Rusya’nın arabuluculuğu ile Karabağ’da ateşkes sağlandı, çatışmalar durdu ve Rus barış gücü bölgeye hızlıca konuşlandı ama Türkiye’de yeniden “Azerbaycan seferberliği” coşkusu yaşanıyor.
Türkiye’nin barış gücünde değil Azerbaycan’ın Karabağ dışında belirleyeceği bir yerde oluşturulacak ateşkesi gözlem merkezinde yer alması kararlaştırıldı. Teknik detaylar üzerine Rus yetkililerle yapılan görüşmelerde anlaşmazlıklar yaşanırken Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 16 Kasım’da Azerbaycan’a asker gönderilmesi konusunda yetki isteyen tezkereyi Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne (TBMM) gönderdi. Tezkere 17 Kasım’da oy çokluğu ile kabul edildi.
Tezkerede Türk askerinin Rusya ile ortak gözlem merkezinde görev alması, Türkiye ile Azerbaycan arasında Stratejik Ortaklık ve Karşılıklı Yardım Anlaşması hükümlerinden kaynaklanan taahhütlerin yerine getirilmesi, ateşkesin tesisi, ihlallerin önlenmesi, barış ve istikrarın sağlanması, Türkiye’nin yüksek menfaatlerinin korunması amaçları sıralandı.
Teknik olarak askeri operasyon söz konusu değilse tezkere olmadan da Türk askerinin Azerbaycan’da görev alması mümkün. 16 Ağustos 2010’da imzalanıp 28 Mayıs 2011’de yürürlüğe giren anlaşma çerçevesinde zaten Türk askeri Azerbaycan topraklarında varlık gösteriyor. Tezkere olmadan Türk askerleri Karabağ savaşının planlanması, organize edilmesi ve insansız hava araçlarının kullanılmasında aktif görev aldı. Ruslarla yürütülen müzakerelere bakılırsa merkezde uzman bulundurma ve insansız hava araçlarıyla durumu gözetlemenin ötesinde sahada fiili gözlem, ihlallere müdahale, önleme gibi operasyonel bir misyon öngörülmüyor.
Belki tezkere ile hâlihazırda Azerbaycan’da bulunan askerlerin özlük hakları hukuki bir çerçeveye kavuşturuluyor denilebilir. Yine de tezkere, gözlem merkezinde Ruslarla birlikte tanımlanan misyonun ötesine geçen bir çabaya ya da hazırlığa işaret ediyor. Yeni adım, askeri müdahale ve savaş dâhil her türlü seçeneğe hazır bir askeri varlığın oluşturulacağı izlenimi veriyor.
Eski Bakü Büyükelçisi, CHP İstanbul Milletvekili ve TBMM Dışişleri Komisyonu Üyesi Ünal Çeviköz de tezkerenin basitçe gözlem merkezindeki görevle sınırlı olmayabileceğine dikkat çekiyor. Al-Monitor’a konuşan Çeviköz, “Bence işi kapsamı dışına çıkarmaya ve iç politikaya malzeme yapmaya çalışıyorlar. Stratejik Ortaklık ve Karşılıklı Yardım Anlaşması yeterdi” diyor.
Bununla birlikte Çeviköz tezkerenin karşılıklı yardım anlaşması ile ilişkilendirilmesini de tehlikeli görüyor. Çünkü anlaşmada, NATO’nun bir üyesinin saldırıya uğramasını bütün üyelerin saldırıya uğraması olarak gören NATO’nun beşinci maddesine benzer maddeler yer alıyor.
Anlaşmanın ikinci maddesi, taraflardan birinin saldırıya uğraması halinde BM Şartı’nın 51’nci maddesinin sunduğu imkânlar dâhilinde gerekli tüm askeri önlemlerin alınması ve desteğin sağlanmasını öngörüyor. Toprak bütünlüğü hedefinin altını çizen anlaşmanın yedi ve sekizinci maddeleri, ikinci maddenin hayata geçirilmesi konusunda müşterek askeri harekât için komuta merkezleri arasında koordinasyon, askeri teçhizat ve donatım, altyapı hazırlığı ve lojistik desteği içeriyor.
Hükümet bu anlaşmaya atıf yaparak aslında bir savaş yetkisi alıyor. Çeviköz de Stratejik Ortaklık ve Karşılıklı Yardım Anlaşması çerçevesinde savaş anlamına gelecek bir adım atılacaksa bunun için normalde tezkere gerekeceğini belirtiyor: “İş oraya varırsa ayrı tezkere gerekirdi, o da savaş anlamına gelirdi. Şimdi bu tezkere öyle bir ihtimalin belirmesi halinde ayrı bir tezkere ihtiyacını ortadan kaldırır.”
Rusya uzmanı Aydın Sezer de tezkere metnindeki gerekçeleri anlamsız buluyor. Sezer “Ateşkes anlaşması ile konu Rusya’nın inisiyatifine geçtiği için yeni bir çatışma tehlikesi söz konusu olamaz. Ruslarla ortak yürütülecek merkez için askeri birlik gerekmiyor. Burası teknik istişarelerde bulunacak bir merkez. Olası ihlallerde Türkiye’nin müdahale etme şansı zaten yok. Ermeni tarafının ateşkesi ihlali Ermenistan’ın aleyhine olur. Velev ki oldu, buna Rusya müdahale eder. Oraya birlik gönderilmeyeceği de net” diyor.
Sezer tezkerenin iç siyasete dönük boyutuna da dikkat çekiyor: “Geriye tek olasılık kalıyor: İç politikaya yönelik olarak oraya asker gönderiyoruz diye bir mesaj vermek. Elinin, kolunun ne kadar uzun olduğunu göstermeye yönelik psikolojik bir hamle. Stratejik Ortaklık Anlaşması’nın ikinci maddesi çerçevesinde Azerbaycan’da zaten danışmanlarımız ve eğitmenlerimiz var. Bu birlikler tezkere ile gitmedi. Tatbikata giden birlikler orada kaldı. Görevlilerin özlük hakları için hukuki bir boşluk olabilir, onu garantilemek için de bu tezkereye gerek duyulmuş olabilir. Fakat siyasi açıdan son derece anlamsız bir hamle. Azerbaycan’ı güçsüz gösteren bir hamle. Kaldı ki işgal altındaki toprakların tamamı ve Dağlık Karabağ’ın bir bölümü kurtarıldı.”
Sezer Azerbaycan tarafında yüksek sesle dillendirilmese de Ruslara yakın kanatların Türkiye’nin askeri-siyasi etkisinin artmasından rahatsızlık duyduğunu, Batı-Türkiye eksenine yakın kesimin de Rusya’nın dönüşüne tepkili olduğunu, Devlet Başkanı İlham Aliyev’in de hem Türkiye hem Rusya’yı memnun ederek iki tarafı dengelemeye çalıştığını düşünüyor. Sezer sağlık sorunları nedeniyle koltuğu First Lady Mihriban Aliyeva’ya bırakabileceği iddia edilen Aliyev’in ikilik yaşanmaması için bu tür bir dengeye ihtiyaç duyabileceğini vurguluyor.
Konunun iç kamuoyuna aktarılma tarzına bakıldığında da Orta Doğu ve Afrika’dan sonra Kafkasya ve Orta Asya’ya ulaşma hedefi vurgulanıyor. Hükümete yakın yayın organlarında “102 yıl sonra tarihi kavuşma” ortak başlığı altında şu yorumu paylaşıldı: “102 yıl önce Bakü’yü Ermeni çeteler ve Bolşeviklerin işgalinden kurtaran Türk askeri bir kez daha barış için Azerbaycan’a gidecek. Tek millet iki devletin tarihi kavuşması bir kez daha dünya kamuoyuna gösterilecek. Böylece Şah Denizi’nden Akdeniz’e kadar kuracağı Barış Koridoru ile Türkiye bölge ve dünya için huzur, barış ve istikrar unsuru olarak stratejik bir öneme sahip olacak.”
Gazeteler ayrıca Türkiye’nin Asya, Afrika ve Avrupa’da toplam 15 ülkede bulunan Türk askeri varlığının listesini de yayımladı.
10 Kasım’daki anlaşma gereği Ermenistan’ın sağlayacağı ulaşım hatlarıyla Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti’nin Azerbaycan’a bağlanması planını, abartılı beklentilerle Türkiye’yi Orta Asya’ya taşıyacak, Türk dünyasını birleştirecek ve tarihi İpek Yolu’nu canlandıracak bir koridor olarak okuma eğilimi yüksek.
Kremlin Sözcüsü Dmitri Peskov “Türkiye’nin iç işi” diyerek tartışmaya fazla girmedi.
Doğrusu Türkiye sayesinde Rusya 2012’de Gebele üssünü boşaltarak çekildiği Azerbaycan’a askeri olarak geri döndü ve Kafkasya’da patronun kim olduğunu gösterme şansını yakaladı. Rusya’nın ortak merkeze razı olması ve Türkiye’nin asker gönderme görüntüsüne ses çıkarmaması gayet anlaşılır bir durum. Arıza resmi demeçlerde değil teknik düzeyde kendini gösteriyor. Türk ve Rus heyetlerinin Ankara’daki görüşmeleri teknik detaylara takıldı. Türk medyasına sızan bilgilere göre Ankara, Türk askerlerinin Karabağ’da sahada sınırlı sayıda Rus askeriyle birlikte görev almasını istedi. Rus tarafı, Türk askerlerinin çatışma bölgesine ayak basmadan İHA’larla gözlemle yetineceğini aktardı. Türk tarafı sahadaki anlık bilgiler, ateşkesin denetlenmesi ve İHA’ların kullanılmasıyla ilgili sahada Türk ekibinin olması gerektiğinde ısrar etti. İki gün boyunca sonuç alınamayınca Rus heyeti danışmalar için Moskova’ya döndü.
Rus barış gücü Karabağ’da toplam 18 gözlem noktası, üç komuta merkezi, Laçin Koridoru’nda yedi gözlem noktası ve Nahçıvan ulaşım hatlarında üç karakol noktası kuruyor. Bunların bir kısmı tamamlandı.
Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov misyonun çerçevesini sadece gözlemlemek olarak çizerken Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu merkezin gözlem ve tespitin ötesinde ateşkes ihlallerini engellemeye yönelik tedbirler alacağından bahsediyor. Sahada olma ısrarı da bundan kaynaklanıyor.
Yazar Fehim Tastekin
Kaynak: Al Monitor