“10 binden fazla bebek doğurttum. Hepsi normal doğumdu ve bir tek bebek bile doğum sırasında hayatını kaybetmedi.”
Kathija Bibi, 33 yıllık çalışma hayatının ardından emekli olmaya hazırlanan, kadınlara hayatlarının en zorlu dönüm noktasında eşlik eden bir hemşire.
Hindistan’da bu süre zarfında gebelikte anne ölümü oranları çok yüksek seviyelerden küresel ortalamaya kadar geriledi. Ayrıca kız çocuklarına da artık değer verilmeye başlandı. Az çocuk sahibi olmak tercih edilir hale geldi.
Kathija, 1990 yılında Hindistan’ın güneyinde devlete bağlı bir sağlık ocağında çalışmaya başladığında ilk çocuğuna hamileydi.
“7 aylık hamileydim ve diğer kadınlara yardım ediyordum. Doğumdan 2 ay sonra işimin başına döndüm. Kadınların doğum sırasında ne kadar gergin ve tedirgin olduklarını biliyorum, onları sakinleştirmek ve rahat hissettirmek benim birinci önceliğim.”
Zengin miras
Hindistan’ın güneyindeki Tamil Nadu’da, Villupuram kentindeki bir sağlık ocağında çalışan Kathija ufak tefek, duru ve ışık saçan bir kadın.
Kathija, çalışma hayatında en büyük ilhamı köyde ebelik yapan annesi Zulaika’dan aldığını söylüyor:
“Çocukken şırıngalarla oynardım. Hastane kokusu benim için çok tanıdıktı.”
Annesinin yoksul ve eğitimsiz kadınlara sağlık hizmeti vermesinin ne kadar önemli olduğunu genç yaşta anladığını anlatıyor:
“Ben işe ilk başladığımda sağlık ocağında tek bir doktor, iki hemşire ve yedi de hastabakıcı vardı” diyor ve ekliyor:
“İlk yıllar iş o kadar ağırdı ki kendi çocuklarıma zaman ayıramıyordum. Ama bu sayede çok şey öğrendim.”
Kathija’nın çalıştığı sağlık ocağında sezaryen imkanı bulunmadığı için gebeliklerde herhangi bir komplikasyon olması durumunda anne adaylarının hemen tam teşekküllü bir hastaneye sevk edilmeleri gerekiyor.
Hindistan’da 1990 yılında gebelikte anne ölüm oranı ortalama 100 bin doğumda 556 ölüm civarındaydı.
Aynı yıl her 1000 doğumda 88 bebek hayatını kaybediyordu.
Hükümetin açıkladığı son verilere göre ise bugün gebelikte anne ölüm oranı 100 bin doğumda 97, bebek ölüm oranı ise binde 27 civarında.
Kathija, rakamlardaki bu düşüşün hükümetin sağlık hizmetlerine yatırımını arttırması ve kadınların daha bilinçli olmasına bağlı olduğunu söylüyor.
2000’li yılların başlarında ne kadar yoğun olduğunu şöyle anlatıyor:
“8 Mart 2000 hayatımın en yoğun günüydü. İki kadının doğum sancıları başlamıştı, beni bekliyorlardı. Onların bebeklerini doğurttum. Sonra sağlık ocağına altı kadın daha geldi.
“O gün işten çıkmak üzereyken yeni doğmuş bebeklerin birbiri ardına ağladıklarını duyabiliyordum. Çok güzel bir histi. Sağlık ocağı ana baba günüydü. Herkes çok mutluydu.”
Kathija bugüne dek 100 ikiz ve 6 üçüz çocuk doğurttuğunu söylüyor. 1990’larda sağlık ocağına doğum sancısı içindeki bir kadının geldiğini, kadının ikiz bebekler doğurmak üzere olduğunu düşündüğünü ancak ultrason cihazı olmadığı için bundan emin olamadığını anlatıyor.
“Kadın ilk çocuğu doğurmasından birkaç dakika sonra ikinci çocuğu da doğurdu. Bebekleri yıkamak için odadan çıktım ama anne yine acı içinde bağırmaya başladı.
“Çok gergindi, ne olduğunu bilmiyordum, hazırlıklı da değildim. Kadını o şartlarda hastaneye sevk etmek de imkânsızdı.”
Kathija, kadını sakinleştirmek için karnına masaj yaptığını, bir süre sonra da üçüncü bebeğin doğduğunu anlatıyor.
Yerel kayıtlar, Kathija’nın 10 binden fazla bebek doğurttuğunu ve yetkililer tarafından ödüllendirildiğini doğruluyor.
Acı ve kayıp
Kathija şimdi maddi durumu iyi olan kadınların doğum yapmak için özel hastanelere gittiğini, sezaryenin giderek daha çok tercih edildiğini söylüyor:
“Annem çok sayıda kadının doğum sırasında hayatını kaybettiğini gördü. Sezaryen çok hayat kurtardı.
“Ben işe ilk başladığım yıllarda kadınlar ameliyattan korkuyorlardı. Şimdi ise çoğu normal doğumdan korkuyor ve sezaryeni tercih ediyor.”
Kathija, gelininin normal doğum yapmasını umduğunu ancak hastaneye kaldırılması gerektiğini anlatıyor:
“Doğumu ben yapıyor olsaydım sezaryene gerek kalmayabilirdi. Ama doktorları ya da sağlık görevlilerini suçlamıyorum.
“Sadece birçok durumda sezaryene gerek olmadığını, anne adayı yeterince desteklenirse normal doğumun mümkün olacağını düşünüyorum.”
Kathija, toplumda doğuma ve kız çocuklarına bakışın da yıllar içinde büyük değişim geçirdiğini söylüyor:
“Eskiden bazı babalar kız çocuğu doğurdu diye eşlerini görmeye bile gelmezdi. Bazı anneler ikinci ya da üçüncü kez kız doğurdum diye saatlerce ağlardı.”
Hindistan’da 1990’larda cinsiyete bağlı kürtajlar ve bebek ölümleri o denli yüksekti ki hükümet doktorların bebeklerin cinsiyetini açıklamasını yasaklamıştı.
Kathija, “Ama şimdi durum değişti” diyor.
Eşi 7 yıl önce hayatını kaybetmiş. Kızı bilişim mühendisi, oğlu ise Dubai’de makine mühendisi olarak çalışıyor.
Ay sonunda 60 yaşını doldurmasının ardından emekliye ayrıldığında kendisini neyin beklediğini bilmiyor.
Neyi özleyeceğinden ise emin:
“Yeni doğan bir bebeğin ilk çığlığını duymanın zevkini hep dört gözle beklerdim. Çok sancılı bir doğum yaşamış bir kadın bile o an her şeyi unutur, bebeğinin ağladığını duyunca gülümsemeye başlar. O anları görmek benim için müthiş bir deneyimdi. Bütün bu yıllar boyunca çok duygusal anlar yaşadım. Bu, harika bir yolculuktu.”
KAYNAK: BBC TÜRKÇE
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***