AHMET KURUCAN | YORUM
Başlıkta okuduğunuz cümle benim Youtube programlarından bir tanesinin altını yazılan okuyucu yorumu. Devamını ben şöyle getirebilirim: “Daha ne diyeyim!”
Aynı konu özelinde çok daha galiz ifadelerle, itham edici beyanlarla düşüncelerini yazanlar var. Sağ olsunlar, var olsunlar. Her ne kadar kullandıkları üslubu benimsemesem de, “Ben olsam, hakikat arayışında içinde olan bir insan olarak böyle ifade etmezdim düşüncelerimi.” desem de kendilerine teşekkür ederim.
Konu Peygamber Efendimizin (sas) farklı vasıflara sahip olması. Bir başka tabirle ağzından çıkan her beyanın, bedenen yapmış olduğu her bir fiilin ve muttali olduğu ama susarak onay verdiği her bir eylem ve söylemin kıyamete kadar gelecek Müslümanları bağlayıcı bir değere sahip olup-olmadığı. Konunun uzmanları takdir edecektir, bir önceki cümlede hadis ilminin iki ana tartışmalı hususuna değindim. İlki sünnetin tanımı ve bu tanımı İmam-ı Şafii Hazretlerine göre yaptım. İkincisi sünnetin bağlayıcılığı.
Bu yorumun yapıldığı video değil ele aldığım hemen her konuda hadis ve sünnete bir şekilde müracaat ettiğim, onları referans olarak verdiğim, İslam ilim tarihi ve 14 asırdan beri uygulama alanı bulunan geleneğe işaret ettiğim için aslında Peygamberimizin (sas) farklı vasıflarına her zaman atıfta bulunuyorum. Konuyla alakalı hadisin bağlayıcı olup olmadığının altını çiziyorum. Her ikisini de yapmak zorundayım. Zira benim inancıma göre Kur’an Müslümanlığı, meal Müslümanlığı kavramıyla izah edilen bir Müslümanlık olmaz.
Hz. Peygamberi (sas) devre dışı bırakan, onun beyan ve uygulamalarını kaale almayan bir Müslümanlık olmaz. Düşünün Kur’an kendisine nazil olmuş, tebliğ, tebyin, ta’lim ve tatbik yani mesajı ulaştırma, açıklama öğretme ve uygulama zorunluluğu olan bir Peygamber’in (sas) sözlerini ve davranışlarını yok sayacaksınız, ardından Kur’an hakkında yorum yapacaksınız. Bu Kur’an’ın kendisine indiği Hz. Peygamber’e (sas) tanımadığınız yorum hakkını kendinize tanımanız anlamına gelmez mi?
Bununla beraber, “Peygamber Efendimiz’in (sas) her bir sözü, uygulaması ve onayı da kıyamete kadar Müslümanları bağlayıcıdır, bunun dışına çıkılamaz.” diyerek izah edilebilecek bir yaklaşım da yanlıştır. Zira bu tarihi durdurmak ve dondurmak anlamına gelir. Müslümanlığı yaşamak ancak ve ancak 14 asır öncesinin şartlarında mümkün olur demektir. O zaman film platformlarında olduğu gibi 14 asır Mekke ve Medine’lerini inşa edelim, Müslümanlar olarak o şartlar altında yaşayalım. Bu mümkün mü Allah aşkına?
Doğrusu nedir? Doğrusu Peygamber Efendimiz’in (sas) o söz, fiil ve onaylarını sahip olduğu vasıflara uygun bir şekilde ayırımda bulunmak ve İlahi mesajı bizlere ulaştırdığı, açıkladığı, öğrettiği ve uyguladığı (tebliğ, tebyin, ta’lim ve tatbik) peygamberlik vasfıyla yaptıklarını ayniyle almak, diğer vasıfları ile yaptıklarını da yoruma tabii tutmaktır. Nitekim İslam ilim tarihi boyunca bizim ulemamız bunu yapmıştır. Kaldı ki peygamberlik vasfıyla yaptıkları bile “Ef”al-i Mükellefin” adı altında farz, vacip, sünnet, müstehab, mübah, haram, mekruh ve müfsid diye 8 ayrı kategoriye ayrılmıştır. Mesela mübah ne demek? Yaparsan sevap kazanırsın, terk edersen günah olmaz demek değil mi? Fakat Allah Rasulü yapmış! Düşünün.
Fakat o yorumları yazan insanlara da hak vermiyor değilim. Belki hayatlarında ilk defa duydular bunu ve onun için diyorlar “Bunu da senden duyduk ya!” diye. Ben de benzer şeyler demiş ve düşünmüştüm yıllar öncesi İlahiyat fakültesi talebeliği yıllarımda hocalarımdan bunu ilk defa duyduğumda.
Bakın ben şimdi hiç yorumsuz bir şekilde benden önce bunu diyen ulemanın isimlerini, ölüm tarihleri ve yaptıkları sünnet taksim aktarayım.
Ikili, taksim:
1-Süneni hüda ve sünen-i zevâid. Sünen sünnetin çoğulu. Hüda sünnetleri dediği Peygamber Efendimizin peygamberlik vasfıyla yaptığı ve kıyamete kadar her Müslümanı bağlayan söz ve davranışları. Zevaid ise bunun haricindeki her şey. İmam-ı Azam Ebu Hanife (ö. 150)
2- “Sünnet iki çeşittir: Birincisi, amel edilmesi farz, terk edilmesi küfür olan sünnettir. İkincisi, amel edilmesi fazilet, terk edilmesi ise sakıncalı olan sünnettir.” (Ebû Abdillâh Mekhûl b. Ebî Müslim Şehrâb b. Şâzel eş-Şâmî ed-Dımaşkī el-Hüzelî ö. 112)
Üçlü taksim: Fetva, hüküm ve devlet başkanlığı vasıfları söylediği sözler ve yaptığı davranışlar. (Ebû Muhammed Abdullāh b. Müslim b. Kuteybe (ö. 276)
Dörtlü taksim: Teblig, fetva, kaza/yargı ve imamet/devlet başkanlığı. (Ebü’l-Abbâs Şihâbüddîn Ahmed b. İdrîs b. Abdirrahmân el-Mısrî el-Karâfî ö/ 684)
Beşli taksim:
- Hem Hz. Peygamber’in yapması hem de bizim yapmamızın emredildiği imtisali fiiller.
- Hz. Peygamber’in insan olarak yaptığı cibilli/fıtri fiiller.
- Hz. Peygamber’e has olan fiiller.
- Kur’an’daki mücmel hükmü açıklayan fiiller.
- Bu dört grubun dışındaki fiiller. (Ebu’l Huseyn el-Basri (ö. 436)
Yedili taksim:
- İmtisali fiiller.
- Cibilli fiiller.
- Hz. Peygamber’e has olan fiiller.
- Mücmel bir hükmü beyan eden ve mutlak bir hükmü takyid eden beyani fiiller.
5.İmtisali, cibilli, Hz. Peygamber’e has olan ve beyani fiiller olmayıp sıfatı bilinmeyen fiiller.
- Sıfatı bilinmeyip Hz. Peygamber’in yaptığı fiiller.
- Hz. Peygamber’in kendisinde ibadet (kurbet) kastı bulunmayan fiiller. (Şah Veliyyullah ed- Dihlevî (ö. 1176)
Onikili taksim:
1-Teşri/yasama
2-İfta/fetva
3-Kaza/yargı,
4-İmaret/devlet başkanlığı
5-Yol Gösterme (rehberlik)
6-İnsanları barıştırma
7-Danışana fikir verme
8-Nasihat
9-İnsanları mükemmel hallere teşvik
10-Hakikatları öğretme
11-Te’dib/azarlama
12-Fıtrî/cibilli halleri. (Tahir b. Aşur (ö. 1973)
Şimdilik bu kadar. Aslında konu cok uzun. Sünnetin teşri yani yasamadaki yeri adına umarım bir fikir vermistir bu taksimler ‘Bunu da senden duyduk ya!’ diyen iyi niyetli ve dini duyarlılığına inandığım kişilere. Zaten inanmasam bu kadar zaman harcamaz, güler geçerdim.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***