“Berkun Oya’nın Netflix kariyeri” diye bir başlık açsak, yönetmen olarak kariyerini konuşmuş da oluruz kanımca. 2007 tarihli filmi “İyi Seneler Londra”yı bir kenara bırakırsak üç yapım yazdı ve yönetti bu platform için. Bir de Taylan Biraderler’le birlikte yazdığı “Azizler”i eklersek hayli sağlam bir ilişki bile denilebilir.
Oya, bu işlerinden ilki “Bir Başkadır”da 90’lar sonu 2000’ler başından kalma “birbirine değen insanlar” temasını bugünün Türkiye’sine ustaca getiriyordu. Kimi yönlerden çok ustaca kurulmuş olsalar da karakterlerini stereotip olmaktan kurtaramamıştı. Dizinin sansasyonelliği tıpkı bir sosyal medya paylaşımının bir süreliğine viral olup sonra kaybolup gitmesi gibi olmuştu. İki yıl sonra yani 2022’de bu kez bir filmle, “Cici” ile çıkageldi. Yine iyi yazılmış yer yer çok etkili bir yapım vardı karşımızda ama kanımca karakterleriyle, onlara yazdığı geçmiş arasında ciddi bir doku uyuşmazlığı söz konusuydu.
Şimdi ilk ikisi kadar olmasa da bir süre gündemimizi kasıp kavuracak, sonrada üzerine gelen yeni paylaşımlarla arkalara doğru kayıp gidecek bir başka ‘içerikle’ karşımızda yönetmen. “Kuvvetli Bir Alkış”, bir kez daha ‘kentli/ eğitimli orta sınıf’ olarak tanımlanan insanların dünyasına götürüyor seyirciyi. Ancak bu kez meseleyi “Bir Başkadır” kadar ciddiye aldığını söyleyemeyiz. Hatta baştan sona absürt bir anlatı, sarkastik bir estetik hâkim diziye. Hakkını yemeyelim, kimi yerlerde hatta kimi bölümlerde (ikinci ölüm örneğin) gayet de güzel işliyor. Aslıhan Gürbüz ve Fatih Artman başta olmak üzere iyi bir oyuncu gurubu ve yönetimi olduğu da su götürmez.
En nihayetinde ‘zamansız’ bir evrende, ama belli ki İstanbul’da genç bir çiftin çocuk sahibi olma, o çocuğun kendini inşa etme sürecini izliyoruz. Bu süreç boyunca da ‘eğitimli orta sınıf’ın çocuğa yaklaşımı, çocuk büyütmeyi ele alışı, korkularına dair tanıdık bir hikaye söz konusu. Benzer bir biçimde çocukluktan itibaren eğitim, ilişkiler, hedefler vb. gibi konularda bocalayan bir insanın büyüme süreci “Kuvvetli Bir Alkış”. Dizi kimi yerlerde sadece karakterlerini değil, kendisini de bu absürt anlatının hedefine koymaktan imtina etmiyor.
Ama dönüp dolaşıp önceki iki yapım için söylediklerimizi burada da tekrar etmek durumunda kalıyoruz. Çok eski bir zamanın eski kaygılarına dair bu yapım da. Evet, Türkiye’de gündem de toplum da çok hızlı değişiyor belki ama filmin merkezine aldığı toplumsal sınıfların son 4-5 yılda hızla eriyen refah düzeyi, artan gelecek kaygıları, olanaklarını kaybetme korkusuyla kapıldıkları ırkçı hezeyanlar da çok iyi malzeme olurmuş sanki böyle bir diziye. Bir yapımı ‘içine almadıklarıyla’ yargılamak doğru bir yöntem olmayabilir ama ‘dışarıda bıraktıkları’ üzerine de bir şey demek gerekti. Tıpkı “Bir Başkadır”da Boğaz’da oturup Halk TV izleyen aile gibi burada da temsilde sıkıntılar var. “Kuvvetli Bir Alkış”ın ailesi, kendiliğinden ve kendisi içinmiş gibi duruyor daha çok. Her hangi bir dış etmen, toplumsal durum, kültürel dönüşüm, akrabalık bağı ne onları ne de doğacak/ doğan çocuğu etkilemiyor. Ne iş yaparlar onu bile bilmiyoruz!
Yalı da değil ama bir emekçi mahallesinde, mütevazı bir apartman dairesinde oturan annem ve babamın Halk tvgiller olarak tanımlayacağım televizyonlarda bazen sırf duymak istedikleri şeyi söylediği için izlediği programlar / kişiler var. Sıkıntılı şeylerden bahsediyorlar genelde, umut vermiyorlar ama bizimkilerin düşündüğü, üzerine kafa yorduğu, sıkıntısını yaşadığı mevzuları dile getirmeleri hoşlarına gidiyor. Böylece hem gerçekliklerini bir kez daha görmüş, sıkıntılarını bilince çıkarmış olmanın gurunu yaşamış hem fikirleri onaylanmış hem de sorumlunun kim olduğu gerçeğinin altı bir kez daha çizilmiş oluyor.
Berkun Oya’nın dizilerinde ama en çok da “Kuvvetli Bir Alkış”taki his de fazlasıyla böyle. Hitap ettiği kitlenin hissettiği, farkında olup bilince çıkardığı meseleleri ona bir kez daha gösterip onaylatmak. Bu onaylanma seyirciye güç veren bir şey aynı zamanda. Kendinin farkında olduğuna dair bir yanılsama da yaratıyor. “Aynı bizim gibi” hissinin daha eğlenceli bir anlatıyla gelmesi ehvenişer tabii. Cezmi Ersöz’ün 90’larda çok popüler olmuş kitabı “Ancak Bir Benzerim Öldürebilir Beni”ye gönderme yaparak bu yazıya, “Ancak bir benzerim anlatabilir beni” başlığını uygun gördüm bu yüzden.
“Kuvvetli Bir Alkış”tan sorunun kaynağının ne olduğunu göstermesini beklemiyoruz kuşkusuz. Ama sorunun ne olduğunu da az biraz görebilseydik keşke…
Komik olmaz mıydı?
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***