VEYSEL AYHAN | YORUM
Hayat duadan ibarettir. Her niyet duadır. Ağızdan çıkan her söz, atılan her adım bir duadır. Tüm davranışlar birer duadır.
Bu, nasıl oluyor?
Dua geleceğe ait istek mesajı demek.
Diyelim ki klavyede bir harfe bastım. O an sadece bir harfe basmış olmam. Görmediğim iki klavyedeki 2 farklı harfe de farkına varmadan basmış olurum. Bunun gibi.
Her davranışın üç faturası olur.
Diyelim ki ben bir yalan söyledim.
İlk fatura; bu yalan yeni yalanlar için kadere davetiye gönderir. Önüme yeni ve daha büyük yalan “fırsatları” çıkar. Ve yalanlar katlanarak devam eder. Alışkanlık oluşur. Yalan söylerken rahatsız olmam artık.
İkinci fatura bu amelin günah oluşudur. Amel defterime kaydolur. Her yalandan dolayı ahirette ayrı bir dava dosyası açılır.
Üçüncü fatura karakterim deforme olur. Her yalanla gözümün önüne ince de olsa perde iner. Marifetullah duygusu, haşyet hissi, yakin ve ihsan şuuru yara alır. Zamanla kaybolur.
Yanınızda limon sıkıldığında ağzınız sulanır. O görüntü ruhunuzu etkilemiştir. Ve bedeniniz buna cevap vermiştir. Her amelin her ortamın ruha böyle etkisi vardır.
O nedenle eskiler, galiz necaset benzeri şeylere bakmayı kerih görür. “Güzel gören güzel düşünür” sözünün da mantığı bu.
Kötü davranış, çirkin görüntü, gıybet, malayaniyat, kötü söz… Bunların her biri faturalarıyla gelir. Bu kötü amellerin yapıldığı ortamda sessizce bile otursam kötü amelleri insibağıyla(boyasıyla) ruhum yara alır. Her amelin ruhu etkileyen yanı vardır.
Hiçbir amel “cirmi kadar yer” yakmaz. Çevresini ve kişinin geleceğini etkiler ve “yakar.”
Mutlak siyahın böyle. Gri alanda, hemen herkes bu hükümlerden cürmü ölçüsünde pay alır.
Küçük bir zulüm bile çok ciddi bir duadır. Zalimlikten pay sahibi olmamak kolay değildir. İnsanın kendine zulmü, ev ahalisine zulmü, çevresine, çalışma arkadaşlarına ve içinde bulunduğu sosyal dokuya… Faturasız zulüm yoktur.
İlk fatura
Kötü davranışlar yeni kötü davranışlar için bir davetiyedir. Mesela basit bir hırsızlık aynı zamanda bir duadır. Bir hırsız tevbe etmedikçe, af dilenmedikçe, hakkına girdiği insanlara hakkını helal ettirmedikçe sadece o hırsızlıklarıyla ölmez.
O hırsız varsayalım ki güzel amelleri de olan bir hırsızsa kader o güzel amellerinin hatırına ya ağır bedeller ödeterek ona telafi kapısı açar veya ilk fatura tahakkuk eder.
Nedir ilk fatura?
Önüne daha büyük hırsızlık kapıları açılır. Bireysel yapılan bir hırsızlık toplumsal hale dönüşür. Önce bir insanın malına tecavüz eder. Sonra kademe kademe daha büyük kitlelerin varlığını çalar, daha sonra ise bütün bir milletin malını gasp eder.
Hırsızlık kalemleri tükenince önüne cinayet imkânı çıkar. Gözünü kırpmadan ya direkt katil olur veya azmettirici.
Cinayetler katlanır, sıradanlaşır, çeşitlenerek devam eder. Sonra çevreyi, tabiatı katleder, durmaz hukuku katleder, saygınlığı olan makamları katleder. Toplumsal ahlakı katleder.
Allah’ın mekrî böyle tahakkuk eder. Bu Allah’ın hakkı yenenler adına hırsızdan bir intikamıdır. Mekrin hayırlı olanıdır.
Ölmeden, yapmadığı seyyiat kalmaz. Her yapılan günahla ahiret defteri kabardıkça kabarır. Amel defterlerinin bazı ciltleri ülke nüfusunu oluşturan insanlar adedince sayfa ihtiva eder.
Bir zalim tevbe etmedikçe, af dilenmedikçe, mazluma hakkını helal ettirmedikçe yeni zulümler yapmadan duramaz. Zalim daha büyük zulümlere yol alır. Önce perakendedir. Ama sonra toptan yapmaya başlar. Orada da bitmez. Seyyiatın her düzeyde olanını yapmak için kader o zalim veya zalimlere süre tanır. Hepsinin tamamlamadan gitmezler. Allah’ın mekri böyle tecelli eder.
Allah’ın mutlak mekrine istihkak kazanan bir zâlimin ömür boyu safa sürdüğü de olur. Hatta zalimin dünyada bedel ödemesi ötede ödeyeceklerini azaltacağı için onun ahireti adına iyi bir şey sayılabilir.
Kötülüğün insibağı
İyi ve güzelin insibağı olduğu gibi kötü davranışların da insibağı vardır. Kötü davranışlar sahibinin ruhunu karartmakla kalmaz. Çevresindeki kişileri de etkiler. Onları da “boyar.” O nedenle de bir hırsızın insibağı çevresinde hırsızlık yapmayanları da zamanla hırsız suretine sokar. O atmosferde zamanla hırsızlığa bir yanından bulaşmayan tek kişi kalmaz. Hz. Bediüzzaman’ın “İştirak-i amal-i uhreviye” düsturu az farklı biçimde tersinden işler. Günahların insibağı zamanla o “kitlenin” tamamını aynı karanlıkla “boyar.”
İkinci fatura
Kötü bir davranışın faturasının öteye kalması korkunç bir şey. Bir insana zulmettiğinizde o insan ve yakınları için ahirette fatura ödersiniz ve faturanız perakendedir. Bir de şöyle düşünün: Binlerce, milyonlarca insanın hayatına menfi anlamda dokunmuşsunuz. Yüz binlerce masum sizden dolayı zindanlara girmiş. İşten atılmış. Ülkeden kaçmak zorunda kalmış.
Böyle bir zulüm sadece 1 dakika kadar işlense. Yani zulüm sadece 1 dakika sürmüş olsa… Bedelini o insanlar adedince dakika olarak değil belki milyarlarca dakika olarak ödemek zorunda kalırsınız. Bu, yalnızca 1 dakikanın hesabı.
Mesela bir bebeği veya çocuğu annesinden veya babasından bir dakika cebren ayırdım. Sadece 1 dakika. Bunun hesabı, sadece bir bebeğin bir dakikalık hesabı, milyonlarca dakika bedelle ancak karşılanır.
Sözün bedeli
Sadece fiiller değil sözün de verilecek faturası olur. Ben bir insana iftira etsem. Bunun bir bedeli olur.
Nasıl ki hadisteki ikazla“küfür” isnadı muhatabınız mü’minse dönüp sizin alnınıza yapışır öyle de masum bir insana “kâtil” demek, o ünvanı, diyenin alnına kaderi bir karar olarak yapıştırır. Bile isteye bir insan veya bir topluluğa iftira atmak, bir zâlimin icat ettiği ifadelerle seslenmek ve isimlendirmek bu ünvanı, haksızca diyenlerin alnına silinmezcesine kazır. Bir masuma terörist derseniz bu söz alnınıza kazınır ve bir süre sonra gerçekten dört dörtlük bir terörist olursunuz veya terörizme çanak tutan bir zalim olursunuz. En azından bu lanetli sözü icat edenlerle uhrevi beraberlik için reddedilmez bir dua etmiş olursunuz.
Üçüncü fatura
Üç faturadan en tehlikelisi bu. Dünyada iken kötü amellerle gözün kapanması, kulağın sağırlaşması ve vicdan pusulasının çürümesi. “Onlar sağır, dilsiz ve kördürler. Bundan ötürü akıllarını kullanıp gerçeği anlayamazlar.” (Bakara: 171)
Bu, gerçekleştikten sonra insan başkalaşım geçirmiş olur. “Mesh” olmuş olur. Gözü; suçlu-suçsuz ayırt etmez. Zâlim, kendisine karşı duran melek dahi olsa şeytanla özdeşleştirir. Bunu yaparken de odak noktasında kendisi olduğu için her yaptığında haklı olduğunu düşünür ve çevresine de böyle kabul ettirir. Vicdan gidince merhamet duygusu da gider. “Acırsan acınacak duruma düşersin” şeytani mantığına teslim olur.
Böyle mesholmuş bir “insansı” için zevk veren, haz veren, mutluluk veren tek gıda zulüm olmuş olur. Muhalifinin gözyaşı yegâne yaşam sermayesidir. Asla fren yapamaz, zulümsüz soluk alamaz. Ta ki kader nefesini kesene kadar.
“…onlar için orada (kahırla ve acıyla) nefes alıp vermeler vardır.” (Hûd 106).
Sonraki yazı: İyilik ve faturaları
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***