Irkçılık gibi insanlığın utanç verici edimine futbol dünyasında sık sık rastlıyoruz. Genellikle tribünlerdeki taraftarlar ya da sahada mücadele eden futbolcular arasında boy gösteren ırkçılığa bu kez bir hakem imza attı. PSG ile Başakşehir arasında oynanan maçın Romanyalı dördüncü hakemi, Başakşehir’in Yardımcı Antrenörü Pierre Webo’ya yönelik ırkçı ifadesiyle yoğun tepkilerin hedefi oldu. Kuşkusuz ırkçılık, toplumsal yaşamın hangi alanında görülürse görülsün en sert tepkiyi hak eden ve insanlığın safrası olarak nitelendirilebilecek edimlerden biri.
Tabii bugüne kadar ülkemizde yaşanan pek çok ırkçılık vakası karşısında kılını bile kıpırdatmayan futbol aleminin önde gelen figürlerinin şiddetli tepkisi de dikkat çekiciydi. Irkçılığı sadece ten rengi üzerinden yapılabilecek bir ayrımcılık olarak algılayan bu tipler, dengesiz bir hakemin yediği haltı kendilerine dayanak ederek “eşitlikçi insancıl” yüzlerini gösterme fırsatı buldular. Başkasının ırkçılığı üzerinden kendi ırkçılığını kamufle etmek ne kadar güzel ne kadar konforlu…
Madem bu kadar duyarlılar, o zaman hemen kolları sıvayıp ırkçılıkla ciddi biçimde mücadele etmeye girişsinler. Mesela işe siyasette, medyada, tribünlerde ırkçılığı pervasızca besleyip yeniden üreten dille başlayabilirler. Ancak ne var ki, bugüne kadar bu yönde, bırakın adım atmayı, küçücük de olsa bir rahatsızlık belirtisi gösterdiklerini bile hatırlamıyoruz.
Özellikle tribünlerin ırkçı söylemlere, ırkçı gösterilere elverişli bir ortam haline getirilmesine en ufak tepki bile göstermeyenlerin şimdi ırkçılık karşıtı birer cengavere dönüşmesi ve bir hakemin ırkçı söylemi üzerinden kendilerini temize çekmeye çalışmasına ikiyüzlülükten başka ne denir ki?
Hele hele kendisini siyasetteki “Tek millet, tek dil” ideolojisinin kuyruğunda konumlandırarak futbol organizasyonunda ya da medyada mevki, makam kovalayanların duyarlılığı gerçekten göz yaşartıcı!..
Örneğin Amedspor ile Cizrespor her gittikleri deplasmanda ırkçı söylemler eşliğinde fiziksel saldırılara maruz kalırken bu kişiler ne yapıyordu? Elbette suspus oturuyordu. Hatta içten içe, “Kürtlere derslerini vermişler” diye sevindiklerine kuşku yok…
“Suskun kalmak onaylamaktır” lafı ırkçılık vakaları karşısında tam bir turnusoldur. Irkçılığa, failine bakarak tepki vermenin, utanmazlıktan başka bir karşılığı olamaz. Hayata ve politik bakışına uygun düştüğünü düşündüğü ayrımcılıklar karşısında ses çıkarmayanların fırsat bulduklarında bir anda ırkçılık karşıtı görünme çabasına girişmesi, gülüp geçilecek bir durumdan daha derin bir anlam taşımaz.
Bu olayın umut veren yönü ise, Başakşehirli ve PSG’li oyuncuların sahadan çekilerek ırkçılığa birlikte, anında ve kararlı biçimde bir tepki vermesidir. Oyuncuların bu tavrı, ırkçılıkla nasıl mücadele edilmesi gerektiğini gösteren son derece öğretici bir örnektir.
Evet ırkçılığı spor sahalarından silmenin yolu topyekuün kararlı ve ödünsüz bir mücadeleden geçer.
Irkçılığı, milliyetçilikle kamufle ederek topluma enjekte edenlerden elbette böylesi bir mücadele beklenemez. Bir yandan ırkçılığın siyasi rantının peşinde milliyetçi gösterileri futbolun olmazsa olmaz ritüeli haline getirirken, diğer yandan ırkçılıkla mücadele eder gibi görünmeye çalışmak, arsızlığın daniskasıdır…