MAHMUT AKPINAR | YORUM
Seçimler öncesi ve son dönemde CHP yönetimi “kucaklayıcı”, “ılımlı” söylemler geliştirmesine, AKP’lilere özenip dini retorikler kullanmasına rağmen bazı CHP belediye başkan adayları açıkça ırkçılık ve ayrımcılık anlamına gelen, göçmenleri hedef alan propagandalar yaptılar, ayrıştırıcı taahhütlerde bulundular. Yumuşamış, sağa kaymış CHP’nin belediye başkan adayları göçmenleri kovma, Arapça tabelaları kaldırma taahhüdünde bulundu. CHP’li adaylar sadece göçmenleri değil, Kürtleri de hedef haline getirdi. Kemalist, seküler kesimlerin sığınağı CHP’nin, yumuşamış, toleransını artırmış, dindarlardan, Kürtlerden oy alma telaşına düşmüş hali dahi ürpertici şeyler yapıyor. CHP genel merkezinin tavrına, Ekrem İmamoğlu gibi liderlerin sert sözlerine rağmen seçilen bazı belediye başkanları bölücü, ayrıştırıcı, iç hukukta ve uluslararası hukukta suç olan taahhütlerini uygulamaya başladılar.
Başkasına tahammülsüz, tektip insan üretme sevdasındaki bu tablo son yüzyılın, Cumhuriyet döneminin ürünü. Kreşlerden itibaren beyinlerin Kemalizm ile endoktirine edilmesi, farklı olana düşmanlık ve tahammülsüzlük içeren eğitim müfredatının, Tek Parti döneminden miras “yeni ulus yaratma” hevesinin sonucu. Kemalist rejimin ürettiği bu kimseler Arabı aşağılayan, Kürdü yok sayan, dindara “mürteci” diyen, gayrı Müslim vatandaşı “ajan” gören, farklı olanı ötekileştiren, Avrupai yaşayıp batılı devletlere “Haçlı ittifakı” diyen, çelişkiler içinde ama güveni zirvede tuhaf tipler.
Bu prototip, eğer başka kanallardan beslenmediyse, farklı kesim ve kültürlerle etkileşime girmediyse egoist, narsist, uzlaşmaya kapalı oluyor. Maalesef Türkiye’de bunlardan yığınla var. İktidarlar değişse, insanlık çağ atlasa da Türk eğitim sistemi bu tipleri üretmeye ve hayatın içine salmaya devam ediyor. Çünkü bu ülkede din istismarcısı AKP iktidarda olsa, devrimlerin üzerinden 100 yıl geçse dahi Kemalizmi bilimsel verilerle bile eleştiremiyorsunuz.
Cumhuriyeti geliştirmek, demokratikleştirmek, birlikte yaşanır, daha insani hale getirmek istediğinizde Kemalist rejim muhafızı bu tipler karşınıza dikiliyor. Ülkenin yoluna 1930’lardan kalma, anasaya ile koruma altına alınmış kayalar koyup gelişmeleri tıkıyorlar. Son dönemde AKP ile tepkimeye girmenin sonucu ortaya çıkan iktidar savunucusu ulusalcı-Kemalist modeller çok daha tehlikeli.
Anadolu insanlık tarihi boyunca çok fazla göçe muhatap olmuş, çok farklı milletleri, dilleri, kültürleri bağrında barındırmış bir coğrafya. Irkçılık, tepktipçilik, tek kimliği, dini, dili dayatmak bu coğrafyanın özüne, dokusuna, tarihine, ruhuna aykırı. Cumhuriyet dönemine kadar bu topraklarda pek çok din, dil millet iç içe yaşıyordu. Başta İstanbul olmak üzere, Edirne’den Diyarbakır’a, Urfa’dan Bursa’ya kadar bütün kentlerimiz çok etnikli, çok dilli ve kültürlüydü. Dolayısla toplum farklı olana hasım değildi, en azından tahammüllüydü. Binlerce yıl çok kültürlülüğün, çok dilliliğin sembolü olmuş İstanbul ise hiç bu kadar homojen ve monoton olmamıştı. İmparatorluklar başkenti, dünya turizminin en önemli destinasyonlarından İstanbul’da bile yabancıya, farklı olana tahammül yok. İnsanlar farklı bir dil duyunca yadırgıyor, farklı bir kıyafet, kültür, inanç tuhaf karşılanıyor. Gençlerin sokakta Kürtçe müzik yapmasına bile köpürenler var.
Üniversite okuyan kızım Türkiye’yi bir arkadaşına övüyor ve gitmeye teşvik ediyor. Bunun üzerine kız Türkiye’ye, İstanbul’a gidiyor. Genç kız İngiltere doğumlu ve UK vatandaşı. Ebeveynlerinden birisi siyahi. Galata Kulesi’nin etrafında gezerken polisler bunu Pakistan, Afganistan, Bangladeş vb ülkelerden gelen göçmenlerden sanıyor, şüpheli muamelesi yapıyorlar. Kimlik soruyorlar, gösteriyor, ama “Sen İngiliz değilsin!” deyip inanmıyorlar. Kız derdini İngilizce anlatmaya çalışıyor ama şehrin en turistik kesiminde İngilizce bilen memur çıkmıyor. Polisler 19-20 yaşındaki genç kızı kolundan çekiştirip polis aracına götürüyorlar. Kızın aklına Türkçe bilen birini aramak geliyor ve kızımı arıyor, derdini güç bela anlatabiliyor.
Sınırları açıp kontrolsüz insanları biner, onbiner almayı elbette tasvip etmiyoruz. Bunun sorumlusu savaştan, yokluktan kaçıp müreffeh, güvenli ülke arayan göçmenler değil. Mültecileri kitleler halinde alıp siyasi koza çeviren iktidardır. İktidara bunun hesabı sorulabilir, sorulmalı. Ancak Türkiye’de var olan yabancı düşmanlığı, farklı olanı ötekileştirme ve etiketleme, farklı dil, din ve kimliğe husumet duyma derin ve köklü bir problem.
Okullarda resmi endoktrinasyona maruz kalan, Kemalizm güzellemeleriyle yetişen nesillerde bu tahammülsüzlük, düşmanlık, üsttenci bakış, farklı olanı değiştirme arzusu güçlü bir tortu olarak kalıyor. Kemalist ve CHP’li bir ailede yetişen, okullarda verilen endoktrinasyondan kurtulma ve farklı tecrübeler yaşama, ufkunu genişletme imkanı bulamayanlar profesör de olsa, batıda eğitim alsa da hastalıklı, homofobik davranışını sürdürüyor.
Dünyanın en önemli metropollerinden, kültür, sanat, finans, siyaset merkezlerinden birisi olan Londra’da Sadık Han 3. defa ve en yakın rakibine 11 puan fark atarak belediye başkanı seçildi. Sadık Han Pakistan göçmeni bir ailenin, şoför babanın 7 çocuğundan birisi. Sosyal konutlarda kalmış, yoksulluk içinde, bir mülteci olarak büyümüş.
İngiltere toplumu açısından bakarsanız farkı dile, renge, dine, kültüre mensup birisi. Ama Londra halkı onu başarılı buluyor ve her defasında tekrar tercih ediyor. Geçmişi Londra’ya göre çok daha renklilik, çeşitlilik barındıran İstanbul’da bir Suriyeli başkan tahayyül edebiliyor musunuz? Aday olması bile ne gürültü koparır! Sadece Kemalistleri, CHP’lileri değil, “dindarım” diyen muhafazakarları bile yerinden zıplatır. Kaldı ki Suriyeliler, 100 yıl önce aynı devletin vatandaşı olduğumuz, beraber yaşadığımız, benzer kültürü, yemekleri, adetleri paylaştığımız, dedeleri Çanakkale’de savaşmış din kardeşlerimiz.
Sanırım Cumhuriyet’in ilk yıllarında tasarlanan “yeni ulus inşa etme” projesi çok abartıldı ve üzerinden asır geçmesine rağmen terk edilemedi. Ülkenin çok kültürlü, çok dilli yapısı önce İttihatçılar tarafından tahrip edildi. Cumhuriyet döneminde her birey Kemalist endoktrinasyonla, resmi merasimlerle, ulusçu söylemlerle şekillendirildi. Aldığımız eğitimin sonucu dost bulmaya, dost olmaya çalışmak yerine hep düşman aradık, herşeyden şüphelendik. Başarısızlıkları, yenilgileri hep dışta olana veya ötekine yıkmaya alıştık.
Türkiye’deki ‘öteki’ düşmanlığı, farklı olana tepki, başka kültürlere husumet, ülkenin barışına, huzuruna gelişmesine büyük zarar veren, ivedi tedavi edilmesi gereken bir illet.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***