YORUM | ENGİN TENEKECİ
İngiliz sosyoloji profesörü Gerard Delanty, Sosyolojinin temellerine değindiği Sosyoloji (Sociology) isimli makalesinin birkaç yerinde, “artan disiplinlerarasılık çağı” tespitinde bulunur. Delanty, konuya dair ilgili Amerikalı sosyal filozof Steve Fuller’in bazı düşüncelerinden misaller verir. Fuller’in, Sosyolojinin diğer bilimlerle olan ilişkisinin, yaşamın büyük bir kısmını açıklayabilen biyolojiyi de içermesi gerektiğini söylediğini aktarır. Ona göre Sosyoloji, sosyal dünyayı açıklamak için Biyolojinin bazı iddialarıyla ilgilenmeli ve farklı açıklamalar sunmalıdır.*
Delanty’nin, Batının ilmi terakkisi adına ortaya koyduğu “disiplinlerarasılık çağı”na dair bu düşüncelerinin, aynı zamanda İslami ilim hayatı için geçersiz olduğu iddia edilemez. Küçük bir dairede bir model olarak gösterilen bu realitenin, daha büyük dairelere de göz kırptığı söylenebilir. Farklı bir ifadeyle, iki ilim dalı için geçerli olan bu kaidenin, diğer bilimleri de ihtiva ettiği belirtilebilir.
İslam dünyasında da, farklı disiplinlerin hatta doktrinlerin birbirleriyle olan bu kaçınılmaz ilişkileri hakkında benzer tespitlerde bulunan isimler olmuştur. Fethullah Gülen Hocaefendi, İrşad Ekseni isimli kitabında, bugünkü ilim taliplerinin, Hizmet ehlinin dikkatini tam da bu noktaya çeker: “Günümüzün mürşit ve mübelliğleri ansiklopedik dahi olsa, asrımızın ilim ve tekniğini takip etmek zorundadırlar.” Hocaefendi, ilerleyen satırlarda meselenin getireceği olumsuz neticelere işaret eder ve aksi takdirde yapılacak irşâdın, umumî ve herkesi içine alan bir irşâd olmaktan çıkıp, hususî bir konuşma olacağına dikkat çeker.
Yaşatma İdeali (Kırık Testi 11) eserinde ise verdiği bir misalle, konuyu daha spesifik bir alana çeker ve dini ilimlerle iştigal eden bir insanın tefsir, hadis, fıkıh, kelam, usûl-i fıkıh gibi ulum-u İslâmiyeyi temel yönleriyle bilmesi ve bildiklerini muhatabına çok rahat ifade edebilmesi gerektiğini ifade eder. Ona göre bu tür insanlar, en azından ansiklopedik seviyede bir malumata sahip olmalı. Bir tefsirci, hadisçi vs. örneğin “şefkat” gibi nebevi bir beyan ya da ayette geçen bir kavramın şerhini yaparken neden klasik ve modern psikolojinin konuyla ilgili tespitlerine başvurmasın?
Elbette “disiplinlerarasılık” kuralı, aynı zamanda yüksek, külli, derin ilmi hakikatleri içeren eserler için de geçerlidir. Ancak buna engel bazı sebeplerden de bahsetmek mümkün. Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri, Mektubat isimli eserinde, Risale-i Nur Külliyatı’nın şerhi adına içene düşülmesi olası manilere değindiği yerde bazı ikazlarda bulunur. Üstad, Kur’an’ın ders dairesi içinde olanların allâme ve müçtehid dahi olsa, vazifelerinin Sözler’in (Risale-i Nur’un) şerhleri ve izahları veya tanzimleri olduğunu söyler. Bunun sebebiniyse şöyle izah eder: “Çünkü çok emarelerle anlamışız ki: Bu ulûm‑u imaniyedeki fetva vazifesiyle tavzif edilmişiz. Eğer biri, dairemiz içinde nefsin enaniyet-i ilmiyeden aldığı bir his ile şerh ve izah haricinde bir şey yazsa; soğuk bir muaraza veya nâkıs bir taklitçilik hükmüne geçer.’’ Fark edildiği üzere Bediüzzaman Hazretleri, özetle yukarıda üç hayati şeye dikkat çeker: (a) İlmi enaniyet, (b) soğuk bir çekişme veya kavga ve (c) eksik, noksan bir taklitçilik.
Ancak Üstadın “taklitçilik’’ şeklindeki fikrini genellememekte fayda var. İlim yolcusu, kendisi için rol model gördüğü önemli şahsiyetleri örnek alıp, taklit edebilir. Hatta analitik psikolojide taklit duygusu, bir gencin karakter gelişimi adına önemli bir rol oynar. Jung, Analitik Psikoloji Sözlüğü’nde, taklidin, gencin kişiliğinin gelişmesi için vazgeçilmez bir yardımcı fonksiyona sahip olduğunu hatırlatır. Ancak farklı disiplinlerle ele alınması gereken, yüksek ilmi hakikatleri içeren eserlerin taklidi bir yere kadardır. Zira bu tür bihemta koleksiyonların günümüz ilmi gelişmeleri ışığı altında yeniden ele alınma ihtiyacı vardır.
Bununla birlikte, “eksik, noksan bir taklitçilik” tespitiyle; ilim, araştırma aşkından uzak, hazırcı bir psikolojinin resmedildiği söylenebilir. Bilindiği gibi Üstad ve ona kadar gelmiş İmam Gazzâlî, İmam Rabbani gibi emsali zatlar eserlerini büyük çileler, esaretler, çeşitli zulümler kısacası tahammülü zor şartlar altında telif etmişlerdir. Bu telifler esnasında başta Furkan-ı Kerim ve nebevi hakikatlerden, zamanın ilmi keşiflerinden, dünya kadar farklı ilmi eserlerden istifade edilerek gelecek nesillere fiili bir misal olmuşlardır.
‘Hazreti Pîr’in bıraktığı uçlar’
Hocaefendi, Buhranlı Günler ve Ümit Atlasımız isimli eserinde, bir anlamda Nur Külliyatının “şerh ve izahlarını’’, “Hazreti Pîr’in bıraktığı uçlar’’ olarak niteleler. Bilhassa ilim ufku itibarıyla engin, ilâhiyat sahasında uzmanlaşmış olan alimlerin, mukayeseli okuma şekliyle o eserleri ele almaları gerektiğini hatırlatır. Yine bu eserlerin, İmam Mâturîdî, İmam Gazzâlî, İzz İbn Abdüsselâm, İbn Sina ve Fahreddin Râzî gibi allâmelerin eserleriyle birlikte mütalâa edilerek, vicdanlarda onlara karşı yeni bir heyecan uyarabileceklerini belirtir.
Ayrıca bu tür isimlerin, bununla da yetinmeyerek bu seçkin, nevi şahsına has eserleri yeni bir okuma şekliyle tahlile tâbi tutup, Hazreti Pîr’in bıraktığı uçlardan hareketle geleceğin ilim düşüncesini inşa edecek, fıkıh metodolojisini ortaya koyacak, fıkıh, hadis ve tefsir gibi ilimlere ait çalışmalar yapabilecek âlimler yetiştirebileceklerini söyler. Hocaefendi, kendisiyle yapılan bazı röportajda bu meseleye Risale-i Nur’un bazı pasajlarına atıf yaparak açıklık getirir. Ona göre, Üstad Hazretlerinin Yirmi Beşinci Söz’de sadece ayetlerle işaret edip geçtiği şeyler, biraz daha açılarak neşredilmesi fütuhat olabilecek mahiyette.*
Öte yandan Hocaefendinin Pırlantasında da tıpkı Nurlarda olduğu gibi bir çok açık uçlara rastlamak mümkün. Kur’an’ın Altın İklimi’nde, Hz. Meryem’in doğumu esnasında yaşanan olayları günümüz ilmi gelişmeler altında yorumlar. Meryem suresinin 24-25. ayetlerinde nazara verilen su arkının vücuda getirilmesini, Hz. Meryem’in istifade ettiği taze, olgun hurmanın hikmetlerine tıp ve psikoloji disiplinleri ile açıklık getirir. Hurma ve suyun (sesiyle, havasıyla, yenilip içilmesiyle) doğum esnasındaki kadınlara fiziki ve psikolojik yani moral değerler açısından faydalı olacağının altını çizer. Arkın yaratılmasını ise modern tıbbın “suda doğum” gibi projelerine bağlar.
Kur’ân’dan İdrake Yansıyanlar’daysa, Bakara sûresinin 73. ayetinde bahsedilen mucizeyi yine günümüz bilimsel gelişmelerle tahlil eder. Surede yer alan, “Haydi şimdi (öldürülen) adama (kesilen ineğin) bir parçasıyla vurun.’ dedik. İşte Allah böyle (akla hayale gelmeyen yollarla) ölüleri diriltir.” cümlesinde meknuz bazı işari manaları, yine bazı disiplinlerin araştırma sahasına havale ederek deşifre eder: “…Kendisiyle vurulan et parçası ise, işin sadece esbap yanıdır. Bu hususun bize bakan yönü ise; bugünkü modern tıp veya biyoloji ilimlerinin konusu. İnsan vefat ettikten sonra belli bir müddet beyin hücrelerinin canlı kalması.. otopsilerle elde edilen tespitlere benzer bir tespitin yapılması.. bunlar bizi ve konumuzu aşkın şeyler… İhtimal o müddet içinde, ölüye mualecede bulunulabilirse, belki de şuur altındaki birtakım bilgiler ortaya çıkarılabilir. Meseleye sadece mucizevî yönüyle bakılabileceği gibi, geliştirilmiş daha yüksek teknoloji ve ileri bir genetik bilimiyle, mucizelerle son sınırı belirlenen bir yüce hedefe sırlı bir yönlendirme söz konusu olabilir.”
Bilim dallarının gelişmesiyle parelel olarak farklı disiplinlerin iç içe girdiği günümüz ve gelecek dünyasında birçok problemler yeni çözümler bekliyor. Vahyi ve nebevi hakikatlerden nebean bu eşsiz eserlerde bırakılan açık uçların; ilim, araştırma aşkıyla muttasıf, taklitçilikten uzak fertlerin oluşturacağı heyetlerle tespiti, birçok sorunların çözüm adına çare olacaktır.
Yazımızı Muallim Nâci’nin şu manidar sözüyle noktalayalım:
Ma’lûmu ne lâzım etmek i’lâm.
* Daha detaylı bilgi için bakınız:
Delanty, G. (2016). Sociology. In The Blackwell Encyclopedia of Sociology, G. Ritzer (Ed.).
https://doi-org.ezproxy.uio.no/10.1002/9781405165518.wbeoss206.pub2
https://fgulen.com/tr/basindan-tr/fethullah-gulenle-gazete-roportajlari
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***