Cumhuriyet’in ilk yüzyılı boyunca Türkiye’de kadınlar eğitimden sanata, bilimden siyasete her alanda toplumsal ilerlemenin mihenk taşı oldu. Ancak cinsiyet uçurumunun tamamen kapanması için verilen mücadele devam ediyor.
Mecliste kadın temsiliyeti, kadınların eğitim düzeyi ve istihdam alanlarındaki ilerlemeler cinsiyet uçurumunun her yıl biraz daha kapanmasını sağlıyor.
Diğer taraftan, Türkiye’de son yıllarda özellikle özgürlük ve hak ihlallerinde, kadına karşı şiddette ve kadın cinayetlerinde kaydedilen artış, Cumhuriyet’in kuruluşunda belirlenen hedeflere ulaşma süresini uzatıyor.
Cumhuriyet’in kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, cinsiyet eşitliğinin küresel çapta henüz yeni şekillendiği bir dönemde, “Mümkün müdür ki, bir cismin yarısı toprağa zincirlerle bağlı kaldıkça öteki kısmı göklere yükselebilsin?” diyerek Türkiye’de kadın hakları için oluşturulması hedeflenen zemini sağlamlaştırmaya çalıştı.
Dünya çapında kadın hakları hareketi özellikle 19’uncu yüzyılın sonlarına doğru hız kazanırken, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yılları itibariyle de kadınların sosyal, ekonomik ve siyasal kazanımları için yeni adımlar atıldı. Bunlar arasında, yasal anlamda ilk olarak 1926 yılında yürürlüğe giren Türk Medeni Kanunu geliyordu.
Evlilikte resmi nikah zorunluluğu, tek eşlilik esası, kadınların meslek seçebilme hakkı gibi maddeler içeren Türk Medeni Kanunu’nun ardından 1930 yılında kadınlar ilk kez sandık başına belediye seçimlerinde gitti.
1934 yılında kabul edilen yasayla kadınlara siyasetin her alanında seçme ve seçilme hakkı tanındı ve ilk kadın milletvekilleri 1935 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne girdi.
TBMM’de kadın temsiliyet oranı Cumhuriyet tarihinin en yüksek seviyesine ulaştı
TBMM’nin kurulduğu 1920 yılında başlayan ilk yasama dönemi ve takibinde gelen dört dönem boyunca kadınlar Anayasa’daki kısıtlayıcı engeller nedeniyle mecliste yer alamadı. Dönemin Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk’ün öncülüğünde, 1930 yılında yapılan yerel seçimlere kadın adayların katılması sağlandı ancak kadınlara tam temsiliyet hakkı 5 Aralık 1934’te kabul edilen Anayasa düzenlemesiyle verildi.
1935 yılında 5. yasama dönemi için düzenlenen genel seçimlerin sonucunda 17 kadın milletvekili meclise girdi. Takip eden yıl yapılan ara seçimde bir kadın milletvekilinin daha seçilmesiyle birlikte 5. dönemde 18 kadın milletvekili temsiliyet görevini üstlenmiş oldu. Takip eden seçim yıllarındaysa meclisteki kadın temsiliyet oranı sürekli olarak artış gösterdi.
Bu yıl, 14 Mayıs’ta düzenlenen TBMM 28’inci Dönemi Genel Seçimleri sonucunda ise kadın temsili yüzde 20’yi geçerek Cumhuriyet tarihinin en yüksek seviyesine ulaştı.
Parlamentolar Arası Birlik’in (IPU) güncel verilerine göre, küresel çapta kadınların parlamentolarda temsiliyet oranı yüzde 26.
Yüzde 50’i yakalayabilen sadece üç ülke yer alıyor. Bunlar, yüzde 63,1 oranla Ruanda, yüzde 53,2 oranla Küba ve yüzde 53,1 oranla Bolivya.
IPU’nun geçen yıl Aralık ayında yayınladığı, 192 ülkenin sıralandığı listede Türkiye ise yüzde 17,4 oranla 119’uncu sırada yer aldı. Son yapılan seçimlerin sonucuna göre Türkiye’nin bu listedeki yerinin yükselmesi bekleniyor.
Türkiye’de cinsiyet uçurumu ne kadar kapandı?
Cumhuriyet’in ilk dönemlerinden bu yana, cinsiyet eşitliği farkındalığının genişlemesi, eğitimde kadınlara sunulan imkanların arttırılması, ekonomik koşullar ve ilgili yasal düzenlemelerle beraber, kadın istihdamında önemli gelişmeler kaydedildi.
Cumhuriyet tarihinde ilklere imza atan kadınlar, birçok kişi için ilham kaynağı oldu. Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk kadın avukatı Süreyya Ağaoğlu, ilk kadın doktoru Safiye Ali, ilk kadın savaş muhabiri ve fotoğrafçısı Semiha Es, ilk kadın arkeologu Jale İnan, ilk kadın tiyatro oyuncusu Afife Jale, ilk kadın hakemi Lale Orta, ilk kadın bakanı Türkan Akyol, ilk kadın emniyet müdürü Feriha Sanerk bu isimlerden sadece birkaçı.
Günümüzde kadınların çalışma hayatında yasal bir engel olmamakla birlikte, istihdamda cinsiyet uçurumu, devam eden eşitsizliklerin başlıca göstergeleri arasında.
Dünya Bankası verilerine göre, 2022 yılı itibariyle kadınların istihdam oranı küresel ölçekte yaklaşık yüzde 53 olarak kaydedilirken, bu oranın çalışma yaşındaki erkeklerde yüzde 80’nin üzerinde olduğu belirlendi.
Türkiye’de nüfusun yaklaşık yüzde 50’sini oluşturan kadınlar arasında çalışma yaşında olanların istihdam oranı ise Türkiye İstatistik Kurumu’na (TÜİK) göre yüzde 30,7. Türkiye’deki çalışma yaşında olan erkeklerin istihdam oranı ise yüzde 66.
İstihdamın yanı sıra, eğitim oranları, sağlık ve hayatta kalma oranı ve siyasi güç göstergelerinin de değerlendirme altına alındığı Dünya Ekonomik Forumu (WEF) Küresel Cinsiyetsizlik Eşitsizliği Raporu’na göre ise Türkiye’de cinsiyet uçurumu yüzde 63,8 oranında kapandı.
Bu yıl Haziran ayında yayınlanan ve 146 ülkede yapılan incelemelerin sonuçlarının yer aldığı raporda, Türkiye’nin 129’uncu sırada olduğu kaydedildi.
Rapora göre, cinsiyet eşitliğinin yakalanması yönünde kaydedilen ilerlemeler aynı hızda devam ettiği müddetçe, küresel çapta cinsiyet uçurumunun tamamen kapanması bir asırdan fazla sürecek.
Türkiye’de “toplum içinde güvende hisseden” kadınların oranı yüzde 50’nin altında
Son yıllarda Türkiye’de ekonomide ve siyasette yaşanan çalkantılar toplumun her kesimini etkiliyor. Diğer taraftan, ekonomik ve siyasal zorluklarla beraber kadına yönelik şiddette ve kadın cinayetlerinde kaydedilen artış, kadınların güven algısının gerilemesine neden olan etkenlerin başında geliyor.
Georgetown Kadın, Barış ve Güvenlik Enstitüsü ile Oslo Barış Araştırmaları Enstitüsü’nün kısa bir süre önce ortak yayınladığı Kadın, Barış ve Güvenlik Endeksi’ne göre, Türkiye her ne kadar endeksteki sıralamada ilerleme kaydetmiş olsa da, kadınların “toplum içinde güvende hissetme” oranında gerileme yaşandığı gözlemlendi.
177 ülkenin incelendiği endekste geçen yıl 196’ncı sırada yer alan Türkiye bu yıl 99’uncu sıraya yükseldi. Endeksin oluşturulmasında kullanılan 13 gösterge arasında bu yıl sadece “kadınların toplumda güven hissi” göstergesinde gerileme oldu.
İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW), Türkiye’de son yıllarda kadına yönelik şiddettin artmasıyla ilgili yayınladığı raporunda, resmi verilere göre Türkiye’de kadınların yüzde 40’ının fiziksel ya da cinsel şiddete maruz kaldığının altını çiziyor.
HRW’nin raporunda ayrıca, kadınların şiddetten korunması ve suçluların cezalandırılması hususunda yasal önlemler alındığı ancak mevcut yasaların uygulanmasında yetersiz kalındığı belirtiliyor.
İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılma kararı da, HRW dahil çok sayıda hak savunucusu kuruluşu tarafından, Türkiye’de son yıllarda kadın haklarına vurulan en büyük darbelerden biri olarak nitelendiriliyor.
Resmi adı “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi” olan ve 2011 yılında İstanbul’da imzalandığı için yaygın olarak İstanbul Sözleşmesi olarak bilinen sözleşmede, toplumsal cinsiyet eşitliğinin yakalanması için atılacak adımlar ve bu alanda uluslararası işbirliğinin genişletilmesi hedefi yer alıyor.
AK Parti iktidarında imzalanan sözleşmeden yine AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın kararıyla geri çekilinmesine karşı Türkiye’deki birçok sivil toplum kuruluşu harekete geçti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Türkiye’yi sözleşmeden çekme kararının iptaline yönelik açılan davalar Danıştay’da reddedilmişti.