YORUM | PROF. DR. MEHMET EFE ÇAMAN
Ata İttifakı, özelde de Sinan Oğan, ya CHP ve Millet ittifakının demokrasi ve hukuk merkezli seçim stratejisini içeriden çökertmeye yönelik usta satranç hamleleri idiyse? Hiç bu olasılığı düşündünüz mü?
İzah edeyim.
Birinci tura ciddi bir demokrasi ve hukuk talebi momentumu ile girdi Kılıçdaroğlu. Paradigma, 14 Mayıs öncesinde, tümüyle güler yüzlü, yok olan adaleti restore etmeyi hedeflediğini açıkça deklare eden, siyasi mahkûmları, KHK’lıları, hapishanelerdeki bebekli anneleri, kurusıkı fabrikasyon suçlamalar üzerine inşa edilmiş olan fabrikasyon mahkemeleri, rüşvet ve yolsuzluğu, Kürtlerin haklarını-hukukunu, cinsiyet eşitliğini, Batı’yla ilişkilerin düzeltilmesini vs. savunan bir söylemdi. Erdoğan bu söylemin hedefindeydi. Her gün siyasi manada kan kaybediyor, eriyordu. Millet İttifakı çok geniş kesimleri bir araya getirmeyi başarmıştı. Kürt siyasi hareketinin de Millet İttifakına desteği, İYİ Parti’de meydana gelen huzursuzluğa karşın diplomasi ve aklın yoluyla aşılmıştı. Saray rejimi sarsıntılar geçiriyordu. Erdoğan hamle üstünlüğünü kaybetmişti.
Birinci turda rejim ciddi oy çalmasına karşın, ilk turda işi bitirmemeye karar verdiler. Sinan Oğan’ın oylarını AA verilerinde yüzde 5 bandına sabitlediler. Bu yemdi. Amaçları ikinci turda Kılıçdaroğlu ve Millet İttifakı’nın bu yüzde 5’lik yemi, yani zokayı, yutmasını sağlamaktı. Yuttular. Bu beş puanı almadan ikinci turu kazanamayacaklarını hesapladılar. Oysa ortada muhtemelen yüzde beşlik oy potansiyeli falan yoktu. Balık oltaya vurdu, yemi yuttu ve yakalandı.
Kılıçdaroğlu ekibi önce seçimlerin sonucuna kallavi bir itirazda bulunmadılar. Böylece Erdoğan ekibi rahat bir nefes aldı. Dünya bir anda ilk turda seçimi alamayan Erdoğan’ın nasıl diktatör olabileceğini falan konuşur hale geldi. Rejim istediği promosyonu yaptı, kendini bir güzel cilaladı. Kirini-pasını kamufle etti. İçeride ve dışarıda “bak bizde aslanlar gibi demokrasi var!” dedi.
Ardından Kılıçdaroğlu ekibi Sinan Oğan’ın beş puanını almak için Kılıçdaroğlu diskurunu yüz seksen derece değiştirdi. Özgürlük söyleminin yerini sert milliyetçilik aldı. Ümit Özdağ bile bu işe şaştı, dedi ki “Kılıçdaroğlu konuşurken ben kendim konuşuyorum zannediyorum!”. Kılıçdaroğlu demokrasi ve hukuk anlatırken, bir anda 10 milyon mültecinin sınır dışı edilmesini konuşmaya başladı. Türk üstünlükçü, nasyonalist, ırkçı bir diskuru kamuoyuna pompaladılar. Çok daha mülayim olmaları gereken, asla popülizm yapılmaması uygun olacak, ciddi bir güvenlik meselesini suistimal etmeye başladılar. İşin içine korkunç zenofobik ve ırkçı malzemeleri kattılar. Tüm göçmenleri kadınlara sarkıntılık eden, ne idüğü belirsiz, kanunsuz işler yapan, Türk milletine karşı bir kumpas içinde sinsice çalışan, ülkeyi içeriden fethetmeye gayret eden bir kitle olarak lanse ettiler. Demonize edilen mülteciler hedef haline getirildi. Nefret ve şiddet içeren retorik toplumun kılcal damarlarına pompalandı. Halkın göçmenlerden kaynaklı çekincelerinin üzerine bir kampanya inşa edildi.
Oysa yukarıda bahsettiğim gibi, muhtemelen tam olarak da plan buydu. Sinan Oğan’ın beş puanı yoktu. Varmış gibi sonuç açıklandı ki Kılıçdaroğlu ekibi doğal olarak bu oyları almaya yönelsin ve seçim söylemini değiştirsin. Bu, Erdoğan için birden çok stratejik avantaj üretecekti. En başta Kürtler, söylemini nasyonalizme çeken Kılıçdaroğlu’na eski sempatileriyle yaklaşmayacaklardı. Kürtlerin zaten parlamento seçimleri sonrası sandığa gidip oy verme motivasyonu daha az olacaktı. Fakat şimdi, Türk üstünlükçü Ülkücü retoriğin Kılıçdaroğlu tarafından sıklıkla kullanılması, hatta neredeyse tüm konuşmaların bu konu etrafında dönmesi, Kürt seçmen arasında Kılıçdaroğlu desteğini görece azaltacaktı. Hesap buydu.
Kılıçdaroğlu bu strateji değişikliğiyle büyük bir hata yaptı ve hamle üstünlüğünü Erdoğan’a kaptırdı. Erdoğan CHP’nin düğmesine basarak onu 1930’ların Türk üstünlükçü günlerine ışınlayıverdi. Kendi kitlesine “bakın görün, işte demokrasi umudu dedikleri Dersimli Kemal bu!” deme fırsatını bulmuş oldu. Daha doğrusu bunu kendisine altın tepsi üzerinde Kılıçdaroğlu’nun stratejiden anlamayan danışmanları ve metin yazarları verdiler. Üzerine, Kılıçdaroğlu ile PKK arasında anlaşma olduğuna dair dezenformasyonu topluma pompalamaya başladılar. Bu da Kılıçdaroğlu ekibini savunmaya itti. Tabii tüm bunlar olurken, Saray huzurla ikinci turu kaç puan farkla çalacaklarını tasarlamaya koyuldu. Oyların birinci turdaki sayımında meydana gelen düzensizlikler ve abrakadabra unutturuldu. Cambaza bak taktiğiyle siyasi yankesicilikleri fark edilmemişti.
Oysa yapılması gereken neydi?
Her şeye karşın mülteciler konusunu teknik bir konu olarak işlemek ve söylemlerde aşırıya kaçmamaktı. Tüm Suriyelileri ve Afganları aynı kefeye koymak ve tüm mültecileri Türkiye’de yaşanan tüm olumsuzlukların nedeni ilan etmek, Erdoğan’ın ekmeğine yağ sürmekti. İlk önce Kılıçdaroğlu’nun Türkiye ve dünyada öne çıkan “demokrat Kemal” imajını bitirdiler. Onu şahin, saldırgan, göçmen karşıtı, mülteci karşıtı, Türk milliyetçisi bir figüre dönüştürdüler. Bu, Erdoğan’a mevzi ve avantaj kazandırdı.
Sonra Sinan Oğan, Erdoğan’a desteğini ilan etti. Artık seçimi çalmanın matematik gerekçesi de hazırdı! Madem birinci turun ardından Oğan’ın beş puanına itiraz etmediler, hatta o beş puanın sevdasına pişmiş aşlarına su kattılar, şimdi o beş puanın ikinci turun ardından otomatikman Erdoğan hanesine yazılmasına da itiraz edemeyeceklerdi. Seçimi masa başında çalmanın aritmetiği hallolmuştu artık.
İkinci turda yine seçimi çalacaklar ve eğer olur da muhalefet itiraz ederse diyecekler ki “toplama-çıkarma da mı yapamıyorsunuz, her şey ortada: bizim oylar artı Oğan’ın oyları eşittir yüzde elli dört!”. Ne diyecek muhalefet?
Sadece ellerinde devletin tüm imkânları yok, aynı zamanda karşılarında strateji bilmeyen bir muhalefet var.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***