YORUM | Av. NURULLAH ALBAYRAK
Çoğu insanın bilmediği, görmediği ya da duymadığı bir zulüm yaşanmaya devam ediyor cezaevlerinin kapalı kapıları ardında. Bir suç işlememiş olmalarına rağmen suçlu diye cezaevine konulan masum insanlar şimdi de ıslah olmadıkları, dışarıya çıktıklarında suç işleyebilecekleri, örgütten ayrıldıklarını ispat edemedikleri gibi hukuksuz ve zalimce gerekçelerle ikinci bir cezalandırmaya maruz bırakılıyor. Bazı milletvekilleri bu hukuksuzluğu adalet bakanlığına yazılı soru önergeleri aracılığıyla dile getirmeye çalışıyorlar ancak ne yazık ki diğer siyasiler bu sorundan haberdar bile değiller. Ret kararlarındaki ruhsuzluğu ve vicdansızlığı gördüğümde Esaretin Bedeli filmindeki Red’in sahneleri aklıma geldi.
1994 yapımı Esaretin Bedeli (The Shawshank Redemption) adlı filmde üç ayrı sahnede karşımıza çıkıyor ‘ıslah olduğuna inanıyor musun’ sorusu. Ömür boyu hapis cezasına çarptırılan Ellis Boyd “Red” Redding (Morgan Freeman) hapis hayatının 20, 30 ve 40. yılında hep bu sorunun muhatabı olur. Denetimli Serbestlik Heyetleri her on yılda bir karşılarına aldıkları Red’e mekanik bir sistemin parçası gibi “ıslah olduğuna inanıyor musun?” sorusunu yöneltir. “Evet… kesinlikle… değiştiğimi söyleyebilirim… artık toplum için bir tehlike oluşturmuyorum…” diye cevaplar Red. Halbuki heyetler oldukça politiktir ve Red’in değişimiyle ya da topluma entegre olup olmamasıyla zaten ilgili değillerdir. Bu nedenle onun dışarı çıkmasına, cezasının geri kalanını topluma adapte olabileceği bir sistemde çekmesine müsade etmezler.
Filmin asıl kahramanı, başarılı bir bankacı olan Andy Dufrense (Tim Robbins), cinayet suçundan haksız yere mahkemeye çıkar. Andy samimi bir şekilde masumiyetini ifade eder. Üstelik suçu onun işlediğine dair kesin delil de yoktur. Cinayet suçunu Dufrense’nin üzerine yıkma konusunda savcı çok isteklidir. Duruşma hakimi de oldukça politiktir ve “aslında hiç gözü dönmüş bir katil gibi görünmüyorsun Bay Dufrense… ama size bakmak kanımı donduruyor…” diyerek Andy’e 2 kez müebbet hapis cezası verir. Politik hatta dini politik olan bir diğer aktör de “ben iki şeye inanırım: disipline ve İncile” diyen hapishane müdürü Warden Norton (Bob Gunton)’dur. Norton bir yandan mahkumlara yönelik eziyeti sistematik olarak gardiyanlar eliyle yönetirken diğer yandan kurduğu rüşvet çarkıyla milyonluk bir emeklilik planı yapmaktadır.
Andy Dufrense yaklaşık 20 yıl kalır Shawshank Hapishanesinde. Yarım kilometrelik lağım borusundan sürünerek kaçarken Hapishane Müdürü, Gardiyan ve Denetimli Serbestlik Ekibinden oluşan kokuşmuş sistemi kamuoyunun gözü önüne serer. Hapishane Müdürü intihar eder, gardiyanlar tutuklanır, Denetim Serbestlik Ekibinin üyeleri yenileriyle değiştirilir. Bu kez içerisinde bir kadının da bulunduğu daha genç bir ekip Red’in karşısına çıkarak “sizce ıslah oldunuz mu?” diye sorar. “Bence bunun hiç bir anlamı yok… Politikacılar için olabilir… Islah olmak mı?… Hayatımda duyduğum en aptalca söz… Bu yüzden sen şu formları imzala evlat ve benim zamanımı boşa harcama… Çünkü doğruyu istersen umrumda değil…” diye cevaplar Red ve tahliye edilir.
Esaretin Bedeli filmi Ceza Adalet Sistemindeki çarpıklığın anlaşılması açısından oldukça etkileyici bir filmdir. Filmde, özellikle dini politik figürler eliyle cezaevi sisteminin nasıl yönetildiği, insan özgürlüğünün nasıl hiçe sayıldığı, dini semboller üzerinden rüşvet çarkının nasıl işletildiği gibi konular oldukça etkili bir şekilde işlenmiştir. Söz konusu filmi izlerken 21. yüzyıl Türkiye’sindeki Ceza Adalet Sistemindeki çarpıklıkları, özellikle de Denetimli Serbestlik konusundaki hukuksuzluğu görmezden gelmek mümkün değil. Hele de hiçbir suçu olmayan insanların cezaevlerine atıldığı gerçeği düşünüldüğünde.
Bu hukuksuzluk, masum insanların suçlu gibi cezaevlerine konulması, iyi hal adı altında ikinci bir cezalandırma yapılması, takdir yetkisinin yetkili makamlarca topluca kötüye kullanılması, insan hak ve özgürlükleri konusunda meclisten gelen sorulara dahi cevap verilmemesi, “teyide muhtaç istihbari bilgi” saçmalığıyla masum insanlara “gelecekte suç işleyecekleri” iddiasının yöneltilmesi, dolayısıyla masum insanların denetimli serbestlik haklarının kullandırılmamasıdır. Bu hukuksuzluk tecavüzcünün, cinsel istismarcının, uyuşturucu kaçakçısının ya da kadın katilinin Denetimli Serbestlik kapsamında elini kolunu sallayarak çıkıp aynı gün aynı suçu yeniden işlemesine izin veren Adalet Sisteminin yüzbinlerce masumu “ıslah olmadılar” diye biraz daha kapalı kapılar ardında tutma çabasıdır.
Bu hukuksuzluğu icra edenler, ortak olanlar ya da yapılanlara ses çıkartmayanlar unutmamalı ki bu sadece halk nazarında değil hak nazarında da zulümdür ve elbet bir karşılığı olacaktır.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***