15 Temmuz gecesi Cumhurbaşkanlığı Külliyisi’nin önünde helikopterden açılan ateş sonucu ‘şehit’ olduğu ileri sürüne İzzet Özkan isimli vatandaşın ‘otopsi raporu’, söz konusu iddiaları yalanlıyor. 251 kişinin ölümünü araştıran ’15 Temmuz Ölümlerini Araştırma Platformu’ koordinatörü Selçuk Adıgüzel’in YouTube kanalında yayınladığı rapora göre Özkan, ‘penetran yaralanmalarına bağlı olarak kemik kırığı ve iç kanama sonucu ölmüş. Peki İzzet Özkan’ın helikopterden açılan ateş sonucu öldüğünün delili ne?
İzzet Özkan’ı hastaneye götüren vatandaşın, ‘o bölgede helikopterlerden ateş açıldığına dair’ beyanı. Yani mahkeme, ‘O bölgede helikopterden ateş açılıyordu, (muhtemelen) İzzet Özkan da bu ateş sonucu yaralandı ve hayatını kaybetti’ varsayımıyla pilotlar hakkında hüküm kuruyor ve ağırlaştırılmış müebbet cezası veriyor.
Selçuk Adıgüzel’in yayınladığı Emniyet’in belgesine göre şahıs o gece alkollü olarak otomobilinin sürücü koltuğuna oturuyor. Adıgüzel, şahsın kuvvetle muhtemel bir kaza sonucu hayatını kaybetmiş olabileceğini anlatıyor. Zira helikopterden açılan ateş sonucu öldüğüne dair otopsi raporunda hiç bir bulgu yok..
Bugünkü vakamız 33 yaşındaki İzzet Özkan. İzzet Özkan evli ve üç çocuk babasıydı. Kuaför olarak çalışıyordu. Rejimin ve rejim mahkemelerinin iddiasına göre Cumhurbaşkanlığı Külliyesi önünde helikopter ateşi sonucunda vefat etmişti ve 15 Temmuz şehidi olarak ilan edildi.
Dosyayı irdelediğiniz zaman, aslında meselenin çok farklı olduğunu, bize söylenenin çok çok dışında bilgilerin olduğunu anlamış oluyorsunuz. İzzet Özkan’ın ölümü ile ilgili, helikopter pilotlarının onu şehit ettiği ile ilgili bir tane delil var elimizde. O da Mahmut Sağlam isimli bir vatandaşın beyanı.
Mahmut Sağlam, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi önünde helikopter ateşi olduğu söylüyor. Bu helikopter ateşinden sonra oradaki yaralıları aldığını, aracıyla hastaneye götürdüğünü anlatıyor. “Onlar içerisinde İzzet Özkan da varmış.” diyor. Yani ‘varmış’ ifadesini kullanıyor. Bunun dışında hiçbir delil yok.
Yani ‘Helikopter atışı oldu. Mahmut Sağlam helikopter ateşi sonucu yaralıları getirmişse, bunlar içerisinde İzzet Özkan da varsa, olsa olsa bunu helikopterler öldürmüştür’ diyorlar. Bu önermenin dışında mahkemenin elinde hiçbir delil yok.
O gece taarruz helikopterlerde ne tip silahlar vardı? 20 milimetrelik top mermisi dediğimiz silahlar vardı. 20 milimetrelik top mermisinin bir insan vücudunda yapacağı tahribat neydi? Organlarını, kolunu, başını parçalayacak şekilde bir tahribat yapardı doğrudan gelirse.
Onun dışında bomba hüviyetinde 2,75 inç roket, tow silahı, hellfire füzesi vardı. Bunlar zaten attığınız zaman bomba etkisi yapıyor. Otopsi raporunda böyle bir şey yok.
Bir de 7,62 mermi atan kapı makineliler vardı skorski helikopterlerde. Bunun dışında atılan atılma potansiyeli bulunan bir mühimmat yoktu o gece. Şimdi buradan tekrar neye gelelim İzzet Özkan’ın ölümüne ilişkin otopsi raporuna bakalım.
Otopsi raporunda, ‘kişi, penetran yaralanmalarına bağlı olarak kemik kırığı ve iç kanama sonucu vefat etmiştir’ diyor. Şimdi penetran yaralanmalara baktığınız zaman üç tane gerekçesini söylüyor adli tıpçılar. Bir tanesi düşük enerjili bu şiş ve bıçaklama gibi dış cisim ve vücutta oluşturduğu bir delik olması gerekiyor penetran yaralanmanın. Delikle ve çürükle ifade ediliyor.
Orta enerjili silahlar, bunlar tabanca veya makineli tabanca dediğimiz polis silahları. Bir de yüksek enerjili silahlar. Av tüfekleri ve askerin kullandığı böyle çok yüksek kalibreli helikopterlerin de atma potansiyeli bulunan şeyler.
Penetran yaralanma kelimesiini seçmek zorundalar. Çünkü bunun bir ateşli silah yaralanması olduğuna bağlamaları gerekiyor meseleyi. Bir ön kabul var zaten. Bunu darbeciler öldürdü! O yüzden penetran kelimesini seçmişler ama ikinci kelime diyor ki otopsi raporunda, ekranda görüyorsunuz zaten, otopsi sırasında cesetten bir yabancı cisim elde edilemedi. Demek ki vücuda giren bir mermi yok, vücuda giren bir şarapnel yok veya vücuda girip çıkan bir şarapnel veya mermi yok.
Delikler var ama bu deliklerin nasıl oluştuğu konusunda başka bir teorim var, onu da anlatacağız. Yabancı cisim bulunamaması penetran yaralanmanın, belki bir trafik kazası sonucu oluşan delinmeler olduğu gerçeğini ortaya koyuyor. Yani cisim, metalik cisim elde edilememesi ve dolayısıyla az önce bahsettiğimiz silahlar sonucu bu ölümün gerçekleşmediğini ortaya koyan bir bilgiydi.
Bir de Bayındır Hastanesi var, bu konuda net bilgiler ortaya koymaya çalışmış. İşte bu Mahmut Sağlam denen vatandaşın kamera görüntülerini almışlar. O getirmişti İzzet Özkan’ı demişler ve hikayenin başında helikopter atışı olduğu için oradan onu bağlamaya çalışmışlar ama Bayındır Hastanesi’nin bilgileri güvenilmez.
Neden diyeceksiniz.
Sedat Kaplan dosyasını ben daha önce işlemişim. ‘Sedat Kaplan’la birlikte İzzet Özkan’ı getirdiler’ diyor. Şimdi Bayındır Hastanesi resmi belgesinde bunu söylüyor. Şimdi Sedat Kaplan’ın kamera görüntüleriyle ölüm saati gece 1.23! Bayındır Hastanesi’nin sunduğu hastaneye giriş kamera görüntüleri 1.28! Yani vurulmasından ve ölümünden 5 dakika sonra hastaneye getirilmiş!
5 dakikada Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nden onu alıp Bayındır Hastanesi’ne götürmesi fizik kurallarına aykırı. Çünkü hastaneye götüren şahıs, ‘Önce başka bir hastaneye uğradık’ diyor. Onun alınması, sadece o da yok, birkaç tane yaralının alınması. Arabaya yüklenmesi bile zaten 10 dakika sürer. Sedat Kaplan’la ilgili zaten boynunun sağından keskin nişancı atışıyla vurulduğunu ben ispat etmiştim kamera görüntüleri ve otopsi raporuyla.
Helikopterle de ilgisi yoktu Sedat Kaplan’ın ölümünün. Dolayısıyla bu bilgiler çelişkili. Yani Bayındır Hastanesi, bence meseleleri karıştırmış o gece, maktulleri de birbirine karıştırmış ve İzzet Özkan da geldi demiş. İzzet Özkan’ın görüntüsü yok. Bir araba görüntüsü var hastaneye girerken, başka bir görüntü yok.
Bir de Bayındır Hastanesi raporunda diyor ki, ‘Boyunda, göğüste ve karında mermi girişi vardı İzzet Özkan’da’ diyor. Ancak otopsi raporunda böyle bir bilgi yok! Orada ‘bir mermi girişine rastlanmamış’ diyor. Bayındır Hastanesi o gece bazı meseleleri karıştırmış ve en önemli delili de çökmüş oluyor bu meselenin.
Peki nasıl ölmüş olabilir? Yine ekrana bir savcılık belgesi yansıtıyorum. Diyor ki, İzzet Özkan’ın olay sırasında 06 AG 0709 siyah Mercedes marka aracı kullandığı ve bu aracın içerisinden yaralı olarak çıkartıldığı anlaşılmaktadır. İzzet Özkan aracın içindeymiş, Mercedes aracın içindeymiş, bu araç içerisinden çıkmış.
Adli tıp anlamında değerlendirme yaptığımız bir doktor arkadaşımla beraber şu denebilir; penetran, yani ateşli silah yaralanmasından ziyade, künt travma dediğimiz böyle iç kanama ve iç kemik kırıklarını andırıyor. Peki helikopterler, Mercedes aracı vurmuş olamaz mı? Eğer roket atmış olsalar yanardı bu araç ve İzzet Özkan yanarak çıkardı. Ancak böyle bir şey yok.
20 milim top mermisi 7,62 atsalar Mercedes’in üzerinde fotoğraflar bunu boy boy zaten gösterirlerdi, böyle bir şey de yok. Mercedes aracın içerisinden, künt travma kuvvetle muhtemel, yani iç kanama ve içte kemik kırıklıkları bulgusuyla dışarı çıkarılmış bir vatandaş.
Acaba o gece hız yaptı ve bir yere mi çarptı? Sağ taraftan darbe almış gibi bir sonuç ortaya çıkıyor. Oradaki deliklerin de belki o çarpmanın etkisiyle ortaya çıkan sıyrık ötesi delikler olduğunu da söylemek mümkün. Peki bunu destekleyen bir şey var mı? Bunu destekleyen bir rapor daha var.
Ölen insanların arkasından bir şey konuşmayı sevmiyorum, kim olursa olsun. Bunu da doğru bulmuyorum ama bize de atılan bir iftira var. Bunu aydınlatmak için buna müracaat etmek zorundayım. Yani o gece maalesef ve maalesef Maktül İzzet Özkan’ın vücudundan 117 miligram etanol çıkarılmış.
Etanol nedir? Alkollü içeceklerin ham maddesidir. 117 miligram etanol, raporu da yansıttım görüyorsunuz. Bu ne anlama geliyor? Yani şöyle söyleyeyim size 1 promil alkol anlamına geliyor. Bazı Avrupa ülkelerinde 02 promilden sonra ehliyetinizi el koyuyorlar. Türkiye’de 0 5’in üstü olması lazım. 1 promil alkollüymüş maalesef maktülümüz.
Emniyet Genel Müdürlüğü’nün bulguları bunlar. Dikkatin azalması, koordinasyon ve muhakeme bozukluğu, sarhoşluk belirtileri. Yani bu vaziyette araç kullanıyormuş maktulümüz. Yani bu ihtimali de değerlendirmek zorundayız. Çünkü ateşli silah helikopter ölümüne benzemiyor bu ölüm. Acaba alkollü olarak hız yapmak suretiyle veya muhakemesini yitirmek suretiyle bir yere mi çarptı, bunun da tesiri var mıydı ölümünde? Mahkeme bunu hiç dikkate almamış.
Dolayısıyla şuraya varıyoruz; yani tek delil Bayındır Hastanesi’ne, bazı helikopter yaralanmasından mütevellit insanların gelmesiydi. İçerisinde İzzet Özkan’ın da bulunduğu iddiasıydı. Başka hiçbir delil yok. Otopsi raporu bunu desteklemiyor, balistik raporu zaten yok.
Eşiyle görüştü deniyor, işte ölümünden hemen önce eşiyle telefon görüşmesi yapılmış. Savcılık HTS kayıtlarını istemiş, dosyada HTS kayıtları yok! Biz o esnada, ölüm esnasında külliyede olup olmadığını bilemiyoruz, daha sonra kazandırıldıysa dosyaya bilemiyorum. Ama şu anda bunu göremiyoruz. Olay yerinde ‘Ben gördüm Mercedes’in içindeydi helikopter ona ateş etti’ diyen bir görgüye dayalı tanık yok.
Bir sürü kamera görüntüleri, Jandarma-Beştepe civarında, dosyaya kazandırılmış ama maktulün ölümüne ilişkin hiçbir kamera görüntüsü yok. Bu kadar ‘yoklar’ içerisinde ortada da hiçbir delil yokken bu mesele kara havacılık menşeli askeri pilotlara bağlandı. Bu pilotların İzzet Özkan’ı şehit ettiği ileri sürüldü ve hüküm verildi. Bunu Yargıtay da onayladı. Bunların, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nden döneceğini düşünüyorum. Çok zayıf dosyalar…
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***