İZMİR – Deprem Sempozyumu’nda konuşan Jeoloji Yüksek Mühendisi Dr. Ramazan Demirtaş, yüzey faylanmasından kaynaklı yıkımlar yüzde 1 iken, yaşanan yıkımların asıl nedeninin depreme dirençsiz bina ve kentler kurulması olduğunu vurguladı.
Ege Çevre ve Kültür Platformu (EGEÇEP), alanında uzman isimlerin katılımı ile “Deprem doğal afet midir?” başlıklı sempozyum düzenledi. Kültürpark’ta yer alan İzmir Sanat Merkezi’nde gerçekleştirilen sempozyumda, depremlerin neden ve sonuçları ile alınması gereken önlemler tartışıldı.
Uzmanlar, yaptıkları sunumlarda depremin doğal bir şey olduğunu, onu ölüm ve yıkıma iten asıl etkinin zemin ve yapı kalitesi olduğunu vurguladı.
Sempozyumun açılış konuşmasına yapan EGEÇEP Bilim Kurulu Üyesi Erhan İçöz, depremlerin yeryüzünün yaşamaya ve gelişmeye devam ettiğinin göstergesi olduğunu kaydetti.
Depremler sayesinde akarsular ve nehirlerin oluştuğunu belirten İçöz, “Bu sayede yaşam filizleniyor. Aslında depremlerde insan ölümü olduğu için bizi endişelendiriyor. Oysa depremler bir tanrı gazabı değil. Depremde bu sonuçların yaşanmasının nedenlerinden birisi TMMOB’un denetim yetkisinin kaldırılması oldu. Bu yetki kalktıktan sonra sahte zemin etüdü raporları hazırlanmaya başlandı. Yine kentlerimizi şehir planlama ilkelerine göre yapmıyoruz. Moloz yığınları kentlerin sokaklarını doldurdu ve henüz yıkılmamış binalara ulaşımı engelledi ve can kayıpları arttı. Bunun için TMMOB’a denetleme yetkisi tekrar geri verilmeli” dedi.
KAPİTALİST ÜRETİM
EGEÇEP Eş Sözcüsü Süleyman Eryılmaz da konuşmasında, şehirlerin gelecek depremlere daha dirençli hale gelmesinin sağlanabileceğini, bunun için de toplumsal bir dönüşüm ve değişimin gerektiğini vurguladı. Eryılmaz, “Doğa kendini gerçekleştirirken, yani yeryüzü şekilleri oluşmaya devam ederken, insan tarihinden daha kadim bir tarihe sahip ve insandan sonra da belki de olmaya devam edecek olan deprem gerçeğini yaşıyoruz. Ancak ortaya çıktığında insandan kaynaklı yanlışlıklar, kusurlar yüzünden biz buna ‘doğal afet’ dedik. Oysa ilişkinin kurulma biçimi, insanın doğayla kurduğu ilişkinin hatasıydı. İnsanın doğayla kurduğu sahiplik ilişkisi ve bir tahakküm zihniyetiyle kendi doğasına, doğaya yabancılaşma, ekosistemin parçası değil, sahipliği üzerine kurulan bir ilişki. Sonucunda da o kışkırtılmış tüketim alışkanlığına getiren tahakkümcü bir kapitalist sistem. Bu sistem, bize güvenli olmayan, kaliteli üretimi sağlamayan bina üretimlerini getirdi” diye konuştu.
‘KAMU ENKAZ ALTINDA KALDI’
Hatay depremini yaşayan ve bölgedeki ekolojik tahribatı gözlemleyen ekolojist Ecevit Alkan ise, seçimlerin yaklaşmasından kaynaklı molozların hızla kaldırıldığını anımsattı. Bu dönemde döküm alanlarının doğru seçilmesi için mücadele ettiklerini kaydeden Alkan, “Kamu yönetimimiz enkazın altında kaldı ve halen orada. Sürekli yalan söylemek ve çevreyi tahrip etmekle meşguller. Hatay’da kalan insanların yüzde 90’ı konteynerlarde kalıyor. Bunlarda tarım alanlarının üzerine yapıldı ve orada bir daha tarım yapmak mümkün değil. Çünkü hepsinin üstüne asfalt döküldü. Büyük bir çevre felaketi ile karşı karşıyayız. Uzun yıllar sürecek ve etkisi her yere yayılacak bir çevre felaketi yaşıyoruz. Asbestten yer altı sularına verilen zararın etkilerine kadar her anlamda yayılacak” dedi.
‘KENTLER DEPREME DAYANIKLI DEĞİL’
Konuşmalarının ardından Jeofizik Mühendisi Rahmi Pınar’ın moderatörlüğünde, Jeoloji Yüksek Mühendisi Ramazan Demirtaş ve Jeofizik Mühendisi Özdoğan Yılmaz’ın konuşmacı olduğu ‘Yerbilimleri Açısından Deprem’ başlıklı oturum gerçekleşti. İlk sözü alan Jeoloji Yüksek Mühendisi Dr. Ramazan Demirtaş, hep depremin konuşulmasına tepki göstererek, yüzey faylanmasından kaynaklı yıkımın yüzde 1 oluğunu kaydetti. Yıkımın asıl nedeninin depreme dirençsiz bina ve kentler kurulması olduğunun altını çizen Demirtaş, “Bir mühendis olarak raylı sistemler ve yalıtımlı sistemlerle bataklığa bile bina yapabilirsiniz. Ama bizim kentlerimiz kesinlikle depreme hazırlıklı değil. Bizim afet sisteminiz de acil müdahale üzerine. Ama en önemlisi hazırlık dönemi ve risk yönetimidir. 1999 depreminden 24 yıl sonra bile hiç bir şeyin değişmediğini görüyoruz. Çünkü bizim yapı stoğumuz çok kötü. AFAD da kriz ve koordinasyon odaklı çalışıyor. Eğer araştırma kurumunuz olmazsa bu sonuçların önüne geçilemez” diye konuştu.
‘DERDİMİZ ZEMİN VE YAPI OLMALI’
Jeofizik Mühendisi Özdoğan Yılmaz ise şunları söyledi: “Deprem doğal bir olaydır ve onu afete çeviren cehalettir. İzmir depreminde deprem merkez üstüne uzak olan yerler neden etkilendi? Bayraklı ve Karşıyaka genç delta ve alüvyon delta çökeltiler üzerinde oturmakta. Bayraklı, Bornova, Karşıyaka ve Konak’ta zemin kötü olduğu için binalar yıkılma tehlikesi ile karşı karşıya kaldı. Deprem ülkelerinde olduğu gibi bina yapımında çelik ve ahşap gibi yapı malzemeleri kullanılmalı. Alüvyon ovalarına yerleşim yaparak hem binaları riske atıyor hem de tarım alanlarını yok ediyoruz. Bayraklı ve Bornova bir dönem verimli tarım alanlarıydı. Buralarda depremin süresi arttıkça çok katlı bir yapı, sarsıntının ilerleyen saniyelerinde yapının ve zeminin doğal periyodu çakışacağı için yıkılma tehlikesi yaşayabilir. Derdimiz deprem değil zemin ve yapı olmalı.”
DEPREMİN EKOLOJİK ETKİLERİ
“Depreme Uygun Kentleşme” başlıklı ikinci oturumda ise konuşmacı olarak Şehir Plancıları Odası İstanbul Şube Başkanı Pelin Pınar Giritlioğlu, Akademisyen Cemalettin Dönmez, Şehir Plancıları Orası İzmir Şube Yönetim Kurulu Üyesi Ezgi Dede ve İzmir Büyükşehir Belediyesi Kentsel Dönüşüm Dairesi’nden Rahmi Alper yer aldı.
‘Deprem, Üretim ve Ekoloji’ başlıklı son oturumda ise EGEÇEP Yürütme Kurulu Üyesi Nihal Sarıpınar, CHP Milletvekili Orhan Sarıbal, Çevre Mühendisi Helil İnay Kınay ve Gebze Teknik Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Savaş Karabulut konuşmacı olarak katılacak.
Kaynak: Mezopotamya Ajansı.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***