Melankolik ruh hali, bu dönemin toplumsal sancısı olan yalnızlaşma, yabancılaşma olarak yansıyor grubun şarkılarına. Birçok tekli çalışması bulunan grubun yakın zamanda çıkardığı ilk albümü “Dans İllüzyon”un merkezinde bu meseleler yer alıyor.
2019 yılında İdil Tavşanlı ve Ömer Çelik tarafından Ankara’da kurulan Soft Analog, disko, synth-pop, new wave, funk ve elektro dans-pop formunda şarkılarıyla dikkat çekiyor. 1980’ler ve 90’ların seslerinden ilham alan grup, o dönemin synthesizer, disko-funk bas ve davul kalıplarından etkilenmiş. Hem müzikleriyle hem de verdikleri imajla geçmiş zamanlardan bugüne fırlamış gibiler. Bu retro tavır, leziz bir tat bırakıyor.
Alternatif işlerde Ankara her zaman iyi gruplar, isimler kazandırdı müzik dünyasına. Parantez açıp bu duruma “Ankara havası” diyeceğim. Havası sert, rengi gri bir etki bırakan bu şehrin yarattığı hissiyat, yapılan müziğin atmosferine yansıyor.
Bu atmosferde melankolik bir ruh hali ve müziğin tarzına, tavrına göre şekillenen sert duygular duyuruyor kendini. Soft Analog’un şarkıları da o tanıdık havayı, melankoliyi taşıyor. Ancak grubun bir yandan dinamik bir yapısı olduğunu da söylemek gerek. Kendi tarzları içerisinde bu iki hali birbiri içerisinde eritiyorlar. Melankolik ruh hali, bu dönemin toplumsal sancısı olan yalnızlaşma, yabancılaşma olarak yansıyor grubun şarkılarına.
Birçok tekli çalışması bulunan grubun yakın zamanda çıkardığı on bir şarkılık ilk albümü “Dans İllüzyon”un merkezinde bu meseleler yer alıyor. Hem sözel hem müzikal anlamda bir bütünlük sunan “Dans İllüzyon”un açılış parçası yani introsu “Değişim İçin Tıkla” diyor.
Bu şarkı albümün ana meselesinin çözümüne yönelik bir çağrı niteliğinde. Değişim, aynı zamanda bir varoluş sorunsalını da içeriyor. Elbette, iptal tuşuna tıklama seçeneği de vardır. Ancak bu seçenek, her şeyi silip, belleği boşaltıp kendi kurgusunu kabul ettirmeye çalışanların, iktidar sahiplerinin, dünyayı yönetenlerin seçeneğidir olsa olsa.
Müzisyenler, sanatçılar ise belleği diri tutmak için dibi eşeleyip, yüzeye aydınlanmayla, değişimle çıkmayı önemserler. O yüzden Soft Analog “Uyan” şarkısında “dibe inen aydınlanır” diyor. Uyan vurgusu ve şarkının devamındaki “burası yuvan” ifadesi, aslında bir mekân olarak belleğin temsili. Tüm anımsamaların, biriktirdiklerimizin mekânı olan belleğin yani hafızanın uyandırılması aydınlanmadır. Değişim de böyle başlar Soft Analog’a göre. İyileşmek, kendini hatırlamak ve onarmak da değişimin bir parçasıdır.
Elbette, olumsuz anlamda yaşanan değişimlerin de izini sürüyoruz şarkılarda. Asıl hikaye orada başlıyor zaten. Yola çıkılma nedeni, bunu düzeltmek.
“Dans İllüzyon” bütüncül bir anlayışla yazılmış ve tek bir hikayenin etrafında dönüyor. Daha doğrusu, albümdeki karakterin dönüşümüne adım adım tanıklık ettiriyor dinleyiciyi. Ve her şarkı bir puzzle gibi hikayeyi tamamlıyor.
Grubun açıklamasına göre, “Dans İllüzyon”daki hikaye, ana karakterin, önem verdiği biri tarafından reddedilmesiyle başlıyor. Reddedilen kişinin bu olay karşısında yaşadığı dönüşümü, canavarlaşma olarak ifade ediyorlar. Karakterin kendindeki bu değişimin farkına varması, şehirde yaşayan herkesin bir yaratığa, canavara dönüştüğünü görmesiyle eş zamanlı oluyor.
Mesele öznel gibi görünse de, aslında genel bir soruna dokunuluyor. Reddedilme, kabul edilmeme kavramlarının özünde; yalnızlaşma ve yabancılaşma yatıyor. Ya da kabul edilmeme, yalnızlaşma ve yabancılaşmaya neden oluyor.
KAYBOLMAKLA HATIRLAMAK ARASINDA
O yüzden albümde hikaye “Tanıdık Bir Koku”yla başlıyor. Koku duyusunun hafızayla olan bağlantısını dikkate aldığımızda, şarkıda geçen koku imgesini tanıdık bir havanın, duygunun çağrıcısı olarak değerlendirebiliriz. O tanıdık koku, unutulan bir çok şeyin hatırlatıcısı .
En çok da şarkıdaki karakterin kendini bulmasına yönelik uyarıcı bir etkisi var. Dolayısıyla koku hem belleğin hem de yakın geçmişin imgesini taşıyor. Geçmiş imgesinin değişip dönüşerek bugüne taşınması da söz konusu. Çünkü anlatıcının şarkıda tasvir ettiği karakter, olumsuz anlamdaki bir değişimin simgesi olarak karşımızda duruyor.
“Tanımak çok zor dağıldı tüm parçaların/ bir düşün artık/ ne kadar yalnız kaldık” sözleriyle, nihayetinde varmak istediği meseleye dokunuyor: Yalnızlaşmanın yarattığı yabancılaşma. Hem bu şarkıda hem diğer şarkılarda kendini tanıyamama ve kendine yabancılaşma, ayna ve yüz imgeleriyle veriliyor. Bunu, şarkıların melodisinde de duymak mümkün. Tanıdık bir tını, seksenlerin disko müziğinin yarattığı esinti, bugünün elektronik duyguları, yer yer bu coğrafyaya dair tınılar, kendini hatırlamakla zamanın uçuculuğu arasında kaybolmamıza neden oluyor.
Kendine yabancılaşmanın yarattığı boşluk, tüm albüm boyunca hem melodilere hem sözlere yansıyor. Elbette boşluğun istilası da söz konusu bu anlatıda. Tüm hayatlarımıza sızan o boşluğun, yok oluşla ilişkisi kuruluyor “İstila” şarkısında.
Bu şarkıda geçen “kalabalık koca bir yaratık” sözleri, yalnızlaşan ve yabancılaşan insanlığın yaratığa dönüşmesine bir gönderme. Zaten albümün diğer şarkılarından biri olan “Canavar” da olumsuz anlamda yaşanan bu dönüşümün, yabancılaşmanın simgesi. Sevgisiz kalmanın yarattığı sancı, kişinin kendisine ve çevresine yönelttiği şiddeti, iç hesaplaşmaları da beraberinde getiriyor. “Canavar” şarkısı bu anlamda farkındalığın başladığı ama gerçekle yüzleşmek ile gerçekten kaçmak arasındaki gelgiti de barındırıyor içinde.
Albüme adını veren kapanış şarkısı “Dans İllüzyon” ise yüzleşmeyi, kabullenmeyi, iyileşmeyi, kendiyle tekrar karşılaşmayı, geçmişin gizli köşelerini açığa çıkarmayı dile getiriyor. “Nasıl bir karşılaşma/ geçmişinizin gizli köşelerini açığa çıkarabiliyor/ tüm kimliğinizi yeniden düşünmeye itiyor” sözleri değişime hazır olmanın ifadesi. Aynı zamanda, geçmişin, bellek aracılığıyla şimdide kendini yeniden var etmesi.
En başta da ifade ettiğim gibi, şarkıların mekânının bellek olduğu bu çalışma, bazı yeni dönem müzisyenlerin şarkı sözlerinde gördüğümüz, belleğin mekân olarak öne çıkması özelliğiyle benzerlik taşıyor. Bu durum, çağımızda değişen mekân algısının müziğe yansıması. Sadece müzikte değil, şiirde de rastladığımız bir olgu bu. Kimlik, beden, unutma, kendini bulma, kendi olma, boşluk gibi kavramların çokluğu, bizi belleğe götürüyor.
Çevremizdeki uyarıcıların çokluğu, teknolojiyle beraber sürekli akan bir bilginin olması ve her bilginin, deneyimin depolandığı belleğin gittikçe “işgal” alanına dönüşmesinin büyüttüğü bir boşluk söz konusu.
Hıza yetişme kaygısı, hatırlama çabası ve kendini unutmayla bile karşı karşıya kalma riskinin getirdiği “ben” vurgusunun öne çıkması, bilincin mekân olarak konumlanmasına neden oluyor.
O halde derin sulara inmek, dağılmış parçaları toplamak gerek. Öyle diyor Soft Analog “Dans İllüzyon” da: “Değişimi kabul etmenin yolu, onun içine dalmak, onunla birlikte hareket etmek ve dansına katılmaktır. Hepiniz bilmelisiniz ki, değişim var olmanın parçasıdır…”
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***