YORUM | MAHMUT AKPINAR
Türkiye’den ayrılalı tam sekiz yıl oldu. Dile kolay sekiz uzun yıldır ülkemden, bazı dostlarımdan, büyüdüğüm sokaklardan, yaşadığım şehirlerden uzağım. Vefat etmiş ana-babamın mezarına gidip Fatiha okuyamıyorum. Çünkü mevcut iktidara ve onun yargısı bana “azılı terörist!” muamelesi yapıyor. Hayatımda kuş bile vurmasam, kimseyi incitmesem, karakola ve mahkemeye hiç yolum düşmese, elimde hep kalem, kitap olsa da, muktedirler öyle diyor. Maalesef kalem, kitap, okumak, yazmak dışında konularla ilgisi olmayan milyonlarca öğretmeni, akademisyeni, gazeteciyi, bürokratı, iş adamını, memuru.. “terörist” diye etiketleyip hapse attılar.
Türkiye’ye gitmeyi çok mu istiyorum, çok mu hevesliyim zulme gark olmuş o toprakları tekrar görmeye?
Türkiye’de hapsedilen, işkence gören, malına mülküne çökülen insanlara yapılan vicdansız muamele ve derin sükut nedeniyle ülkeye bir kırgınlığım, kızgınlığım var. Ama kendi ülkene, kendi topraklarına haramiler yüzünden gidememek insana giran geliyor. Ömrünü adadığın, gelişmesini, güçlenmesini dava edindiğin ülken tarafından “terörist” diye lekelenip arananlar listesine konmak hazmı ve kabulü zor bir durum. Daha acısı, milyonlarca mazlum 10 yıldır onca tahrike, baskıya rağmen bir cam dahi kırmamışken, halkın buna inanması. Muhalifimsi aydınların iktidar ağzıyla höykürmeye devam etmesi.
Kendi yaşadıklarımız, çektiklerimiz bir yana bu süreçte, bildiğimiz, tanıdığınız, nezaketine, dürüstlüğüne, suçtan uzaklığına şahit olduğumuz insanların “azılı suçlu” muamelesi görmesi ve hapislere konması hergün bir daha kavuruyor içimizi. Ülkenin en nitelikli, gerekli insanlarını ya ülkeyi terk etmek zorunda bıraktılar veya demir parmaklıklar arkasına attılar. Bunlardan bir tanesi tanımaktan hep iftihar ettiğim, mahallesinde imamlık yaptığı Hakan Fidan’a namaz kılmayı, ibadeti, itikadi bilgileri öğreten, Türkiye’den iki defa Fulbright bursu kazanıp ABD’ye giden, İngiltere doktoralı sosyoloji profesörü İbrahim Cerrahtır. Hatırladığımda içimi sızlatan dönemin kurbanlarından birisi de Gültekin Avcı’dır.
Elbette her bir masumun, mazlumun başına gelen canımızı yakıyor içimize kor salıyor. Ama ülke için didinen, fikir sancısı çeken, ülkesi, toplumu ve insanlık için kafa patlatan insanların hapislerde çürütülmesi bir bıçak saplanmışçasına yüreğimizi kanatıyor.
Sekiz yıl önce yine böyle bir eylül mevsiminde Gültekin Avcı ile STV’de beraber bir programa katıldık. Kuliste lafladık. Sigarasını yenice içip geldiği halde gergindi, endişeliydi. Ben: “inşallah misafir öğretim üyesi olarak yakın zamanda İngiltere’ye gideceğim” deyince, “keşke ben de çıksam, bu adamlar beni alacaklar. Bana karşı özel kinleri var, bunu hissediyorum, biliyorum” demişti.
Bu konuşmadan iki gün sonra İngiltere’ye uçtum. Benden 3-4 gün sonra da Gültekin Avcı’yı tutukladılar. Daha 15 Temmuz olmamış, hukuk tam “siyasetin köpeği” haline gelmemişti. Bir süre yattıktan sonra Avcı’yı bıraktılar. Çıkışını müteakip “geçmiş olsun!” diye aradım, hal-hatır sorduk birbirimize. Ama 15 Temmuz ile AKP zorbalığı, Gültekin Avcı gibi on binlerce insanı hapse atma, yüzbinleri işinden etme fırsatı elde etti.
Gültekin Avcı‘nın suçu neydi?
Gültekin Avcı‘nın en büyük suçu cesur olmasıydı, sınırları zorlamasıydı. Hukuk diliyle ve somut delillere dayalı, güçlü muhakemesiyle yaptığı konuşmalar iktidar borazanlarının psikolojisini altüst ediyordu. Hakikatin en yalın halini, en basit şekilde iktidarın gözüne sokuyor, suçlarını kamuoyuna ilan ediyordu. AKP iktidarı ile iç içe olan dış odakları ve iç şebekeleri deşifre ediyordu. Bunları bir hukukçu sağlamlığında ve gazeteci netliğinde yazıyor ve konuşuyordu.
Kanaatimce iktidarı en çok rahatsız eden şey Selam Tevhit davaları üzerine konuşmaları ve yazıları oldu. Avcı iktidarın bu örgütü nasıl koruduğunu, aralarındaki ilişkileri ifşa ediyordu. Yargı ve kolluk görevini yapmış, Selam Tevhid davasında Türkiye Cumhuriyeti aleyhine casusluk yapanları delilleriyle ortaya koymuştu. Bu kişilerin bağlantıları önemli AKP’li siyasetçilere, bürokratlara uzanıyordu. Selam Tevhit davalarında yargılananların hepsi kısa sürede çıktılar. Onların siyasi hamileri ülkenin en önemli koltuklarında oturmaya devam ediyorlar. Yıllarca “Türkiye İran olmayacak!” diye nutuk atan Kemalistler, ulusalcılar bu delilleri ve davaları yok saydılar. Daha ilginci onların pek çoğu şu sıralar İran güzellemesi yapıyor, İran ve Rusya’ya öykünüyorlar. Ama yasal görevini yapıp bunları ortaya koyan polisler, yargıçlar ve bu konuları yazan Gültekin Avcı sekiz yıldır hapisteler. Kendilerine biat etmiyor diye ülkenin en nitelikli, en gerekli insanlarını heba etti, çer-çöp kişileri baş köşelere oturttular. Şimdilerde köşe yazıları nedeniyle mahkûm ettikleri Gültekin Avcı’ya cezaevinde ilaçlarını dahi vermediklerini öğreniyoruz.
Gültekin Avcı’nın suçu namuslu, sözünü esirgemeyen, hakikatleri çekinmeden haykıran bir aydın olmasıdır. İktidara yalaka olsaydı, kalemini satan pek çokları gibi o da şimdi hapiste değil plazalarda, villalarda olurdu.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***