PROF. DR. M. EFE ÇAMAN | YORUM
Son on yılda Türkiye denen devletin eklektik ve ideolojik tarihine yepyeni sayfalar eklendi, biliyorsunuz. Hande Fırat’ın Erdoğan’la 15 Temmuz’u 16 Temmuz’a bağlayan gece gerçekleştirdiği Facetime görüşmesi gibi olaylar ustalıkla bu yeni tarihe eklemledi. Algı pekiştirici, insanları ikna etmeye ve düşünce kontrolüne yönelik bu usta manevralar sayesinde rejim mevzi kazandı, konsolide oldu. Aynı zamanda istenmeyen, çekinilen, korkulan, mutlaka elimine edilmesi gereken sorular da bu yolla engellendi.
Olanı kontrol etmek kadar olanın algılanışını da kontrol etmek ve belirlemek, otoriter devlet pratiğinde oldukça yaygın. Türkiye hep otoriter ola gelmiş bir devlet olarak bu türden tarih manipülasyonlarına sıklıkla tanık olmuş bir ülke. Olanın değiştirilmesi, sosyal mühendisliğin temeli. Biçimlendirmek istediğiniz toplumu algı yönetimi olmadan istediğiniz kalıba sokamazsınız. Belli bağlamlarda belli olaylara yönelik basacağınız düğmeler sayesinde istediğiniz sonuçları alabileceğiniz bir süreci başlatırsınız.
Örneğin anayasaya aykırı güç kullanma isteği olan bir devlet adamının olağanüstü koşullarda “demokrasiyi ve devletini kurtarmaya çalışırken” (!) bazı anayasal yükümlülüklerinin dışına çıkması, anlatıyı tamamen değiştirir, öyküyü otoriter devlet adamı lehine çevirebilir, gelmesi olası tepkileri engelleyebilir, muhalifleri nötralize edebilir. Keza, mesela büyük skandalların ardından üretilen milli davalar sayesinde pislikleri örtmek, görmesini istemediğiniz şeyleri halının altına süpürmek, aklanmak ve durumu kurtarmak mümkün olabilir. Türkiye denen devletin bir asırlık geçmişi biraz da bu tür operasyonların hikayesidir.
Yeniden keşfedilen bir metot olmadığı gibi, yadırganacak bir şey de değildir, yaşananlar.
Gerekçe üretiminin, bahane bulmanın, meşruiyet değiştirmenin, ulvilik, millilik ve dinilik üzerinden puan toplamanın, güvenlik gerekliliğine atıfta bulunarak ve halkı korkutarak mevzi kazanmanın falan en çok uygulandığı coğrafyalardan birinden bahsediyoruz, unutmayın sakın!
Gerçeklerin ustaca yeniden biçimlendirildiği, tarihin baştakilerin menfaatlerine uygun hale getirilerek yeniden yazıldığı, kahraman üretimi mekanizmasının dur durak bilmeden sürekliğini gösterdiği, biz ve onlar ayrımıyla mevzilerin sıklaştığı, sürekli vatan kurtarma ihtiyacının hasıl olduğu bu ülkede, hukuk ve insan hakları gibi sabiteler baştakileri rahatsız eder. Çünkü Türkiye gibi ülkelerde hukuk yerine keyfiyet tercih edilir. Ülkenin başındakiler istemedikleri gerçeklerin yerine alternatif gerçekleri yaratabilirler. Bu adeta yarı-tanrısal güç, en yüksek ve yoğun siyasi iktidarı beraberinde getirir. Diskura hakim olan sadece ülke yönetimine hakim olmaz, aynı zamanda ülke yönetimi hakkında insanların neler düşüneceklerine de hakim olur. Kapalı devre siyasal sistemlerde bu güç seviyesine ulaşmadan sistemi ayakta tutamaz, devamlılığını sağlayamazsınız.
İnsanların gözleriyle gördüklerine değil, kendilerine söylenenlere inanmalarını istiyor, bunu sağlıyorlar. Geçmişin nasıl yorumlanacağını ve geçmişte aslında ne olduğunu belirlemek, bu konuda tekel olmak nasıl bir kudrettir, bizzat yaşayarak biliyorlar.
15 Temmuz diskuru, tıpkı cumhuriyetin diğer resmi tarih unsurları gibi, sorgulanamaz hale geldi, getirildi.
Erdoğan ve güç paydaşları, bu resmi tarihi ne pahasına olursa olsun korumaları gerektiğinin, bunun bir hayat memat meselesi olduğunun farkında. Yarattıkları öyküye inanılması, güçlerinin temel dayanak noktası. Hande Fırat’ın telefonu, Meclis’in bombalanması, Şerife Bacı’nın kamyon direksiyonundaki poz, Hulusi Akar’ın hikayesi – kutsallık atfedilen rejim söyleminin ustaca üretilmiş parçaları, kurulan oyunun ve kurgulanan gerçekliğin ana zemini.
Bir yalan dünyasında yaşıyor Türkiye’deki insanlar. Devlet zannettiğiniz yapı, sürekli gerçekliği manipüle ederek güç devşiriyor. Sizin kim olduğunuzu, nereden geldiğinizi, coğrafyanızla ve yaşadığınız yerle olan bağlantınızı belirleyen bu yapı, karşılarına çıkanları ezerken sizin onu haklı bulmanızı sağlayan algıyı da ustaca üretiyor. Ulusal tarih üretimi ve bunun verileri üzerinde kurgulanan kimlik nasıl kotarıldıysa, 15 Temmuz 2016 sonrası yaratılan yeni Türkiye de aynen öyle kotarıldı. 1923’ten 2023’e, 100 yıldır alışık olduğumuz, kanıksadığımız, doğal ve normal kabul ettiğimiz kurgu tarih budur.
Bu tarihe komple eleştiri getirmeden, “Cami’de bira içtiler” ya da “başörtülü bacının üzerine deri ceketli-dövmeli adamlar topluca işediler” gibi parçalara itiraz etmek, sonuç getirmeyecektir. İşinize gelen parçaları ayıklayıp, işinize gelmeyenleri görmezden gelerek bu zorbaca yapıdan kurtulamayacaksınız. Boyanın tamamen kazınması gerekiyor. Gerçeklerle yüzleşirken, “ucu bize dokunur mu?” diye düşünmeyeceksiniz. Ölçüp biçip “ama bu sayede bilmemnecilerden kurtulduk!” demeyeceksiniz. Seçici ve kozmetik önlemlerle bu berbatlıktan kurtulmanız mümkün değil. Diskuru komple reddetmeden ve çıkacak sonuçlardan korkmadan gerekli olan dip arınma asla gerçekleşmeyecek. Dip arınma gerçekleşmeden iyileşme ve düzelme olmaz. Size söylenen yalanların listesi uzun. Bazılarına çok alışmış olmanız ve hatta onları sevmeniz, bugün nefret ettiğiniz ve değişmesini istediğiniz rejimi değiştirmenizin önündeki en büyük engeldir.
Resmi tarihin yıkıntısı seçici yapılacak bir şey değil. Bu yapay ve kurgulanmış tarihin komple reddi gerekiyor. Başarılı olmak isteyenler için, Hande Fırat’ın telefonuna karşı çıkarkenki refleksleri, tüm resmi tarihe yönelik olarak da kullanmak dışında bir şans yok.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***