YORUM | Dr. YÜKSEL NİZAMOĞLU
Cumhuriyet döneminin ilk askeri darbesi olan 27 Mayıs Darbesi’yle ilgili en önemli tartışma konularından birisi Samet Kuşçu’nun ihbarına rağmen Bayar ve Menderes’in gereken tedbirleri almamaları hatta yargılamalar sonunda Kuşçu’nun hapse mahkûm olmasıdır.
Sürecin diğer önemli noktasını da dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Cemal Gürsel’in Etem Menderes’e hitaben kaleme aldığı mektuba rağmen hükümetin darbeyi önleyememesi oluşturmuştur.
CUNTALAR… CUNTACILAR
Demokrat Parti, 14 Mayıs 1950’de büyük bir halk desteğiyle seçimleri kazanarak yirmi yedi yıllık Tek Parti iktidarına son verdi. Bu zafer aslında sadece iktidar partisine karşı değil aynı zamanda sivil ve askerî bürokrasiye karşı elde edilmişti.
Bu durum DP’nin kısa bir süre sonra bazı tedbirler almasına neden oldu. Ordunun içinde Tek Parti devrinin sona ermesini kabullenmek istemeyen bir grup subay, hükümete karşı bir darbe hazırlığı içine girmişlerdi. Bunu haber alan Menderes Hükümeti, Fevzi Çakmak’tan sonra Genelkurmay Başkanlığı görevine getirilen Abdurrahman Nafiz Gürman’ı ve on beş generali emekliliğe sevk etti.
DP’nin Gürman’ı 6 Haziran 1950’de görevden alarak önce Yüksek Askerî Şûra üyesi yapması, bir ay sonra da yüz elli albayla birlikte emekli etmesi, darbe endişelerinin somut bir kanıtıdır.
DP böylece ilk darbe oluşumunu yok etse de ordu içinde cuntacıların devam ettiği anlaşılmaktadır. Askerin içinde kendisini “devletin sahibi” olarak gören grup ya da gruplar, darbe teşebbüsü için örgütlenmeye başlamışlardır.
1954 yılında ise Tuzla Uçaksavar Okulu’nda Yüzbaşı Dündar Seyhan ve Yüzbaşı Orhan Kabibay’ın öncülük ettikleri bir cunta oluşmuş ve bir yıl içinde Harp Akademisi’nden Binbaşı Faruk Güventürk’ün de aralarında bulunduğu bazı kişiler cuntaya dahil olmuştu. Bu grup, 27 Mayıs’ı gerçekleştiren Milli Birlik Komitesi’nin temelini oluşturmuştur.
Cuntacılar kendilerine “Atatürkçüler Cemiyeti” adını veriyordu. 1956’da da Ankara’da Talat Aydemir ve Sezai Okan tarafından bir cunta oluşturuldu ve Dündar Seyhan vasıtasıyla İstanbul’la bağlantı kuruldu. 1957 yılında da Aydemir grubu ile Atatürkçüler Cemiyeti, Güventürk başkanlığında birleştiler.
Darbecilerin harekete geçmeyi düşündükleri dönem ise 1957 yılı oldu. Bu dönemde Türkiye büyük bir ekonomik darboğaza girmiş, DP iktidarı ABD’nin desteğini kaybetme noktasına gelmişti. Cuntacılar artık darbe için geri sayıma başlamışlardı.
SAMET KUŞÇU
İşte bu örgütlenmelerde Samet Kuşçu’nun ihbarı bir anda bütün gözleri orduya çevirdi. DP, baştan itibaren orduyla iyi geçinme politikası izlemiş; ilk DP Hükümetinde seçimler öncesinde ordudan istifa eden Fahri Belen Bayındırlık Bakanlığı’na, emekli Albay Seyfi Kurtbek de Millî Savunma Bakanlığı’na getirilmişti.
Hatta Kurtbek, orduyu gençleştirme projesine girişmiş ancak askerlerin tepkisi üzerine Menderes, onu feda ederek bakanlıktan almıştı. DP daha sonra da Genelkurmay Başkanları İsmail Hakkı Tunaboylu ve Nuri Yamut’u milletvekili yapmıştı.
1919 yılında Antakya’da doğan Kuşçu, Kuleli Askerî Lisesi’ni birincilikle bitirmiş, 1949’da da Harp Akademisi’nden kurmay binbaşı olarak mezun olmuştu. Sonrasında Genelkurmay İstihbarat Başkanlığı ve NATO Karargâhı’nda İstihbarat Dairesi Şube Müdürlüğü yapmıştı.
Türkiye’ye döndükten sonra İstanbul’da Millî Savunma Bakanlığı Temsil Bürosu Başkanlığı yaparken cunta kendisiyle bağlantı kurmuştur. Gerek çalışkanlığı gerekse yabancı dil bilgisi nedeniyle sivrilen Kuşçu, cunta yapılanmaları içine girmeye çalışmıştır. Ancak cuntacıların kendisine güvenmedikleri ve şüpheyle yaklaştıkları görülmektedir.
Hatta cuntacıların önemli isimlerinden Sadi Koçaş’ın Kuşçu ile görüşülmemesini istediği görülmektedir. Bu sırada darbeciler 1957 seçimleri sonrasında ülke yönetimine el koymayı planlanmışlardı. Plana göre seçimlerden iki gün sonra Hipodrom’daki 29 Ekim törenlerinde darbe başlatılacak ve Hükümet ve DP önde gelenleri tutuklanacaktı.
Cuntacılar darbe için CHP lideri İnönü ile görüşmüşler ancak İnönü, zaten seçimleri CHP’nin kazanacağını söyleyerek teşebbüse onay vermemiştir. Bunun üzerine DP’li Milli Savunma Bakanı Şemi Ergin’le görüşülerek liderlik teklif edilmişse de Ergin teklifi kabul etmemiştir. Ancak Ergin, bu görüşmeyi yapan darbecileri ihbar etmemiştir. Ergin’in bu tavrı tam bir muamma olarak kalmıştır.
Ergin’le yapılan görüşmeden bir gün sonra ise bu kez Samet Kuşçu, dokuz subayın ismini vererek darbecileri ihbar etmiştir. Tarihimize “Dokuz Subay Olayı” adıyla geçen bu gelişme üzerine gözaltı ve tutuklama süreçleri başlamıştır.
Kuşçu’nun cuntacıları ihbar etme nedeni bilinmemektedir. Bir görüşe göre DP’ye yakın görünerek şahsi çıkar sağlamak ya da o sırada orduda olduğu söylenen “Menderes’e Yakın Subaylar” adlı yapılanma tarafından tuzağa düşürülme endişesiyle ihbarcı olmuştur. Ancak unutulmaması gereken nokta, Kuşçu’nun bir istihbarat subayı olduğu hususudur.
Kuşçu’nun 20 Aralık 1957’de ilk önce DP milletvekili Mithat Perin’le görüşmeye çalıştığı belirtilmektedir. Perin’in en belirgin özelliği bir “Özel Harp Dairesi organizasyonu” olan 6-7 Eylül Olayları sırasındaki rolüdür. Perin, bu olayların fitilini ateşleyen İstanbul Ekspres gazetesinin sahibiydi.
Perin 1960’ta yazdığı bir mektupta; günümüzdeki MİT’in o zamanki adı olan MAH’a çalıştığını belirterek kurum için yaptığı hizmetlerden dolayı yardım isteyecektir. İstihbaratçı Kuşçu’nun bundan dolayı Perin’le görüşmesi normal gözükmektedir.
Kuşçu ardından emekli eski İstanbul Merkez Komutanı Tümgeneral Kazım Demirkan’la görüşerek bazı subayların gizli bir örgüt kurarak hükümeti devirmeye çalıştıklarını söylemiştir. Ertesi gün de Perin’e ulaşarak ihbarı tekrarlamıştır. Kuşçu’nun asıl amacı başbakanla bizzat görüşmek olsa da bunu bir türlü başaramamıştır.
Perin, Menderes’e ulaşamayınca Başbakan’ın özel kaleminin yönlendirmesi sonucu 23 Aralık’ta dönemin İçişleri Bakanı Namık Gedik’le görüşmüş ve durumu anlatmıştır. Bunun üzerine vilayette bir durum değerlendirilmesi yapılmışsa da somut deliller olmadığından Kuşçu’nun cuntacı İlhami Barut’la bir araya gelmesi ve konuşmaları teybe kaydetmesi istenmiştir.
Kuşçu bu görüşmeyi yapmış fakat Barut, sorulara somut cevaplar vermediğinden ses kaydı işleminden bir sonuç alınamamıştır. Bu sırada Kuşçu, tuzağa düşürüldüğünden endişeye kapılarak Amerikan Konsolosluğuna sığındı. Ayrıca ortada somut bilgiler olmasa da bir soruşturma süreci başlatıldı. Soruşturmayı ordu adına bir general, emniyet adına da 1. Şube Müdürü yürütüyordu.
Kuşçu sorgusunda; hükümeti devirmek amacıyla kurulan örgüte bilinçli olarak sızdığını, askerî darbe gerçekleşmezse bakanlara suikast planlandığını, cuntacılardan birisinin Ankara’ya gitmesi üzerine de şüphelenerek ihbarda bulunduğunu anlattı ve “Makarios” lakaplı Faruk Güventürk başta olmak üzere dokuz cuntacının isimlerini verdi.
İKİ MENDERES
Kuşçu’nun aslında iki ayrı cuntayı ihbar ettiği anlaşılmaktadır. 25 Aralık’tan itibaren tutuklamalar başlamışsa da cuntacılar suçlamaları kabul etmediler. Bu sırada dönemin Milli Savunma Bakanı’na da bir ihbar mektubu gönderildi. Mektupta cuntanın dokuz kişiden ibaret olmadığı belirtiliyor ve yeni isimler veriliyordu.
Sorgulamalar aylarca devam etse de tutuklu cuntacılar hiçbir itirafta bulunmadı ve Cemal Tural başkanlığındaki askeri mahkeme, sekiz muvazzaf ve bir emekli subayı beraat ettirdi. İhbarı yapan Samet Kuşçu ise “orduyu isyana teşvik” suçundan iki yıl hapse mahkûm edildi.
Darbe iddialarına Bayar ve Menderes’in farklı tepkiler verdiği görülmektedir. Bayar cunta iddialarına karşı hükümetin mutlaka bir şeyler yapmasını isterken Menderes, konuyu önemsememiş ve hadiseyi kapatma yanlısı olmuştur.
Bunda darbecilerin yanında yer alan Şemi Ergin’in darbeye ihtimal vermediğini söyleyerek başbakanı yanıltması da etkili olmuştur. Menderes orduyu daha fazla rahatsız etmemek ve gerginliği artırmak istememiş fakat bu tavrıyla darbecilerin faaliyetinin genişlemesinin önünü açmıştır.
Darbeye giden sürecin diğer dönüm noktası ise hükümetin emekliliğini İzmir’deki evinde beklemesini istediği dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Cemal Gürsel’in 3 Mayıs 1960’ta Milli Savunma Bakanı Etem Menderes’e bir mektup göndermesidir.
Mektubu Arap harfleriyle kaleme alan Gürsel, daktilo işlemini ise Alparslan Türkeş vasıtasıyla yaptırmıştır. Mektup içerik itibariyle ordunun hükümete bir uyarısı niteliğindedir. Gürsel; Bayar’ın istifasını ve yerine “milletin çoğunluğunun sevdiği” Menderes’in cumhurbaşkanı olmasını, İstanbul ve Ankara valilerinin değiştirilmesini, antidemokratik kanunların kaldırılmasını, dini istismardan vazgeçilmesini istemiştir.
Gürsel’in bu mektubu iki Menderes arasında kalmış ve Cumhurbaşkanı Bayar’a ulaştırılmamıştır. Başbakan’ın mektubu Bayar’a iletmemesinin nedeni olarak Gürsel’in cumhurbaşkanlığıyla ilgili teklifinin etkili olduğu ileri sürülmüştür. İki Menderes belki de Bayar’ın orduya karşı daha sert tedbirler almasından endişe etmişlerdir. Önceki yıllarda varlığı tartışma konusu da olan bu mektubun Cumhuriyet Arşivleri’nde olduğu anlaşılmaktadır.
Her iki olayda da Menderes’in darbeye giden süreçte asıl adımları atmaktan kaçındığı görülmektedir. Bayar’ın ısrarına rağmen Dokuz Subay Olayı’nda basiretli davranamamış ve cuntacıların ordu içindeki faaliyetlerinin önüne geçecek adımı atamamıştır. Bu tavrın, darbeci subay ve grupları daha da pervasız hale getirdiğinden şüphe yoktur.
Menderes, Dokuz Subay Olayı’ndan sonra Şemi Ergin’in yerine Etem Menderes’i Savunma Bakanı yapmıştır. Ayrıca, II. Ordu Komutanı Orgeneral Rüştü Erdelhun’u önce Kara Kuvvetleri Komutanı sonra da Genelkurmay Başkanlığı’na tayin etmiştir. Hükümet böylece ordunun en üst kademesinde iktidar yanlısı bir general bulmuş fakat darbeyi daha alt komuta kademeleri ve düşük rütbelerdeki subaylar yapmışlardır.
Gürsel’in Etem Menderes’e hitaben yazdığı mektupta da Başbakan aynı hatayı tekrarlamıştır. Belki de kendisi hakkındaki güzel sözleri, Gürsel’e güvenin artmasını sağlamıştır.
Menderes’in 27 Mayıs öncesindeki konuşmalarına bakıldığında “karşısındaki güçleri” millete şikâyet etmekle yetindiği görülmektedir. Onun bu kararsızlığı ve darbeyi önleyecek adımları bir türlü atamaması, cuntacıların 27 Mayıs 1960 müdahalesini emir komuta zinciri olmamasına rağmen kolayca yapmalarını sağlamıştır.
Kaynaklar: M. Durmuş, N. Altuncuoğlu, “9 Subay Olayı’nda Samet Kuşçu’nun Rolü”, JUHİS, 2020, S. 3; T. Nalbant, Demokrat Parti Dönemi Ordu-İktidar İlişkileri, AÜ TİTE doktora tezi, Ankara, 2020; B. Yetkin, İbrahim Etem Menderes, SÜ AİİTE doktora tezi, Konya, 2018.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***