YORUM | ADEM YAVUZ ARSLAN
Ne yalan söyleyeyim;
Gündeme damga vuran meşhur montaj-dublaj kaseti ilk gördüğümde gülümseyip “asgari zekaya sahip birisi bile -siz filancanın da anlayabileceği şekilde de diyebilirsiniz-bu görüntülerin kurgu-uydurma olduğunu anlar” demiş ve ciddiye almamıştım.
Hele hele Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan tarafından miting meydanlarında ya da televizyon ekranlarında “çok önemli” denilerek gösterileceğini hayal bile etmemiştim.
Sonuçta Saray’ın milletin vergilerinden finanse ettiği troll ordularının bu tip kara propagandalarına alışmıştık ama olay genellikle medyayla sınırlı kalırdı.
Fakat bu kez beklenmedik iki şey birden oldu.
Öncelikle rejim aparatlarının tamamının maskesi düştü. Bir başka ifadeyle seçimleri ölüm kalım meselesi olarak gördükleri için rejim aparatı kim varsa kendilerini patlatma pahasına sahaya indi.
Sözde muhalif gözüken isimler bile Saray’ı defansa koştu. ‘Kamikaze’leri tek tek saymaya gerek yok çünkü her şey ayan beyan ortada.
Ardından Erdoğan ve müttefikleri kara propagandada zirveye çıktılar. Alenen, bilerek-isteyerek ve tekraren kendi ürettikleri yalanları dolaşıma soktular.
“Yirmi yıllık AKP iktidarında Kabataş Yalanı ya da Sümeyye Suikasti gibi sayısız örneğini gördük diyebilirsiniz” ama bu kez durum farklı.
Önceki yalanlar, kumpaslar en azından gizli kapaklı yapılıyor, kendi suçlarını günah keçisi ilan ettikleri grupların üzerine atıyor ve en önemlisi yalanın ardındaki isimler bilinse bile ispatlanamıyordu.
Ancak bu kez saklama ihtiyacı bile hissetmediler.
İletişim Başkanlığı bünyesinde üretilen ve halkın vergilerinden finanse edilen, Aktroller eliyle yayılan görüntüler bizzat Erdoğan tarafından sahiplenildi.
Kemal Kılıçdaroğlu ile PKK yöneticilerinin görüntüleri bir araya getirip “Kılıçdaroğlu Kandil’in adayı” dediler.
14 Mayıs seçimlerinde gördük ki halkın hatırı sayılır bir kesimi bu aleni yalana inandı.
Erdoğan sözkonusu yalanın rantını ikinci turda da yemek isteyip videoyu tekraren kullanınca hesapta olmayan bir şey oldu.
Yıllardır gerçek bir gazetecinin karşısına çıkmayan Erdoğan, TRT ekranlarında top çevirirken Saray kontenjanından Hürriyet’e yerleştirilen Abdulkadir Selvi’nin istemeden de olsa gazetcilik yapmasıyla boşa düştü.
Erdoğan seçim kampanyasında kullandığı görsellerin kurgu-montaj olduğunu itiraf etti.
Hepimiz biliyorduk ama Erdoğan’ın itirafı olayı Türk siyasi tarihine geçecek skandallardan biri haline getirdi.
Düşünsenize;
Zaten eşit ve adil olmayan bir yarış yapıyorsunuz.
Selahattin Demirtaş gibi en güçlü siyasi rakibinizi hapse atmışsınız, muhalif partileri dizayn etmiş, medyayı tamamen ele geçirmiş ve kamu imkanlarını pervasızca istismar ediyorsunuz.
Yaptığınız hile ve hurdaları da yeterli görmeyip yarışa beş sıfır geriden başlayan siyasi rakibinize komplo kuruyorsunuz.
Erdoğan’ın aile fertleriyle bir olup akşama kadar para sıfırlamalarına ya da bir ihaleden bir milyar doları cebe indirmesine alıştığımız için bu skandalı kavramakta zorlanmış olabilirsiniz.
Fakat bu rezalet uzun yıllar konuşulacak türden. Her şeyden önce Erdoğan ve avanelerinin yaptığı suç.
Perinçek’in tabiriyle siyasetin köpeği haline gelen yargıdan şu aşamada pek bir şey beklenmiyor ancak Erdoğan’ın bu itirafı siyasi tarihe geçti bile.
Peki ben bu olayı ve Kılıçdaroğlu’nun ‘montajcı sahtekar’ ifadesini neden bu kadar önemseyip yazı konusu yapıyorum?
Suç örgütü lideri Sedat Peker’in deyimiyle ‘40 yaş altı gençler’ bilmez ama Türk siyasi tarihi liderlerin nükteli atışmaları ve original benzetmeleriyle doludur.
Özellikle Turgut Özal, Süleyman Demirel, Mesut Yılmaz ve Necmettin Erbakanlı yıllar bu açıdan hayli zengindi.
Demirel’in “Dün dündür, bugün bugündür” ünden “yollar yürümekle aşınmaz”ına, Erbakan’ın “Gulu gulu dansı yapıyorlar”ından Tansu Çiller’in eski başbakanlardan Mesut Yılmaz’a hitaben “şerefsiz onbaşı” demesi gibi mebzul miktarda söz hafızalara kazındı.
Dediğim gibi bu konuda sayısız örnek sıralayabilirim ama mevzumuz o değil.
Bu arada ‘siyasi tarihe damga vuran sözler’ bahsi açılmışken benim favorim “Rüşvetin belgesi mi olur pezevenk?” tir.
Bugünün yolsuzlukları yanında çerez sayılacak bir rüşvet miktarının etrafında dönen Civangate Skandalı’nda söylenen bu söz yolsuzluk-siyaset ilişkisi bakımından eşsizdir.
Gerçi Erdoğan döneminde bırakın rüşvetin belgesini adeta belgeselini, fotoromanını gördük. Ancak yine de ne zaman konu siyaset-yolsuzluk ilişkisine gelse herkes ‘rüşvetin belgesi mi olur pezevenk’ lafını hatırlar.
İşte Kemal Kılıçdaroğlu’nun Erdoğan’a hitaben kullandığı ‘montajcı sahtekar’ tanımı da böyle bir şey.
Din iman, vatan millet diyerek iktidara gelen Erdoğan’ın yıllar içerisinde nasıl bir suç örgütü liderine dönüştüğünü anlatırken sık sık bu tanımlama yapılacak.
Nasıl ki MİT Başkanı Hakan Fidan’dan bahsederken herkes 2014’de internete düşen meşhur ses kaydındaki “Karşıya üç adam gönderir bu tarafa beş füze attırır ve savaş gerekçesi çıkartırım” lafını hatırlıyor aynı durum Erdoğan için de geçerli olacak.
Fidan’ın bu ifadesi rejimin iş yapma karakteristiğini tek cümle ile özetlemişti. Erdoğan’ın ‘montajsa montaj’ ifadesi de aynen öyle.
Erdoğan ve yol arkadaşları için hedefe götürecek her şey mübah. Çalmak, çırpmak, yalan söylemek, alenen kumpas kurmak ve daha nice illegal işler.
O yüzden Erdoğan ve yol arkadaşlarıyla ilgili değerlendirme yaparken şu soruyu akıllarda tutmak gerekiyor;
Seçimde yarıştığı siyasi rakibine bu kumpasları kurabilen bir siyasetçi, elinde tuttuğu devlet imkanlarıyla sıradan insanlara başka hangi tür kumpasları kurmuştur?
Sıkışınca aleni yalan söyleyen, tüm kutsal değerleri yalanlarına alet eden Erdoğan iktidarını sürdürmek için başka hangi yalanları-kurguları yapmıştır?
Mesela avantajlı girdiği seçim için bile böyle pervasızca kumpaslar yapabilen Erdoğan ve müttefikleri, 15 Temmuz’a giden yolda hangi kumpasları tezgahlamıştır?
Düşünmekte fayda var!
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***