NECİP F. BAHADIR | YORUM
Bir önceki yazıda AK Parti’nin ne kadar adil ve ak, CHP’nin ise ne kadar halkçı olduğunu sorgulamıştım. Sonucun hiç de parlak olmadığı ortaya çıkmış ve siyasette ‘ismiyle müsemma’ yerine ‘zıddıyla müsemma’ sözünün geçerli olduğuna dikkat çekmiştim. Konuya kaldığım yerden devam etmek istiyorum.
Siyasetin biraz kenarında dolaştığımın farkındayım, önümüzdeki günlerde tam göbeğine gireceğimden emin olabilirsiniz. Yaşadığım hayal kırıklıkları sonucu siyasete soğuk ve mesafeli biriyim aslında. Ama unutmamak lazım ki mevcut politik sisteme tepkili olmak ve uzak durmak da bir siyasettir. Siyasete küsmek çare değil, senin belirleyemediğin siyaset gelir senin hayatını belirler.
Bugün olduğu gibi…
Ülkenin üzerinde toplanan kara bulutlar siyasetten kaynaklı olarak Ankara’dan yayılıyor memleketin göğüne. O yüzden yazılarımda siyasetin hava durumunu elimden geldiğince yansıtmaya çalışacağım. “Bize ne siyasetten!” derseniz, ben de “Yağmurdan haberiniz olsun ki sokağa şemsiyesiz çıkmayasınız, fırtınaya hazırlıksız yakalanmayasınız.” diye cevap veririm. Biraz siyasetin hava durumunu, biraz analiz biraz izlenim bulacaksınız yazılarda.
Klasik tabirle ifade edeyim; partilere mesafem aynı uzaklık ve yakınlıkta. Hiçbirine karşı ön yargım, peşin kabulüm yok. Partilerin siyasi duruşlarına ve icraatlara bakar, kendi kriterlerime göre değerlendirir ve politik bir pozisyon alırım. HAK dışında, hiçbir düşüncenin ve siyasi çizginin peresti değilim. Bunu da bilesiniz istedim.
AKP ak değil, CHP halkçı değil de acaba diğer partiler nasıl?
Partilere isimler rastgele verilmez. Amblemiyle birlikte itina ile belirlenir. Temel amaç halkta pozitif etki oluşturması, kolay tanınması ve benimsenmesidir. Amblemden yola çıkan ‘kırat’ parti adının önüne geçmiş, tabanda iki sözcük birleşerek ‘demirkırata’ dönüşmüştür. Halk nezdinde hiçbir parti amblemi, kırat kadar tutmamıştır. Bir siyasi hareketin adıdır; demirkırat.
Buna rağmen Tansu Çiller, DYP’ye genel başkan olduğu zaman Meclis kürsüsünde ‘kıratı’ hatırlayamamış, önce ‘beyaz at’ sonra ‘ak at’ demiş, ardından ‘bizim at’ diyerek işin içinden güç bela çıkmıştı. Buna çıkmak denirse…
Böyle bir hata taban politikası yapan bir partide ‘siyasetin sonu’ bile olabilir. Fakat Çiller, yukarıdan geldiği ve yeni olduğu için yoluna devam edebilmişti.
Önümüzdeki seçimlere girecek parti sayısı 36’dır. Bunların çoğu tabela partisi… Kapısına kilit vuranlarla birlikte bu rakam 100’lerle ifade edilir. Askeri darbeler sonucu kapanan partiler dikkate alındığında Türkiye’nin bir ‘partiler mezarlığı’ olduğu söylenebilir.
Mezarlık kelimesi bana siyasetin renkli ismi, rahmetli Osman Bölükbaşı’nı hatırlattı. Bilen bilir, mizahi üslup ve mizaca sahip Bölükbaşı, Türk siyasetinin unutulmazlarındandır. Bölükbaşı, gensoru ile iktidardan düşürülen Süleyman Demirel’i ziyarete gider ve teselli babından şunları söyler: “Süleyman Bey üzülme, benim bağrım ihanetin Karaacahmet mezarlığına döndü. Senin bağrın ise daha köy mezarlığı…”
Milletvekillerinin parti değiştirmesinden muzdaripti. Şu söz de onun: “Ne yapalım düğünü biz yapıyoruz. Gerdeğe başkası ile giriyorlar.”
Milletvekili transferi bugün de olduğu gibi Türk siyasetinde çok yaygın bir hastalıktır. Buna belediye seçimleri için ‘aday’ transferlerini de ekleyebilirsiniz.
Yazıya otururken aklımda hiç Bölükbaşı yoktu, kendisini hatırlattı, acaba dua mı istedi? Galiba öyle. Aktif siyaset yaptığı Meclis günlerine ben erişmedim. Kitaplardan okudum ve arkadaşlarının hatıralarından dinledim. Bir ara oğlu emekli büyükelçi MHP’den milletvekilliği yapmıştı.
Ne diyordum? Parti isimleri mühimdir. Şu sıralar siyasetin en çok konuşulan, tartışılan partisi İYİ Parti’ye bakalım. En yeni partilerden biri. Kadrodan ziyade bir şahıs partisi. Meral Akşener’in partisi yani. Eğer MHP’de tutunabilseydi yeni parti kurmak aklına bile gelmezdi. MHP’den dışlandı, Bahçeli kapıyı gösterince parti kurmak zorunda kaldı. Çok iyi çıkış da yaptı. Ama arkasını getiremedi. Gel – git politikalar yüzünden sıkıntılar içinde.
Şimdi İYİ parti gerçekten iyi mi? Bir sağlık testine tutsak en hastalıklı parti İYİ Parti çıkar. Kanamalı bir hasta gibi. Gün geçmiyor ki partiden birileri istifa etmemiş olsun. Gerçi dün bir ilçe belediye başkanı transferi de yaptı. Ama gidenlerin yanında gelenin esamesi okunmaz.
Akşener’in bağrı da Zincirlikuyu gibi. Dün konuşmasında AK Parti’den Eskişehir milletvekili olan Nebi Hatipoğlu için “Eskişehir ‘dümenci’ bir ismi seçmeyecektir!” dedi. Peki, 8 ay önce o dümenciyi sen niye milletvekili yaptın?
Sorarlar insana… Siyasetçi kolay yanılmayacak… Çünkü siyasetin sehiv secdesi yoktur. Hataların telafisi mümkün değildir. Biz gazeteci olarak yanlışımızı bir başka yazıyla düzeltebiliriz. Ama siyasetçinin hatalarının bedeli ağır olur ve sadece kendileri değil ülke ve halk da öder.
Neyse konuya dönelim…
İyi sözcüğü sadece sağlık halini anlatmaz, keyfiyeti ve güzelliği de içerir. Mevcut haliyle İYİ Parti’ye kim ‘iyi, güzel, keyfi yerinde’ diyebilir? Akşener partisine siyasi yapıda bir yer arıyor. Ben arayış içinde olmasını doğru bulmuyorum. Fakat bunu pratiğe dökerken ‘hata üstüne hata’ yapmakta. MHP ve Zafer Partisi ile milliyetçilik yarışına girmesi son derece yanlış. Ve bir getirisi de yok. Milliyetçi renge itirazım yok fakat Akşener bunun yanına başka renkler de ekleyebilecek potansiyele sahipti. Başaramadı…
İYİ Parti fırsatı kaçırdı
Altılı masanın en önemli ve etkili aktörlerinden biriydi. Masayı peşinden sürükleyeceği yerde bastı tekmeyi ve dağıttı. Tamam, CHP’nin uzantısı olarak görülmek siyaseten sakıncalı. Öyle politika izlemelisin ki CHP’yi kendine uzantı haline getirmelisin. Bu mümkündü. Rakam olarak bugün CHP, bir adım önünde olabilir. Fakat daha fazla büyüme şansı yok. Donmuş bir siyasi yapı orası. Çapı belli. AKP’nin alternatifi hiçbir zaman CHP olmaz, olamaz. Her seçimde bu gerçek siyasetin yüzüne çarpıyor. Fakat sonuçları doğru okuyacak ve durumdan vazife çıkaracak siyasetçi yok.
İYİ Parti’nin iktidar adayı olma imkanı vardı. Merkeze, sağa doğru yürüyebilseydi eğer halkın umudu olabilirdi. Bugün Türk siyasetinde bir muhalefet sorunu var. Hiçbir parti ‘iktidar ışığı’ vermiyor. AKP oylarının bir bölümü ‘Ne yapalım, başka parti yok’ çaresizliğinden. İYİ Parti, kendisini milliyetçi sağdan muhafazakarlara kadar oy verilebilecek parti haline dönüştürebilmeliydi. Akşener’in müktesebatı ve kişiliği buna uygundu. Mevcut hal ve gidişattan memnun olmayan geniş kitlelerde bugün bir ‘kurtarıcı’ arayışı var. AKP siyasi ömrünü tamamladı. İktidarı uzatma dakikalarını geçiriyor. İşte Akşener bu ‘beklenen kurtarıcı’ olabilirdi. Bu imkan ve fırsat vardı. Kaçırdı…
Anlayacağınız İYİ Parti iyi değil. İsmi zıddıyla müsemma… Yaşadığı sıkıntılar mevsimsel değil, her türlü kronik hastalık bünyeyi sarmış durumda. Parti yeni ama sıhhatli değil, son evreye gelmiş kanser hastası gibi.
MHP’nin tabanı 3 hilali görünce dayanamıyor!
MHP’nin amblemi isminin önünde desem abartmış olur muyum? Üç hilal adeta tabanın kalbine kazınmış. Parti politikalarından hoşnut olmayan taban üç hilali görünce MHP’ye oy vermekten kendini alamıyor. “Ne yapayım, elim üç hilale gidiyor.” sözünü çok kişiden dinledim. MHP’de, adını aldığı ‘hareketten’ eser yok. Tek siyasi faaliyeti genel başkanın haftada bir grup konuşmaları…
Zaman zaman da sosyal medya mesajları.
MHP en sakin ve durgun parti aslında. Küçük bir göl gibi. Sabah mesai başlar, akşam biter. Oysa siyaset 24 saat ve her yerdedir. Müthiş potansiyeli var MHP’nin. Hareketsizliği ve politikasızlığı yüzünden tabanı konsolide edemiyor. Büyümek ve iktidarı hedeflemek gibi bir derdi yok. Mevcut halinden memnun. Zafer ve İYİ Parti’nin hatırı sayılır oranda oy almasının sebebi MHP’nin boşalttığı bu siyasi alandır. Akşener de Özdağ da MHP’de siyaset yapmış isimlerdi. Bünyeden kopmayabilirlerdi.
MHP’nin, daha doğrusu Bahçeli’nin ülkenin kaderini belirleyen günlük politikalarını ‘siyaseten’ izah edebilmek çok güç.
AKP ile ilişkilerine bakın, bir uçtan bir uca savruldu. Ve bunun gerekçelerini ortaya koymak lüzumu da duymadı. Siyasette şartlar değişir, buna göre pozisyonlar da yenilenir. Ama bunun bir sınırı vardır. Keskin dönüşlerin politik bedelleri olur. Bu ilke MHP için geçerli değil. AKP gibi MHP’nin de ‘müminleri’ var. Politikaları, icraatları umurlarında değil onların ‘iman ettikleri’ partinin adı ve üç hilal yetiyor.
MHP, siyasi yapının kilit taşı!
Bahçeli’nin tarihe mal olan sözlerini düşünüyorum. 17-25 Aralık operasyonları sırasında, “Ver Bilal’i al hilali!” vecizesi unutulacak mı? Şu sözler tarihin hafızalarından silinecek mi: “İki yanlıştan bir doğru çıkmaz, tekeden süt sağılmaz, balda tuz bulunmaz, suda ateş yanmaz. Erdoğan’dan da cumhurbaşkanı olmaz.” Bugün Erdoğan, MHP ve Bahçeli sayesinde Saray’da oturuyor. Meclis iktidarının da tek dayanağı MHP. MHP’nin iktidar nimetlerinden yararlandığı İçişleri ve Adalet bakanlıklarında AKP’den daha fazla kadrolaştığı doğru.
Siyaset bu mudur?
MHP bugünkü siyasi yapının ‘kilit taşı’ konumunda. MHP’nin siyaseti değişirse her şey sil baştan olur. AKP ve Erdoğan iktidarı MHP ve Bahçeli’nin omuzlarında yükseliyor. İYİ Parti’nin hedefi MHP’nin yedeği olmak. Akşener o yolun taşlarını döşüyor. Talip olduğu role bak.
İYİ Parti hasta, MHP hareketsiz…
Ne diyelim: “Her ceviz yuvarlaktır ama her yuvarlak ceviz değildir.”
Geliyor yine iş o ‘1 oya’ dayanıyor. Tek çare sizsiniz. Güç her türlü oyunu bozar. Bitirirken G. Orwell’in o meşhur sözünü hatırlayalım: “Rüşvetçi, düzenbazları, hırsızları, hainleri politikacıları seçen halk kurban değildir, suç ortağıdır.”
En sağlam ve en güçlü ortaklık da ‘suç’ ortaklığıdır.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***