YORUM | SALİH HOŞOĞLU
Birkaç gün önce Mehmet Tahsin Bey bir yazısında 1984 romanında anlatılan bir diktatörlük uygulamasından bahsetti. Romanda anlatılan distopik ülkede muhalif olanlar sadece susturulmuyor ayrıca bütün geçmiş kayıtlardan silinerek tamamen yok ediliyorlardı. 1984 romanı alanında bir kült ve yazar bu romanda adeta diktatörlüğün amentüsünü anlatmış. Kitap “Big Brother is watching” gibi bir çok yeni terimi sosyal bilimlere kazandırmanın yanında diktatörlüğün psikolojisini, hükmedenler ve hükmedilenler açısından da, çok iyi tahlil etmektedir. 1984 romanını sanırım 1988 yılında okudum ve okuyup bitirene kadar içimi afakanlar doldurdu. Roman adeta insanı insanlığından soğutan bir tablo çiziyor. Romanda muhaliflerin yok edilmesinden daha orijinal bir uygulama bence muhaliflerin önce beyin yıkamayla fanatik bir Big Brother destekçisi haline getirilmesi ve sonra yok edilmesiydi. Romanda rejimin temsilcisi sorgucu O’Brien ile muhalifliğe kalkışan ve yakalanan Winston arasındaki uzun diyalog çok çarpıcıdır. Zaman mefhumunu kaybettirecek kadar uzun bir işkence sürecinden sonra O’brien final sahnesinde ortaya çıkmıştır.
“O’Brien, aynı düşüncenin kendi zihninde olabileceğini ima eden bir ifadeyle ona bakıyordu. Konuştuğunda rahat, sohbet havasındaydı.
‘Nerede olduğunu biliyor musun, Winston?’ dedi.
‘Bilmiyorum. Tahmin edebilirim. Aşk Bakanlığında.’
‘Ne kadar süredir burada olduğunuzu biliyor musunuz?’
‘Peki neden insanları buraya getirdiğimizi düşünüyorsun?’
‘Onları itiraf ettirmek için.’
‘Hayır, nedeni bu değil. Tekrar deneyin.’
‘Onları cezalandırmak için.’
‘Hayır!’ diye haykırdı O’Brien. Sesi olağanüstü bir şekilde değişmişti ve yüzü aniden hem sert hem de hareketli bir hal almıştı. ‘HAYIR! Sadece itirafınızı almak için değil, sizi cezalandırmak için değil. Seni neden buraya getirdiğimizi söyleyeyim mi? Seni iyileştirmek için! Seni aklı başında yapmak için! Winston, buraya getirdiğimiz hiç kimsenin ellerimizi tedavi etmeden bırakmayacağını anlıyor musun, Winston? İşlediğin o aptalca suçlarla ilgilenmiyoruz. Parti aleni eylemle ilgilenmiyor: tek umursadığımız düşünce. Düşmanlarımızı sadece yok etmiyoruz, onları değiştiriyoruz. Bununla ne demek istediğimi anlıyor musun?’
O’brien daha sonra uzun uzun muhaliflerini niçin daha önceki baskıcı rejimler gibi yok etmediklerini izah eder. Eğer onları muhalif iken yok ederlerse kahraman olacaklarını ve bir müddet sonra halk tarafından kutsanacaklarını anlatır. Örnek olarak da Engizisyon kurbanlarının, Nazilerin ve Sovyet Komünistlerinin cezalandırdığı muhaliflerin daha sonra kahraman olarak itibarlarının iade edildiğine dikkat çeker ve kendilerinin bu hatayı yapmayacağını söyler.
‘….Biz bu tür hatalar yapmayız. Burada söylenen tüm itiraflar doğrudur. Onları gerçeğe dönüştürüyoruz. Ve her şeyden önce ölülerin bize karşı ayaklanmasına izin vermeyiz. Gelecek nesillerin seni haklı çıkaracağını hayal etmekten vazgeçmelisin, Winston. Gelecek nesil seni asla duymayacak. Tarihin akışından temiz bir şekilde silineceksin, kaldırılacaksınız. Sizi gaza çevireceğiz ve stratosfere dökeceğiz. Senden geriye hiçbir şey kalmayacak, ne bir defterde bir isim, ne de canlı bir beyinde bir hatıra. Geçmişte olduğu gibi gelecekte de yok edileceksin. Asla var olmamış olacaksın.’
O zaman neden bana işkence etmeye zahmet ettin? diye düşündü Winston, bir anlık acıyla. O’Brien, Winston bu düşünceyi yüksek sesle söylemiş gibi adımlarını kontrol etti. Büyük çirkin yüzü, gözleri biraz kısılmış olarak yaklaştı.
‘Seni tamamen yok etmek niyetinde olduğumuza göre, söyleyeceğin ya da yapacağın hiçbir şeyin en ufak bir fark yaratmayacağına göre,’ dedi, ‘öyleyse neden önce seni sorgulama zahmetine girelim ki?’ Düşündüğün buydu, değil mi?‘
Winston, ‘Evet,’ dedi.
O’Brien hafifçe gülümsedi. “Sen modeldeki bir kusursun, Winston. Silinmesi gereken bir lekesin. Az önce size geçmişteki zalimlerden farklı olduğumuzu söylemedim mi? Olumsuz itaatle, hatta en sefil boyun eğmeyle yetinmeyiz. Sonunda bize teslim olduğunuzda, bu kendi özgür iradenizle olmalı. Sapkınları bize direndiği için yok etmeyiz: bize direndiği sürece onu asla yok etmeyiz. Onu dönüştürürüz, içindeki zihni ele geçiririz, onu yeniden şekillendiririz. Ondan tüm kötülüğü ve yanılsamayı yakıyoruz; onu görünüşte değil, gerçekten, kalbi ve ruhuyla yanımıza getiriyoruz. Onu öldürmeden önce kendimizden biri yaparız. Ne kadar gizli ve güçsüz olursa olsun, yanlış bir düşüncenin dünyanın herhangi bir yerinde var olması bizim için kabul edilemez…..”
Nitekim beyin yıkama ameliyesi sonrasında Winston fanatik bir rejim taraftarı olacaktır ve sonrasında da sessizce ortadan kaldırılacaktır.
Türkiye’de yaşanan farklı baskıcı uygulamalarla romandakiler arasında paralellik kuran birçok yazı yazıldı, tahliller yapıldı. Eskiden beri dikkatimi çeken yukarıda uzunca izah edilene benzer bir uygulama Türkiye’de zaman zaman hayata geçirilmeye çalışıldı. Türkiye’de iktidara hükmedenler rejimin tanımladığı değerlere dürüstçe muhalefet edenleri bir şekilde kendi kontrolüne almayı ve onları rejimin doğrularına biat ettirmeyi birincil hedef olarak gördüler. Bu şekilde tanımlanan değerlere (bu bazen Atatürkçülük, bazen Kemalistlik, bazen de yerli ve milli olmak adına Lider’e bağlılık gibi isimlerle tanımlandı) bağlılık bildirimi yapmaları sağlanmaya çalışıldı. Bunu yapanlar zaten sistemin parçası haline getirildi.
Şu anda bize reva görülen baskı ve zulümlerin önemli bir sebebi işte romanda O’brien’in ifade ettiği “Ne kadar gizli ve güçsüz olursa olsun, yanlış bir düşüncenin dünyanın herhangi bir yerinde var olması bizim için kabul edilemez” açıklamasında gizlidir. Ülke içinde ya da dışında, ama Big Brother’dan farklı düşünen birilerinin varlığı, rejim için korkunç bir risk oluşturmaktadır. Rejimle kendini özdeşleştiren veya rejimden nemalanmak isteyen mankurtların dünyanın neresinde olursa olsun her farklı düşünen insana ve fikre ölümüne saldırmasını ve susturmaya çalışmasını bu bakış açısıyla daha kolay anlayabiliriz.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***