Artı Gerçek – Spectrum House’un genel direktörü Azad Barış, 14-28 Mayıs seçimlerinin sonuçları, nasıl bir sosyal, siyasal manzara ortaya çıktığı, Kürtlerin mülteciler meselesine bakışı, Z kuşağına dair araştırma ve gözlemlerini aktardı.
14 Mayıs’ta YSP’nin Diyarbakır 10. sıra adayı, Êzidi toplumunun temsilcilerinden Azad Barış, birartibir.org’da yer alan söyleşisinde, “Araştırmalarınızda Kürtler arasında göçmenlere ilişkin tutum nasıl görünüyor?” sorusuna şu yanıtı verdi:
2022’deki Kürt Z Kuşağı’nın Sığınmacı ve Göçmenlere Yönelik Algı ve Tutumları başlıklı araştırmamızı dünyadaki göçmen karşıtlığının Türkiye bağlamındaki değişim evrelerini ortaya koymak açısından da yapmıştık. Son dönemde, dünyadaki aşırı sağcılık ve mülteci karşıtlığı Türkiye’deki neo-Nazi özentili neo-Türki oluşumları da ortaya çıkardı. Araştırmalarımızda, HDP başta olmak üzere, Kürt hareketinin sığınmacı ve mültecilerle ilgili etkili bir politika ortaya koyamaması, Kürt toplumunu da sığınmacı meselesinde bu neo-Türki, göçmen karşıtı, sığınmacı ve yabancı düşmanı, pogrom-perest hareketlerin manipülasyonlarına açık hale getirdiğini fark ettik.
Elbette Kürtlerin sığınmacılar meselesine yaklaşımının arka planını oluşturan birçok faktör var. Devletin mülteci meselesini Kürtlere karşı demografik bir silah olarak kullanmaya çalışması bu tutumu besleyen bir faktör olarak ön plana çıkıyor örneğin. Özellikle 1960’lardan itibaren Suriye’den başlayan, daha sonra Irak’ın hayata geçirdiği “Arap Kemeri” var. Şimdi de Türkiye bir “Arap Kemeri” oluşturmaya çalışıyor. Bakur ile Rojava arasında tampon bir bölge yaratmak, Kürtlerin coğrafik temasını, tarihsel ve yapay sınırlara rağmen devam eden etkileşim ve iletişimini kesecek demografik müdahalelerde bulunuyor.
Demografik mühendislik üzerinden Kürdistan’ı boşaltma ve oradaki Kürt gücünü minimalize etme gayesi söz konusu. Dolayısıyla, Kürtlerde oluşmuş olan ulusal kimlik ve kendi anavatanıyla ilişki kurma hali buna karşı bir savunma refleksi geliştiriyor.
Yaptığımız araştırmalarda Türkiye’deki mülteci karşıtlığı yüzde 87 civarında. Araştırmamızda mültecilerin ülkelerine geri gönderilmesi meselesini sorduğumuzda, Türklerin yüzde 87’si “gitsinler” diyordu. Kürtlerde bu oran yüzde 36. “Bir mülteciyle yaşamak istemiyorum” diyenlerin oranıysa yüzde 20’nin altında. Türkiye genelinde bu oran yüzde 60’ın üzerinde. Ama bu bir ölçü değil, çünkü bir Kürt olarak düşündüğümde bunun yüzde 5 olması bile tehlikeli.
Evrensel düşünen, dünyayla o anlamda mesafeyi kapatmış siyasi bir gelenekten gelen, politikleşmiş bir halktan söz ediyoruz. Mülteci karşıtlığı konusunda dünya ortalamasının altında olsa da bu oran bile dikkate değer bir şey. Gelişim dünyayla paralel gidiyor ve bu korkutucu bir şey.
Bunun üzerine eğilmek lâzım. Bu konuda seküler ve evrensel değerleri koruma yönünde bir siyaset yürütmek yerelin üzerine düşen bir görev. Ama yerel yok. Yerele devletin müdahalesi var, kayyumlar atanmış. Örneğin Van’da, yerel güçlü olsaydı, orada özellikle Afgan göçmenlere karşı kendini hissettiren ırkçı tutumlar olmayacaktı. Bu yüzden Yerel Yönetimlere Özerklik Şartı’nın yerine getirilmesi koşulu bu seçimde öne çıkmalıydı. Yine demokrasi mücadelesi, temel hakların tescili başat başlıklar olmalıydı.
Neticede, mülteciler bir kısım Kürt için de nefret objesine dönüştü. Mevcut iktidarın alaşağı edilmesi için bu kadar zenofobia, mülteci karşıtlığı yapan bir kampanyaya oy vermek zorunda kalındı. Temel ilkelerle bir çelişme durumu söz konusu oldu. Bu da Kürtlerin rıza göstereceği bir strateji değildi.
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***