ADEM YAVUZ ARSLAN | YORUM
Bazı sözler vardır; dönemlerini aşarlar, bir sürecin tanımı-sembolü olurlar. Nitekim Türk siyasi tarihi de böyle sözlerle doludur. Mesela merhum Erbakan’ın Susurluk kazası sonrası hükümete yönelik eylemler için “Gulu gulu dansı yapıyorlar.” demesi böyledir.
Türk siyasetinin demirbaşlarından rahmetli Süleyman Demirel’in Susurluk kazası sonrası “Devlet bazen rutin dışına çıkabilir.” sözü… Yine Demirel’in “Yollar yürümekle aşınmaz…” ifadesi de tarihe geçmiştir.
Merhum Alparslan Türkeş’in “Ne mozayiği ulan! Mermer, mermer!”; merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nun Ergenekon yapılanmasının partisine sızdığını anlatmak için “Bizim tarlayı da sürmüşler!”; Tansu Çiller’in eski ANAP lideri Mesut Yılmaz’a hitaben kullandığı, “Şerefsiz Onbaşı”; merhum Mesut Yılmaz’ın “AB’nin yolu Diyarbakır’dan geçer.”; sözleri de böyle.
Bir cümleden ibaret olsalar da çok şey ifade ediyorlar.
Leş pazarlıklar dönüyor!
Tayyip Erdoğan ve AKP dönemine dair de benzer sözler var.
Mesela merhum Necip Hablemitoğlu’nun eşi Şengül Hablemitoğlu’nun, “Leş pazarlıklar dönüyor belli ki, leş adamların elinde oyuncak olmuş memleket…” ifadesi gibi.
Gerçekten de Necip Hablemtioğlu’nun suikaste kurban gitmesi, soruşturmanın yirmi yıl savsaklanması, yargı-medya-istihbarat aparatlarıyla Erdoğan rejiminin soruşturmayı kirli pazarlıklara alet etmesi ve yargılama aşamasında yaşanan akla ziyan durumlar daha iyi anlatılamazdı.
Şengül Hablemitoğlu bir cümle ile soruşturma ve yargılamayı tarihe not düşmüş oldu.
Daha önce bu köşede ve Youtube kanalımda Hablemitoğlu cinayetine dair sayısız video yaptım.
İyi bir fikri takip örneği olan yayınlarım da davanın sürecini ayrıntılarıyla anlattım.
Dün ‘leş pazarlıklarda’ yeni bir aşamaya geçildi. Ukrayna’dan operasyonla getirilen, sürpriz biçimde tahliye edildikten sonra firar eden Necip Hablemitoğlu suikastı sanığı eski yüzbaşı Nuri Gökhan Bozkır, Ankara’da yakalandı.
Uzun namlulu silahlar eşliğinde yapılan şov hayli dikkat çekici. Peki ama ne oluyor? Daha önce sürpriz bir şekilde serbest bırakılan Nuri Bozkır nasıl ve daha da önemlisi neden şimdi yakalandı?
Durumu analiz etmek için biraz geriye gidip yaşananları özetlemek lazım. Aksi halde önümüzde dönen tiyatro anlaşılamaz.
Bir devlet cinayeti!
Akademisyen Necip Hablemitoğlu 18 Aralık 2002’de Ankara’daki evinin önünde suikaste kurban gitti ve soruşturması uzun yıllar sürüncemede bırakıldı. 2019’a geldiğimizde Erdoğan rejimi Necip Hablemitoğlu soruşturmasını ilginç bir şekilde raftan indirdi ve Nuri Gökhan Bozkır ismi ortaya atıldı.
İsmini ilk olarak Ankara merkezli Sauna Çetesi’nde duymuştuk. Derin devletin yakayı ele verdiği ilk operasyonlardan biriydi. İçinde emniyetçi, MİTçi, yargı ve askerlerin olduğu çete ile ilgili ağır suçlamalar vardı.
Nuri Bozkır 2006’da TSK’dan ihraç edildi. 17 Aralık 2013 büyük yolsuzluk ve rüşvet operasyonu sonrası bütün kritik davalar gibi Nuri Bozkır’ın da içinde olduğu yargılamalar sonlandırıldı. Nuri Bozkır izini kaybettirdi.
Güvenlik bürokrasisi Suriye’de çevirdiği dolaplara aşinaydı ancak kamuoyunun dikkatini meşhur soğan TIR’ları ile çekti. 2015 yılı Eylül ayında Urfa Akçakale’de durdurulan bir TIR’da yüklü miktarda patlayıcı ele geçirildi.
Soğan çuvallarıyla kamufle edilen patlayıcıların ardından Nuri Bozkır ve bir başka özel kuvvetler askeri çıktı. Olay patlayınca MİT eliyle Ukrayna’ya kaçırılan Bozkır uzun süre sessizliğe gömülmüştü. Ancak 2018-2019’a gelindiğinde bir anda ismi Havuz medyasında manşetlere çıktı.
Tabi ki ‘haber’le değil!
İstihbarat ve Ergenekon bağlantılı gazeteciler; Abdurrahman Şimşek ve Toygun Atilla gibi, Kiev’de Nuri Bozkırla görüşmeler yapmaya başladılar. Bozkır çarpıcı açıklamalar yaptı.
Özellikle de İŞİD’e gönderilen silahlar, konteyner dolusu paralar ve patlayıcıların belgelerini göstermesi Ankara’yı çok rahatsız etti. Bu aşamada devreye bizzat Erdoğan girdi ve Bozkır’ı Ukrayna’dan istedi.
Hatta Bozkır’ı alabilmek için kesenin ağzını açtı, Ukrayna’ya hediye drone bile verdi. Pazarlıklar sürerken Bozkır, MİT tarafından 2022 ocak ayında tabut içinde Türkiye’ye getirildi.
Atabeyler ve Sauna Çetesi gibi derin devlet yapılanmaları ile içli dışlı olan, Suriye’de İŞİD’e götürülen silahlar ve patlayıcılar gibi çok kritik konularda bilgi sahibi olan Bozkır’ın esaslı soruşturulması, sorgulanması halinde Türkiye tarihinin karanlıkta kalmış bazı dosyalarının aydınlanması mümkün olabilecekti.
Fakat Erdoğan rejiminin derdi ne derin devlet uzantılarını soruşturmak ne de bu karanlıkta bırakılan dosyaları aydınlatmaktı.
Böyle olunca da beklendiği gibi soruşturma Erdoğan’ın siyasi hedeflerine göre şekillendi. Nuri Gökhan Bozkır’ın yalan, uydurulmuş ifadeleri üzerinden suçu Cemaat’e yıkmak istediler. Böylece derin devletin kirli işlerinden de sıyrılacaklardı.
Hem Erdoğan hem de müttefikleri bu senaryodan memnundu. Bu işbirliğinin parçası olarak ucube bir iddianame yazıldı.
Özetle şöyle dendi; Ankara Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç.Dr Necip Hablemitoğlu MİT Müsteşarı olmak istiyordu. Bir yandan da Gülen Cemaati ile ilgili kitap yazıyordu. Cemaat bu kitaptan rahatsız oldu. Cemaatin önemli isimlerinden Mustafa Özcan Hablemitoğlu’nu kitap projesinden vazgeçirmek için eski MİT’çi Enver Altaylı’yı araya koydu.
Sözde ‘iş’ MAK Alay Komutanı Levent Göktaş’a havale edildi. (Eski Ergenekon sanığı) Göktaş da MİT Müsteşarı olmak istiyordu ve ‘rakibi’ Hablemitoğlu’nu ortadan kaldırmak için fırsat kolluyordu. Özcan ve Altaylı’nın telkinleriyle Hablemitoğlu’nu emrindeki askerlere öldürttü ve müsteşarlığa giden yolu temizledi. Böylece hem Cemaat hem de Levent Göktaş Hablemitoğlu’ndan ‘kurtuldu’!
Hırsızlar ve katiller nikah tazeledi!
Cinayet akla ziyan bir şekilde Cemaat’e yıkılırken Ergenekon ekibinin geçmişte işlediği cinayetler, faili meçhuller ve her türlü illegalitenin üstü kapatıldı. Tabi Erdoğan hükümetinin Nuri Gökhan Bozkır ve ekibi üzerinden İŞİD’e sattığı silahların da üstü örtüldü.
Bir nevi hırsızlar ve katiller ittifakı nikah tazelemiş oldu. Yargılama da beklendiği gibi tiyatroya dönüştü. Sanıklar daha ilk savunmalarında bu kayıtlardaki hukuksuzlukları ve mantıksızlıkları sıralayınca işler daha da karıştı.
MİT’te 25 gün işkence gören Bozkır’a Sedat Peker’den Levent Göktaş’ın ticari işlerine kadar çok şey sormuşlar ama Hablemitoğlu’na dair soru sorulmamış. Davanın bir numaralı ismi eski MAK Alay Komutanı Levent Göktaş da bütün suçlamaları inkar etti. Savunmasında MİT’i işaret etti.
Tüm yollar ilginç bir şekilde ‘gazeteci’ Zihni Çakır ve Abdurrahman Şimşek’e çıkıyor. Öyle ki savcı Zafer Ergün bu isimlerle beraber çalışmış. Çakır ve Şimşek gazetecilik dışında her şeyi yapmış.
Aslında duruşmaların bugüne kadar gelen seyrini en iyi özetleyen Av. Hüseyin Ersöz’ün tweetleri oldu. Avukat Ersöz duruşmaları özetleyip, “Kişisel kanaatim iddianamedeki suçlamalara delil gösterilen hususlar asla ‘tutuklamayı’ haklı kılacak mahiyette değil. En büyük üzüntüm önemli bir suikastin ‘senaryo’ olduğu ifade edilen bir kısmıyla ilgili ‘iftira’ değerlendirmesi yapılan ve bazı sözde gazetecilerin yönlendirmeleriyle şekillenen beyanlara dayandırılması… Bunu müştekiler de, sanıklar da kamuoyu da hak etmiyor.” dedi.
Gerçekten de elde tuhaf ve çok kötü niyetli hazırlanmış bir iddianame ile tiyatro yargılama var. Bu iddianame her şeyden önce Hablemitoğlu’nun ailesine saygısızlık. Savcının amacı failleri bulup yargılamak değil, Saray’ın direktifleri doğrultusunda cinayeti Gülen Cemaati’ne fatura etmek.
Bunun için de delil-tanık uydurmaktan çekinmemişler. İddianame böyle olunca duruşmalar da farklı değil. Daha önce yazdığım yazılarda ayrıntılarıyla anlatmış ve “Bu yargılamadan adalet çıkmaz!” demiştim.
Nitekim Erdoğan- Ergenekon ittifakının uzlaşmasıyla 2023 Mayıs’ında Nuri Bozkır ve Levent Göktaş tahliye edildi, Bozkır kayıplara karıştı.
Dün ise Ankara’da yakalandı.
Operasyon ve yargılama sürecinin özeti böyle. Çok kritik bir soruşturma heba edildi ve dün itibariyle yeni bir aşamaya geçildi. Zira Nuri Bozkır’ın yeniden yakalanması bundan sonraki sürece dair önemli ipuçları veriyor.
Şöyle ki; Erdoğan ile Ergenekon ittifakı bir yerde kopacak. İki yapıda birbirinden nefret ediyor ancak çıkar birlikteliğiyle bugüne kadar geldiler. Gerginlik zaman zaman çatışma aşamasına geldi ama bir şekilde sulh sağlandı.
Fakat son birkaç aydır ilginç bir rüzgar esiyor. Son olarak Suudi Arabistan’da yaşanan skandal, yükselen Atatürk hassasiyeti, Filistin mitinginde yaşananlar ve giderek yükselen ulusalcı dalga Erdoğan cephesinde paniğe yol açtı.
Erdoğan ve AKP iktidarı ülkede her şeyi eline geçirdi ama hala rahat değil. Hatta fena halde korkuyorlar.
Gelinen noktada Nuri Bozkır’ın ‘yeniden’ yakalanmasını şöyle okumak lazım; Erdoğan Ergenekon cephesine açıktan, “Ne yaptığınızı görüyorum, canımı sıkmayın! Nuri Bozkır ve Levent Göktaş üzerinden tüm ağababalarınızı toplarım! Operasyonel birimlerinize çökerim, sermayenize de el koyarım.”
Peki Erdoğan bunu yapabilir mi?
Herşeyden önce Erdoğan rejiminde suçlanmak, tutuklanmak ve mal varlığınızı kaybetmeniz için delile ihtiyaç yok. Erdoğan kolaylıkla ‘yargıda şeyini yaptırıyor.’
Ancak Erdoğan gerçekten üzerlerine gitmek isterse bunun için elinde yeterince malzeme de var. Çünkü Nuri Bozkır ve Levent Göktaş üzerinden yürüdüklerinde hem sermaye hem de güvenlik bürokrasisini, hatta siyasi uzantılarını hallaç pamuğu gibi atabilirler.
Sonuç itibariyle; bu soruşturmanın hiçbir yerinde cinayeti çözmek gibi bir amaç yoktu. Şengül Hablemitoğlu’nun tabiriyle ‘leş pazarlıklar’ yapıldı. Diğer dosyalarda olduğu gibi konu saçma bir şekilde Gülen Cemaati’nin üzerine yıkılmaya çalışıldı.
Bu durum bir grup azgın azınlık dışında kimseyi tatmin etmedi ama ne önemi var ki? Dink Cinayeti vb. dosyalarda yaptıklarını Hablemitoğlu davasında da yaptılar. Gelinen nokta da Erdoğan meşhur fırsatçılığını kullanıp Nuri Bozkır ve Levent Göktaş üzerinden kuş sürüsü vurmayı planlıyor.
Süreç Ergenekon cephesinin takınacağı tavra göre şekillenecek.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***