Türkiye’de hükümet ve devlet görevlilerinin karıştığı işkence suçları ile bu konuda alınması gereken tedbirler İngiltere Parlamentosu’nda düzenlenen bir panelde masaya yatırıldı.
Ünlü avukatlarla aktivistlerin sunum yaptığı ‘Türkiye’deki İnsan Hakları İhlallerine Yönelik Çok Taraflı Yaptırımların Caydırıcılık Potansiyeli’ başlıklı toplantıda, işkence suçuna karışan görevlilere yaptırım uygulanması için İngiltere hükümetine daha fazla baskı uygulanması ve bu konuda başka ülkelerin de devreye girmesi gerektiği vurgulandı. Ayrıca 2 yıl önce İngiliz avukatların Magnitsky Yasası dahilinde Birleşik Krallık hükümetine sunduğu ‘yaptırım talebi’ hakkındaki gelişmeler değerlendirildi.
Soldan sağa: Sarah Teich, Michael Polak, Kevin Dent QC, Beatrice Travis (London Advocacy, Moderatör) Natalia Kubesch
İngiliz avukatlar Kevin Dent QC ve Michael Polak, 2021 yılında Birleşik Krallık’ın Magnitsky Yasası (Küresel İnsan Hakları Yaptırımları Kuralları kapsamında Yaptırımlar ve Kara Para ile Mücadele Kanunu-2018) uyarınca İngiltere Dışişleri Bakanlığı’na müracaat etmiş ve Türkiye’de 3 farklı işkence olayının sorumluları hakkında yaptırım kararı alınmasını istemişti. Kanadalı avukat Sarah Teich de insan kaçırmalardan ve işkencelerden sorumlu tutulan 12 Türk devlet görevlisinin yaptırım listesine alınması için Kanada Hükümeti’ne başvurmuştu.
Ev sahipliğini Lordlar Kamarası üyesi, hukukçu Barones Kennedy yaptı
Birleşik Krallık Lordlar Kamarası’nın İşçi Partili üyesi, hukukçu Barones Helena Kennedy’nin ev sahipliğinde pazartesi günü gerçekleşen paneli Brüksel merkezli The Arrested Lawyers Initative ile İngiltere’de faaliyet gösteren Human Rights Solidarity isimli insan hakları dernekleri organize etti. İngiltere Parlamentosu’nun G Bloğu’ndaki toplantıda insan hakları alanında uluslararası çalışmalar yapan avukatlar Kevin Dent QC, Michael Polak ve Sarah Teich ile ‘işkence, tazminat’ konularına odaklanan Redress isimli dernekten Natalia Kubesch konuşmacı olarak katıldı. Panele siyasetçi, avukat ve insan hakları aktivistlerinin aralarında olduğu yaklaşık 30 davetli katıldı.
Panelin açılış konuşmasını yapan ev sahibi Barones Kennedy, Türkiye’nin defalarca Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) önüne çıkarıldığını ve her defasında hukuka aykırı eylem ve kararların tespit edildiğini hatırlattı. Avrupa Konseyi’nin şu anda Türkiye’ye karşı harekete geçme ihtimallerini değerlendirdiğini kaydetti.
Panelistler, Türkiye’deki ‘işkence ve cezasızlık’ sorunuyla ilgili yaptıkları çalışmaları sundular ve kamuoyunu Türkiye’deki mevcut siyasi durum ve Birleşik Krallık yaptırımlarının yararı konusunda bilinçlenmeye teşvik ettiler.
‘İkili ilişkiler yasanın hayata geçmesini engelliyor’
İngiltere-Türkiye arasındaki güvenlik ve diplomatik ilişkilerin yakınlığına dikkat çeken avukatlar, bunun yaptırımların hayata geçirilmesini zorlaştırdığına işaret etti. Birleşik Krallık hükümetinin gelecekteki ilişkileri tehlikeye atabileceği endişesiyle Türk yetkililere yönelik insan hakları yaptırımlarını uygulamada motivasyon kaybı yaşadığına dikkat çektiler. İngiltere’nin bugüne kadarki tercihinin, Türkiye’deki insan hakları ihlalleriyle ilgili endişeleri bakanlar düzeyindeki ikili toplantılarda geçici olarak dile getirmekten ibaret olduğunu vurguladılar.
Türkiye örneğinin, yerleşik demokrasilere bile ne denli zarar verebileceği anlatılırken, “Ortaya çıkan suiistimallere karşı koymamaları ve müttefiklerinin onlardan hesap sormaması durumunda otoriterliğe ve istikrarsızlığa kayma riskiyle karşı karşıya olduğunu gösteriyor.” denildi.
Türkiye’deki işkence sorumlularıyla ilgili yapılan ‘Magnitsky Yaptırımları’ başvurusuna imzası bulunan Michael Polak, İngiltere Dışişleri Bakanlığı’na 500 sayfa uzunluğunda iyi çalışılmış bir delil dosyası sunduklarını hatırlattı. Başvurunun üzerinden iki yıl geçmesine rağmen henüz bir adım atılmadığını belirten Polak, “Fakat iki ayda bir bakanlığa e-posta gönderiyorum ve ‘Okudunuz mu?’ diye soruyorum. Birden fazla ülke söz konusu olduğunda yaptırımlar daha iyi çalışır.” dedi.
İngiltere’nin Türkiye ile yakın ilişkilerinden dolayı yaptırım konusunda çekinceli davrandığı iddialarına atıf yapan avukat Kevin Dent QC şu değerlendirmede bulundu: “Türkiye’nin insan hakları sicilini eleştiren insanlarla konuştuğumda, Türkiye vatandaşlarına yönelik yaptırımların çok karmaşık olduğunu söylüyorlar. Dost bir ülkeye yaptırım uygulanamayacağına dair bu duygunun üstesinden gelinmesi gerekiyor.”
Redress’ten Natalia Kubesch de aynı konuya dikkat çektiği konuşmasında dost ülke vatandaşlarının yaptırımlardan kaçınmasını ‘ikiyüzlülük’ olarak değerlendirdi ve “Bu bazı hayatların diğerlerinden daha önemli olduğu mesajını veriyor.” dedi.
Kanadalı avukat Sarah Tech ise yaptırım konusunda ülkelerin ortak hareket etmesi gerektiğini kaydederek, “Birleşik Krallık’tan öğrenebileceğimiz şeyler var ve onların da Kanada’dan öğrenebileceği şeyler var. Çok taraflı öğrenme, çok taraflı yaptırımlar kadar iyidir.” diye konuştu.
600 binden fazla kişi terör suçlamasıyla gözaltına alındı
Resmi rakamlara göre, Türkiye’de 2016 yılındaki darbe girişi sondasında 600 binden fazla kişi aşırı geniş ve yoruma açık terör suçlamalarıyla polis tarafından gözaltına alındı, bunlardan 100.000’den fazlası tutuklandı. 2016’dan 2021 yılına kadar 310 biden fazla kişi silahlı terör örgütü üyeliğinden hüküm giydi. Aynı tarihler aralığında 1.600’den fazla avukat gözaltına alındı ve 551 avukat, çoğu ‘terör örgütlerine üyelik’ olmak üzere terörle ilgili suçlamalardan 3 bin 356 yıl hapis cezasına çarptırıldı.
The Arrested Lawyers Initative, Eylül 2020’de, devam eden hak ihlalleri ve avukat, aktivist, gazeteci ve akademisyenlerin uydurma suçlamalarla tutuklanmasına cevap olarak Türkiye İnsan Hakları Hesap Verebilirlik Projesi’ni başlattı. Avukatlar Kevin Dent QC, Michael Polak ve Sarah Teich, bu projenin devamı niteliğinde olan hükümetler nezdinde yaptırım başvurularını yaptı.
hhitlere ödenen toplam 22,5 milyar TL ise yılın başında ayrılan bütçenin yüzde 81’ini oluşturdu.
Sağlık Bakanlığı’nın mali tablolarına mercek tutan CHP’li Murat Emir, “Dövizdeki artışla birlikte yılsonuna kadar bir bu kadar daha, belki de çok daha fazlası şehir hastaneleri aracılığıyla iktidar yandaşı müteahhitlerin cebine aktarılmaya devam edecek. Yap-İşlet-Devret modeliyle inşa ettirilen ve 25 yıllığına, üstelik döviz kuru üzerinden yapılan anlaşmalarla kamunun üzerinde büyük bir yük haline gelen şehir hastaneleri ile ilgili harcanan kalemler daha önce bütçede açık bir şekilde yazılıyordu. Ancak şimdi Sağlık Bakanlığı’nın mali tablolarında hizmet alımları ve gayrimenkul sermaye üretim giderleri altında gizlenmeye çalışıyor. Bütçe kalemi şehir hastanelerinin kullanım bedeline harcanınca koruyucu hekimlik, bağımlılıkla mücadele, halk sağlığı gibi kalemlere de ayıracak bütçe kalmıyor. Diğer yandan şehir hastaneleri dışındaki yatırımlarda da ciddi sorunlar yaşanıyor. Kamu hastanelerinin ihaleleri birer birer erteleniyor.” dedi.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***