YORUM | ADEM YAVUZ ARSLAN
Başlarken şerh düşeyim; başlıkta kastettiğim ‘muhalif’ler siyasi partiler değil.
Çoğunluğunu zaten KHK’lı olan mağdurların oluşturduğu sosyolojik rejim muhaliflerinden bahsediyorum.
Yoksa başta CHP olmak üzere ‘muhalif’ partilerin Erdoğan rejiminin ‘resmi 15 Temmuz söylemi’ ile çok bir sorunu yok. Onlar ilk günden Erdoğan’ın dolmuşuna binip Yenikapı’ya koşmuştu, hala da oradalar.
Pek çıkacak gibi de gözükmüyorlar.
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu bir ara “15 Temmuz kontrollü darbedir” dedi ama orada CHP yönetiminin derdi ‘darbe girişimi’ adı altında çevrilen tezgahı deşifre etmek değil, siyasi rakibini 15 Temmuz üzerinden köşeye sıkıştırmak.
Şöyle ki;
CHP ve destekçilerinin başta Gülen Cemaati olmak üzere İslami grupları sevmediği sır değil. Özellikle Gülen Cemaati’nin insan kaynağı zenginliği yanısıra etkili ve güçlü organizasyonlara sahip olması CHP’nin alerjisini kabartıyordu.
17 Aralık büyük yolsuzluk ve rüşvet operasyonu sonrası ki o operasyondaki belgelerin doğruluğunu bizzat CHP’nin kendisi tescillemişti, Erdoğan rejiminin Gülen Cemaatine yönelik soykırım sürecini başlatmasına itiraz etmediler.
15 Temmuz sonrası hız kazanan soykırım sürecine de şöyle baktılar; “Erdoğan zaten Cemaati bitiriyor. Bu süreç Erdoğan’ı da yıpratacak. Biz önümüzdeki seçimlerde her ikisinden de kurtulacağız”
Muhalefetin fırsatçılığının nelere yol açtığı ortada.
Erdoğan tek adamlığı öyle bir pekiştirdi, rejimi öyle bir değiştirdi ki siyasi partiler bile çalınan seçimin nasıl çalındığını öğrenemiyor.
Kısacası 15 Temmuz konusunda CHP başta olmak üzere siyasi partiler ‘muhalif’ kategorisine girmiyor.
Benim kastettiğim çevre; çoğunluğu KHK’lı, okuyup yazan, entelektüel kesimler. Onların çoğunluğuna göre süre geçtikçe 15 Temmuz’a destek azalıyor, iktidarın söylemleri zayıflıyor ve etkisini giderek kaybediyor.
Mesela geçen hafta 15 Temmuz’un 7. yılında rejimin zoraki kutlamaları dışında doğru dürüst bir hareket yoktu.
Rant için yapıldığı belli olan propaganda filmleri, afişler ve siyasi programlar dışında öne çıkan bir aktivite olmadı.
Öyle ki iktidarı ölümüne desteklemesi ile dikkat çeken Odatv başta olmak üzere ‘sözde muhalifler’ “15 Temmuz unutuluyor” feryadındalar.
Gerçi onların amacı gerçeklerin ortaya çıkması değil, sözde darbe bahanesiyle yapılan zulmün hız kesmemesi.
Mealen “Aman ha durmayın, bebeklerine kadar hepsinin kökünü kazıyın”. Erdoğan’ın eski metin yazarı Aydın Ünal’ın tabiriyle ‘kinlerini diri tutmak’ derdindeler.
Peki başta Saray olmak üzere iktidar bileşenleri nasıl bir strateji takip ediyorlar?
Bilinçli olarak 15 Temmuz’u unutturmak mı istiyorlar yoksa amaçlarına zaten ulaştıkları için artık önemsemiyorlar mı?
Bana göre rejim muhaliflerinin yanıldığı nokta burası.
15 Temmuz’a yönelik ilginin her geçen gün düşmesi ve Erdoğan rejiminin vites düşürmesi iktidarın mevzi kaybetmesinden kaynaklanmıyor. Tabii ki aralarında benim de bulunduğum sürgün gazetecilerin çabaları ile ortaya dökülen gerçekler kamuoyundaki algı üzerinde etkili ama iktidarın ajandası bambaşka.
Rejimin oyun planı şuydu; 15 Temmuz’a giderken zaten medyayı, yargıyı, bürokrasiyi şekillendirecek planları hazırdı. Nitekim o tuhaf gece, daha kimin ne yaptığı belli değilken binlerce hakim savcıyı tutuklayıp jet hızıyla AKP teşkilatlarından avukatları hakim savcı yaptılar.
Tüm muhalif medya kanalları alelacele kapatıldı. Hemen ardından da tüm devlet gücüyle propaganda başladı.
Rejim öyle bir yüklendi ki darbeye inanmayanlar bile resmi söyleme karşı ses çıkaramaz hale geldi.
Bu atmosferde anayasa değiştirildi, seçimler çalındı, bürokrasi baştan aşağı yenilendi. Ülke kamu gücü kullanılarak yağmalandı. Yapılanlar ortada olduğu için tek tek saymayacağım.
İlk günlerde AKP teşkilatlarından otobüslerle mahkemelere taraftar bile taşındı. Ancak işler iktidar adına yoluna girdikten sonra bırakın taraftarları, AKP rejiminin önde gelenleri bile takip etmedi dosyaları.
Nasıl olsa mahkemeler Saray’dan gelen talimatlarla müebbet hapis cezalarını bastı geçti. Darbe hikayesinin boşluklarını irdeleyen gazeteciler jet hızıyla hapse atıldığı için geride kalanlar da üç maymunu oynamaya başladı.
Bir kısmı ideolojik olarak zaten rejim söylemlerini benimsemişti.
Hal böyle olunca Erdoğan’ın 15 Temmuz hikayelerini ısıtıp ısıtıp gündem yapmasına gerek kalmadı. Çakma darbe bir nevi İngiliz anahtarına döndürüldü.
Bir şirkete el konup çökülmek mi isteniyor; 15 Temmuz diye başlayan cümlelerle yürününce önlerinde kimse duramadı. Sorgusuz sualsiz tasfiyeler mi yapılacak? Sorun değil, içinde 15 Temmuz, milli direniş vb. kelimeler olan cümleler kurduğunuzda kimse sizi sorgulamadı.
Kısacası Erdoğan’ın artık 15 Temmuz gazına ihtiyacı kalmadı. Rejim, 15 Temmuz’un artık konsensüsle kabul edildiğini düşünüyor ve bilinçli olarak tansiyonu düşürüyor.
İşte muhaliflerin temel yanılgısı da bu.
Milletin genel olarak 15 Temmuz’u konuşmaması rejim hikayesini sorgulamayı otomatik olarak getirmiyor, getirmeyecek.
Erdoğan istediği, ihtiyaç hissettiği zaman gazı açacak istediği zaman tansiyonu düşürecek. Dediğim gibi, öyle bir atmosfer oluşturmayı başardılar ki toplum yeni doğmuş bebeklerin bile tutuklanmasına tepkisiz.
Alçak sesle itiraz edecek olana bile hemen “Ama 15 Temmuz…” diye başlanan cümlelerle baskı kuruluyor.
Dediğim gibi, 15 Temmuz’a ilginin azalması otomatikman gerçek hikayenin ortaya çıkmasına, mağdurların aklanmasına neden olmuyor, olmayacak.
Peki ne yapılmalı?
Aslında keşfedek yeni bir Amerika kalmadı. Dünyada bu tür süreçlerin nasıl yönetilip nasıl sonuç alındığına dair sayısız örnek var.
Burada Türkiye’nin temel bir talihsizliği var. Ülkede muhalefet yok. Oysa bu yıl dönümünde yayınlanan iki röportaj; (Hulusi Akar ve Zekai Aksakallı röportajları) bir ifade (Gökhan Sönmezateş’in ifadesi) birçok yönden rejimin hikayesini sarsmaya yetti.
Ancak üzerine gidecek, Hulusi Akar yada Hakan Fidan gibi kritik isimleri meclise getirip sorgulayacak bir irade yok. Muhalefet konunun üstüne gitse işler çorap söküğü gibi gelecek ama malesef ortada böyle bir siyasi anlayış yok.
Peki ne olacak?
Bu noktada 7 yıldır söylediğim şeyi tekrar etmem gerekiyor. 15 Temmuz’da çevrilen tezgahı ancak mağdurlar deşifre edebilir. Özelde Cemaatin genelde ülkenin üzerine çöken bu cenazeyi ancak enkazın altında kalanlar el birliği yaparak kaldırabilir.
Yoksa kimse yardıma gelmeyecek.
Kimse “Erdoğan bir tezgah çevirip ülkede rejimi değiştirdi, masum insanları terörist ilan etti. Bir el atıp şu masumları kurtaralım” demeyecekler.
O yüzden başta askerler olmak üzere sürecin aktörleri ellerindeki bilgi-belge ve en önemlisi şahitliklerini anlatmalı, bu konuları çalışan gazetecilerle paylaşmalı.
7 yıldır bunu tekrar ediyorum ama bir iki küçük istisna dışında bu çağrım karşılık bulmadı. Mesela son günlerin popüler tartışma konusu Osman Şimşek’in açıkladığı mektup iddiası.
15 Temmuz’a dair o kadar çalışma yapmış birisi olarak ben bile bu mektubu duymamıştım. Bu kadar kritik bir olayı yıllar sonra duyuyoruz. İnsan ister istemez acaba başka neler var demeden edemiyor.
Mektup deyince; ne Hulusi Akar böyle bir mektup yazar ne de Gülen böyle bir mektubu ciddiye alır. Eğer bazı işgüzarlar ‘Akar’dan diye mektup getirmeye kalkmışsa bu ancak ve ancak 15 Temmuz’un Saray kurgusu olduğu iddiasını desteklemekten öteye gitmez.
İfadelerden gördüğümüz kadarıyla Akar özellikle Cemaatçi olduğunu düşündüğü askerlerin yanında yüksek sesle iktidarı eleştirip darbe yapmaktan bahsediyor.
Bunların Gülen’in kulağına gitmesini istediği açık.
Kumpası kurgulayanlar bekledikleri dönüşü alamamış olacaklar ki bir adım daha ileri gidip sahte mektup işini organize ediyorlar.
15 Temmuz’da yaşananlara dair bilgisi, şahitliği yada belgesi olanların önünde bir büyük risk daha var.
Zaman çok hızlı geçiyor.
Şimdiden 7 yıl oldu ve her geçen yıl doğal olarak mağdurların bile ilgisi düşüyor. Bazı mağdurlarda var olan “Erdoğan rejimi değişsin her şey kısa sürede aydınlanır” beklentisine de katılmadığımı not düşmeliyim.
Zamanında kullanılmayan bilginin, belgenin bir anlamı olmaz. Zaten birkaç yıl içinde 15 Temmuz artık sadece tarihçilerin gündeminde kalacak. Kaldı ki bu millet milyonlarca insanı ekran başına diken Sedat Peker ifşaatlarını bile bir iki ayda unuttu.
O yüzden bir şeyleri bilenlerin, belge-bilgi sahibi olanların harekete geçmesi gerekiyor. Gaytan bir el gelip kurtarırsa bilemem ama mağdurlara kendileri dışında kimseden fayda yok, olmayacak.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***