ABD Başkanı Donald Trump’ın istikrarsız ve öngörülemeyen politikalarından ağzı yanan Türkiyeli Kürtler, Joe Biden dönemi için biraz umutlu, olanca temkinliler. Umudun temel kaynağını Biden’ın Rojava ve çevresine yönelik politikalarına ilişkin beklentiler oluşturuyor, temkinli olmalarının nedeni ise Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğindeki milliyetçi koalisyonun Kürt karşıtı politikaları.
Türkiye parlamentosunun üçüncü büyük partisi HDP’nin Dış İlişkiler Sorumlusu Hişyar Özsoy, Al-Monitor’a yaptığı açıklamada, Biden’ın ABD Başkanlığı’na seçilmesinin Türkiyeli Kürtler üzerinde bir heyecan yarattığını gözlemlediğini söyleyenlerden.
Heyecanın kaynağını Biden’ın henüz adaylık sürecindeyken söylediği, “Ben olsam Erdoğan’a karşı Kürtler’i desteklerdim” sözleri oluşturuyor. Biden bu sözleri, Trump’ın ABD’deki pek çok kurumun itirazına rağmen Resulayn’dan asker çekerek Türkiye’nin Barış Pınarı operasyonuna yeşil ışık yakmasının ardından söylemişti. Özsoy da “Doğrudur Biden olsaydı Serekaniye’den [Resulayn] askerleri çekmezdi” diyor. Ama bu sözün tüm sorunları çözemeyeceğini de ekliyor: “Biden’ın bunu yapmasının nedeni tek başına Kürtlere duyduğu sempati değil, Biden’ın aynı zamanda kurumsal siyasetin insanı olmasıdır. Serekaniye’den asker çekilmesine ABD’deki tüm kurumlar karşı çıkıyordu. Biden aslında buna işaret ediyor, bir devlet sisteminden bahsediyor.”
Biden döneminde özellikle bölgede Trump’ın aksine yürüteceği bu ve benzeri politikaların sonuçları ne olur? Özsoy, bazı değişikliklerin gündeme gelebileceğini ancak ABD’nin yeni dönemde Irak ve Suriye’deki Kürtlere ilişkin önemli bir politika değişikliğine gitmeyeceğini öngörüyor: “Kürdistan’ın bağımsızlaşması için bir şahsi girişimi olmayacak. Bağdat merkezli bir Irak için ABD bütün olarak tavır sahibidir. Suriye için de büyük bir değişiklik beklemiyorum.”
Ya Türkiye? Rojava ve çevresinde gerçekleşecek her türlü değişiklik ister istemez Türkiye’yi ve Türkiye’deki Kürtleri yakından ilgilendiriyor. Özsoy’a göre bir tarafında milliyetçi bir parti olan MHP lideri Devlet Bahçeli diğer yanında ulusalcı bir parti olan Vatan Partisi lideri Doğu Perinçek ile koalisyon içinde olan Erdoğan’ın politikalarında dünden bugüne bir yumuşama olması söz konusu değil.
Biden’ın ABD Başkan Yardımcılığı döneminde Türkiye’de başlayan ama sonuca ulaşamayan çözüm sürecinin yeniden gündeme gelmesi içeride anti Kürt politikalardan kendini var eden bu koalisyonun dağılmasına bağlı.
Özsoy’a göre diğer unsurları bir tarafa bırakırsak Biden, Kürt sorununu çözecek kişisel bir potansiyele sahip. Bu açıdan, HDP’nin Trump için yayımlamadığı tebrik mesajını Biden için yayınlamış olması da anlamlı.
Türkiye’de meclis çatısı altında temsil edilmeyen Kürt partilerinden Hak-Par Genel Başkanı Latif Epözdemir de Biden’ın ABD Başkanlığı’na seçilmesiyle Kürt toplumunda bir umut yeşerdiği görüşünde.
Ancak Epözdemir tabandaki bu umutlu havaya karşın temkinli konuşuyor: “Kişi olarak ABD politikalarının şahıslar değiştikçe kolay değişebileceğini düşünmüyorum. Bir anda Türkiye’yi karşısına alıp Kürtler’i yanına çekmek, Türkiye-ABD ilişkilerinde olacak şey değil.”
Epözdemir Al-Monitor’a açıklamasını şöyle sürdürüyor: “Biden’a umut gözüyle bakanlar var ama biz öyle bakmıyoruz. Türkiye’de Kürtlere ve muhalif kesime destek vereceği iddialarını gerçekçi bulmuyorum.”
Ancak Epözdemir’e göre Rojava ve çevresi için bazı politika değişiklikleri söz konusu olabilir; mesela Biden sonrasında ABD askerlerinin Suriye ve Irak’tan çekilmemesi caydırıcı bir politika olarak yürütülebilir.
Bu arada, Epözdemir Biden’ı kişisel olarak nasıl bulduğu sorusunu “Ben Kamala Harris’ten daha umutluyum” diye yanıtlıyor. Epözdemir’e göre Harris’in çok kültürlü olması Kürtler için onu daha sempatik kılan özelliği.
Epözdemir yeni yönetimden beklentisini şöyle ifade ediyor: “Kürt sorunu artık ötelenemez bir durumda. Kürtler artık bu çağda yeni dönemde çözüme çok yakın. Bu sorunun çözümü için Kürtlere yardımcı olmasını isteyeceğiz.”
Kürdistan Özgürlük Partisi Genel Başkanı Mustafa Özçelik de Biden’ın Kürtler’de bir sempati ve beklenti yarattığını gözlemleyenlerden. Biden’ın hem Rojava konusundaki tutumunun hem de Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin eski lideri Mesud Barzani ile yakın bağlarının bu sempatiyi beslediğini belirten Özçelik, “Sayın Biden’ın yeni bir siyaset izlemesini istiyoruz” diyor.
Türkiye’de Kürtlerle ilgili bir politika değişiminin ise iki ana unsura bağlı olduğuna inanan Özçelik, PKK’ye “silah bırakma,” hükümete de Kürtlerle masaya yeniden oturma çağrısı yaparken, Biden’dan beklentisini şöyle açıklıyor: “Türkiye’deki mevcut durum buna uygun görünmüyor. Bu anlamda, ABD’deki değişimden yana bizim beklentimiz Kürtlerle Türkiye arasında siyasal diyaloğun başlaması ve bu meselenin siyasal çözümü için ABD’nin de Birleşmiş Milletlerin de inisiyatif almasıdır.”
Biden’ı Kürtler için sempatik kılan bir diğer özelliği de Trump gibi istikrarsız olmaması. Özçelik, bunun verdiği güven ortamına işaret ederken, “Yeni başkandan yeni bir siyaset bekliyoruz, Kürtlerin sorunlarının barışçıl yönle sağlanması için destek bekliyoruz” diyor.
Akademisyen Vahap Coşkun ise Türkiye’deki iç siyasetin yönünü bölgede olup bitenlerin belirleyeceği görüşünde. Coşkun Amerika’nın önümüzdeki dönemde Orta Doğu’daki en önemli önceliklerinden birinin IŞİD’le mücadele olacağını kaydederek, bu mücadelede Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) oynadığı role dikkat çekiyor. ABD’nin bu bakımdan Kürtlerle daha yakın bir ilişki kurabileceğini dile getiren Coşkun’a göre “Biden’ın başkan adaylığı döneminde verdiği demeçler de bu politikanın bir özeti.”
Peki bölgedeki bu gelişmeler, Türkiye’ye nasıl yansıyacak? Coşkun Al-Monitor’a şunları aktarıyor: “Amerikan yönetiminin öteden beri Suriye’de oluşturmak istediği temel siyaset oradaki Kürt yapısı ile Türkiye arasında asgari bir mutabakat oluşturmak. Güvenlik hassasiyetlerine uygun bir siyaset, hem Türkiye’de hem de Suriye’de kabul edilebilir bir yeni siyasal dönem, nasıl inşa edilebilir bunu önümüzdeki dönemde göreceğiz”
Çözüm sürecine yeniden dönülebilecek bir ortamın Türkiye içi dinamiklerden ziyade dış dinamiklerle ilgili olduğunu düşünen Coşkun, değerlendirmesini şöyle noktalıyor: “Zaten çözüm sürecinin sona ermesinin en önemli nedeni Suriye’deki ihtilaf idi. Türkiye burada belirli bir alanın alınmasını kendine tehdit olarak gördü kabul etmeyeceğini söyledi. Türkiye ile bu konuda Suriye ile asgari bir mutabakat zemini yaratılmadan iç politikanın düzelmesi, radikal bir değişikliğe gidilmesi zor. Suriye ile anlaşmaya gidilirse bu Türkiye içi siyasetin değişmesine de ivme kazandırır.”
Yazar: Sibel Hurtas
Source: Al Monitor