, Hz. Zeynep’in şahsında zulme boyun eğmeyenlere selam olsun…
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***