Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu Üyesi Cemil Çiçek, Karar gazetesinden Ahmet Taşgetiren’e konuştu. Çiçek, “Bize yargı reformundan önce insan ve ahlâk reformu lâzım, dedi. Biz 459 yıldan beri yargının düzeltilmesini konuşuyoruz. Sadrazam Lutfi Paşa’nın Âsafnâmesinden, Göriceli Mustafa’nın Koçibey Risalesinden beri. Bir toplum 500 yıl adaleti arar mı? Kanunda ne eksik?Bize topyekün bir tevbe-i nasûh lazım. Reform kelimesi çok aşındı, kimse bir şey beklemesin.” ifadelerini kullandı.
Ahmet Taşgetiren’in yazısından bazı bölümler şöyle:
“Haksız değil Cemil Çiçek “Kanunda ne eksik?” sorusunu sorarken.
Sorun bakalım, yasal olarak ne değişti de ekonomi yönetiminde iki kişinin değişmesiyle Dolar 8.50’den 7.70’e düştü? Sır Naci Ağbal ve Lütfi Elvan’da mı? Tabii ki değil. Lütfi Elvan düzenleyici ve denetleyici kurumların bağımsızlığından bahisle “Başkanlarımıza ‘kanun ne diyorsa, neyi emrediyorsa onu yapacaksınız’ dedim” diyor sadece. “Merkez Bankası Kanunu açık, elbette bağımsızdır. Bu konuda daha fazla söyleyecek bir şeyim yok.” Bu kadar basit.
(…)
Bu “Reform” söylemi nasıl oluştu bilmiyorum Beştepe muhitinde? Berat Albayrak olayı bir sonuç mu başlangıç mı?
Cumhurbaşkanı Merkez Bankası pimini çektiğinde Damat Bey’in gideceğini düşünmüş müdür? Tasarruf Merkez bankası ile sınırlı idi de, Damat Bey gidince onun yeri de mi dolduruldu, yoksa Damat Bey her halükarda gidecekti ve Lütfi Elvan ismi önceden mi hazırlanmıştı?
İş birdenbire mi “Demokrasi – Adalet – Ekonomi reformu” boyutu kazandı yoksa böyle bir noktaya gelinmişti de “Bu işin en flaş kısmı Damat’ın gitmesi ile olur” kanaati mi hasıl oldu? Damat bey Devlet’te istihdam edilmeye başlandığında böyle ortaya dramatik sonuçlar çıkabileceği hiç düşünülmemiş miydi?
Gelinen noktanın en kritik vasfı “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kendi alanını kısıtlama” kararı vermiş olabileceği ihtimalidir. Çünkü sistemin en tartışılan yönü “Tek Adam’ın belirleyici olması”dır ve o da Tayyip Erdoğan ismiyle somutlaşmıştır. Yani sistem içinde hiçbir kimse, bakanlar, genelkurmay başkanı, yargının herhangi bir birimi, hatta Meclis, Erdoğan’a denk bir irade beyanı noktasında görülmüyor. Fiili durum bu. Reformlar bu fiili durumu mu değiştirecek? Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın şu anki “İrade beyanı” “Ekonomi ekonomi gibi, adalet adalet gibi, demokrasi demokrasi gibi işlesin” şeklinde midir?
Eğer böyleyse reforma ne gerek var diyeceğim ama, bu iş de öyle tek kişinin irade beyanı ile olmaz ki, diyor hukuk devleti mantığı.
Hele iktidar medyasının aktörleri “Herkes Tayyip Erdoğan’a râm olacak” davulunu çalarken…