Ülkede karanlık emelleri olan çevreler, toplumun birlikteliğini dağıtmak vatandaşlar üzerinde hegemonya kurmak için her dönem farklı argümanlar kullanarak onları tuzağa düşürdü. Çok eskiye gitmeden son 30-40 yılda halkın yaşadığı travmaları hatırlayacak olursak fotoğraf daha net ortaya çıkar.
-70-80 arası toplum sağcı solcu diyerek karpuz gibi ikiye ayrılmıştı.
-Sağcılar, kendi içinde ülkücü, tarikatçı diye bölünmüştü dini cemaatlerin bir bölümü bir diğerini adeta küfürle itham edecek kadar aralarına kin ve nefret tohumu ekilmişti.
Gruplar arasındaki düşmanlık o kadar ileri gitti ki mahalleler, sokaklar bölündü; bazılarının bir diğerine ait alana girişi yasaklandı. Özellikle üniversite gençliği el altından silahlandırıldı, aralarına sokulmuş ajanlar vasıtasıyla kan dökülerek toplum içinde barışı bozacak şekilde kan davası oluşturdu. 11 Eylül 1980’e kadar sıkıyönetim ilan edilmiş ve tüm yetki askerlere verilmiş olmasına rağmen sokak çatışmaları devam etti. Halkı yıldırıp kendilerine mecbur etmek isteyenler, toplumun bıkıp onların gelmesini isteyeceği zamana kadar bekledi, bir gün sonra 12 Eylül’de kurtarıcı gibi yönetimi ele geçirince akan kan bıçakla kesilir gibi kesildi, olaylar sona erdi.
Kenan Evren bir mülakatta karşılıklı grupların çatışması gibi görülen olayların arkasında yönetimi gasp etmek isteyen askerlerin olduğunu “halkı ikna edecek kadar olayların ilerlemesini bekledik” anlamına gelen sözlerle itiraf etmişti. Ancak yaklaşık 10 yıla yakın bir dönemde yetişen bir nesil onların gücü ele geçirme aparatı olarak kullanıldığı için yok olup gitti, heyecana kapılıp çatışan gençler daha sonra sakıncalı ilan edildi. Arananların bir bölümü yurt dışına kaçarak kendini kurtarmaya çalıştı, yanlış hatırlamıyorsam 1986’da Özal’ın çıkardığı affa kadar yıllarca birçoğu ülkesine geri dönemedi, bazılarının izi kayboldu ailesi de onlara ulaşamadı.
Propagandaların büyüsüne kendini kaptıran kesimler en yakın akrabalarına düşmanlık besleyecek kadar birbirine düştüğü bu dönemde Fethullah Gülen Hocaefendi basiretiyle oyunu gördü ve bozmanın yollarını aradı.
Cami kürsüsünde konuşma fırsatını değerlendirip sevenlerini ayrıştırma amaçlı tuzaklardan uzak tutmaya çalıştı. Herkesin birbirini küfürle suçladığı günlerde kendisine yapılan saldırılara aldırmadan halkı birlik olmaya davet etti.
Darbeciler toplum önderlerini hedef aldıkları gibi Hocaefendi’yi de arananlar listesine eklediler, af çıkıncaya kadar 6 yıl köşe bucak saklanarak hizmet etmek zorunda kaldı. Bıkmadan usanmadan kopmuş tespih taneleri gibi dağılıp birbirinden ayrılmış toplum kesimlerini ortak projeler etrafında bir araya getirmeye çalıştı. Onun heyecanından etkilenenler, geçmişteki suni farklılıkları unutup ülke geleceği için emek ve sermayelerini birleştirmeye başladı.
Bölüp parçalayarak hedefine ulaşanlar 90’lı yıllardan bu yana Hocaefendi’nin toplumda yeniden geliştirdiği birlik ruhundan rahatsızlar ona güvenenlerin projelerini kendi gelecekleri açısından tehdit olarak görüyorlar. 97’de 28 Şubat sürecini daha çok onun etrafındaki dayanışmayı dağıtmak için kurguladılar, ancak Ecevit’i ikna edemeyince top yekûn bir yıkım yapamadılar, Hocaefendi yurt dışına çıkınca ellerinden kaçırdılar.
Uzun süreden beri Anadolu insanın dayanışması ile Türkiye’de ve dünyada yaptığı hizmetleri engellemenin çaresini arıyorlar. Sekülerlerle hizmetin halk üzerinde tesirini kıramadıkları için taktik değiştirdiler. Bazı vaatlerle kandırdıkları AKP üst yönetimini, yanlarına çekip onlarla birlikte olumlu hizmetleri yıkma planı yaptılar. Kirlenmiş dindarlara, yolsuzluktan tutuklanma sopasını gösterip korunma karşılığı onlar eliyle faaliyetleri engellemeyi düşündüler. Halk dindar görünümdeki bir siyasi grubun yapacağı insanlık dışı eylemleri daha kolay kabulleneceğini hesap ederek yetki verdiler, dünyanın alkışladığı hizmetlere ellerini kirletmeden soykırım uygulatıyorlar.
Yine aynı taktik kullanılıyor, bu kez gönüllülerle dini cemaatlerin arasına ayrılık tohumları ekecek kirli bilgileri dindar bir siyasi kadro aracılığıyla yayarak toplumu diledikleri gibi yönlendiriyorlar. Merhamet duygusuyla bilinen Anadolu halkı kan donduracak insanlık dışı vahşeti dindarlar işlediği için karşı çıkamıyor ve onlar eliyle uygulanan soykırımda bir maslahat olduğunu düşünerek sükutu seçiyor. Geçmişte birbirlerini küfürle itham ettiklerini unutanlar, yine uyuşturulmuş gibi yakından tanıdıkları samimiyetinden emin oldukları bir topluğun yok edilmesine çanak tutuyor, kimi insanlık dışı zulümleri seyrediyor kimi alkışlıyor, kimi bizzat soykırımın aparatı oluyor.
Bülent Arınç dahil Manisa’daki bütün AKP’liler, çok yakından tanıdıkları birçok iyiliğine şahit oldukları hayatı boyunca insanlık hizmeti için koşturan 86 yaşında yatalak hasta Hacı Mustafa Türk’ün tutuklanışını elleri kolları bağlı izlerken yaşadıkları duygu çelişkisini anlamaya çalışıyorum. Bu insan asla terörist olamaz deseler, kendileri de birileri tarafından suç ortağı ilan edilecek, karışık düşünceler içindeler ya seslerini kesip oturuyor ya da duyulmayacak kadar cılız bir sesle savunmakla yetiniyorlar.
Eğer bu kötülüğü ‘Hizmet’i yok etmeye ant içmiş karanlık odaklar yapsaydı dindar halkta ve partililerde büyük bir infial uyanacaktı, ancak aynı insanlık dışı uygulamaları dindar görünümlü insanlar yapınca ”vardır bir sebebi” diyerek arkasında bir gerekçe arıyorlar.
Yani ayrıştırarak istedikleri hedefe ulaşmaya çalışanlar bu kez dindarların çoğunlukta olduğu bir partiyi kullanarak samimi müminlerin yaptığı hizmetlere zarar vermenin bir yolunu bulmuş gibi görünüyor. Gönüllülerin her ilde çok yakından tanıdığı dostluk ilişkilerinin olduğu partililerin büyük ekseriyeti ülke yönetmeyi bıraktı, kirli çarka katkı yarışına girişti, eğitimci Mehmet Çetinkaya’nın tutuklanma haberi hala kıyıma desteğin devamını gösteriyor.
Bütün bunlar olurken yaşananların ıstırabını kalbinin derinliklerinde hisseden hoca efendi gene kendine yakışanı yapıyor. Zulme aracılık edenlere karşı gönüllülerin iç dünyalarında bir kopuş olmaması için bu hafta kırık testide yayınlanan yazısında:
“Size karşı yanlışlık yapanlar sizi yanlışlığa itmesin” mealindeki ayeti hatırlatıyor.
-Hata ve kusurda ısrar edenler size emsal olmamalı,
-Onlara bakarak sizde benzeri hatalar içine girememelisiniz.
Çünkü bugün dindarların toplandığı partililerin davranış kalıplarını dini hassasiyeti olanlar belirlemiyor, onlar farklı merkezlerde art niyetli kesimlerce üretilmiş bilgilerin arkasını önünü araştırmadan kendi malı gibi alıp sorgulama gereği duymadan kabullendiği için kusur işliyorlar. Onların olayların perde arkasında neler çevrildiğini bilmemeleri bir robot gibi önlerine konan insanlık dışı uygulamaları sahiplenmelerini yadırgamamalı basiretsizlikleri için onlarla sadece acımalı.
Bediüzzaman’ın “Hayırlı işlerin muzır manileri olur” ifadesi, olumlu hizmetler üretenlerin önüne farklı gerekçelerle farklı engellerin çıkabileceğini gösteriyor.
-Bazen insanlar, rekabet hissiyle yapılan faaliyetleri kıskanabilir.
-Farklı bir eser ortaya koyacakları yerde, hizmetleri kendi üstüne geçirmeyi düşünenlerin olabilir.
-Bazıları, emek sarf etmeden hile ve tuzak kurarak gelişmeleri sahiplenmeye kalkabilir.
Kuralsız, yapılanları yıkarak istediğini elde etmeye çalışanların, zulmüne karşı iç dünyanızda infial oluşmasını önlemeli ve tepkisel davranışlardan uzak durmalı.
-Yıllarca size kötülük yapmış biri farklı bir sebeple zarara uğraması halinde “oh olsun cezasını buldu” dememeli,
-Bir gün cezasını bulacak diyerek onun düşmesi arzu etmemeli,
Zarar vermeye kalkanların bile elinden tutup insani değerleri kazandırmak için gayret etmeli.
Her dönem olduğu gibi birlik ruhunu koruma görevi yine gönüllere düştüğü görülüyor, dini topluluklarla hizmet mensupları arasına kan davası oluşturup onları birbirinden koparmaya çalışan kirli odakların oyunlarına diğer dindarlar düşmüş olsa bile insani değerleri geliştirmeye kendini adamışlar bu tuzaklardan kendini korumalı.
-Başkaları ne yaparsa yapsın, onlara karşı iç dünyanızda kin ve nefret hissinin büyüyüp gelişmesine izin vermemeli. -Ayrıştırma amaçlı kampanyalardan uzak durup aradaki köprüleri yıkmaya çalışanların hilelerini bozmalı ve yeniden tüm toplum kesimleriyle duygu birliği oluşturma yolları aranmalı,
-Kimsenin aleyhinde söz söylememeli, kimsenin yıkılıp yok olması gibi bir isteği seslendirmemeli,
-Onlar mensubiyetinizle sizi suçlasalar bile siz kimseyi mensubiyetinden dolayı suçlamamalı,
-Olaylara bakışınız farklı olsa da toplumun, insani değerlerle buluşma yolunun birlikten geçtiğini unutmamalı,
-Kendi aranızda dayanışmayı artırdığınız gibi en aykırı gördüğünüz insanlarla bile dayanışma yolları aranmalı,
-Hizmetleri yakıp yıkmışlarla boğuşup durmaktansa farklı yollar geliştirip hizmetleri sürdürmeli,
-Yapılan zulümlere aldırmadan dar imkana rağmen yolda kalmışların elinden tutmak için çaba harcamalı,
Yeni faaliyetlere başkalarının katılımını sağlamak için alternatifler aramalı, bazıları size karşı çok büyük hata ve kusur işleseler bile onların büyüklerini hedef alan ifadelerden kaçınmalı, hatta tahrik etmemek için kendi büyüklerinizi öne çıkarmaktan bile uzak durmalı, yaptığınız her güzel hizmete başkalarını ortak etmenin yolları aranmalı ki kıskançlıklar başlamadan bitirilsin.
*Fethullah Gülen Hocaefendi’nin “herkul.org” sitesindeki yazısından faydalanılmıştır.
İsmail S. Gülümser
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***