Ali Murat HAMARAT
Onların başardıklarını erkekler futbolda yapsalar, yer gök haberleriyle dolardı. Sürdürülebilir başarılarına ticari hayatta bir şirketimiz imza atsa, dünya liderleri arasında gösterilirdi.
Hemcinslerinin bu kadar itildiği, cinayetlere kurban gittiği, yer yer ikinci sınıf vatandaş muamelesi gördüğü topraklarda, tarih kadın voleybolcularımızın isimlerini altın harflerle yazıyor ve yazacak. Neden mi? Kimileri tarafından kıyafetleriyle, görünüşleriyle, tavırlarıyla, yaşam biçimleriyle yerden yere vurulsalar da filenin harika kadınları, bu eleştirilere gereken cevabı sahada veriyor da ondan. Asırlar öncesinde kalması gereken tartışmaları bloklamakla kalmıyor, sanki vurdukları her smaçla bu zihniyeti olması gereken yere çiviliyorlar.
Millî takım sayesinde tek yürek olurken, kulüplerimizin başarıları göğsümüzü kabartıyor. Vakıfbank-Eczacıbaşı-Fenerbahçe rekabeti kadın voleybolunu yıllardır zirvede tutuyor. Dünyanın en zor liglerinden biri ülkemizde oynanıyor; şüphesiz sonuçları fileye yansıyor.
Cumartesi günü Torino’da yapılan Şampiyonlar Ligi finali, bizim açımızdan bir ilkti. İlk kez takımlarımız Avrupa’nın en büyük kupası için finalde kozlarını paylaştı. Daha önce bunu sadece İtalyanlar başarmıştı. Türk derbisinde Eczacıbaşı’nı deviren Vakıfbank zafere ulaşırken, bu organizasyonda dile kolay altıncı defa taçlandı. Muzaffer ekibimizin yarı finalde Fenerbahçe’yi devirdiği maç da unutulmazdı.
Düşününce bir süredir kadın sporcularımız çok önemli başarılara imza atıyor; yaptıkları yapacaklarının teminatı oluyor.
SPORTİF DEVRİM
Ülkemizde yaşanan sportif devrime aslında en son Olimpiyat Oyunları’nda şahitlik ettik. Daha önce bizim için hayal olan birçok branşta sporcularımız finaldeydi; gelen madalyalar rüya gibiydi. Tüm bunlar yaşanırken, özellikle kadınlardaki sıçrama daha net bir şekilde görünüyordu. Daha önce 1908-2016 arasında kadın sporcuları sadece beş Olimpiyat madalyası alabilen Türkiye, Tokyo’da aynı rakama tek Olimpiyat ’ta ulaştı. Boksta altını kapan Busenaz Sürmeneli ve gümüşte kalan Buse Naz Çakıroğlu, güreşte Yasemin Adar, tekvandoda Hatice Kübra İlgün ve karatede Merve Çoban’ın bronz madalyaları… Kız çocuklarının binbir zorlukla spor yaptıkları, yer yer bunu ailelerinden bile sakladıkları bir diyarda elde edilen başarılar manidar olsa gerek. Onların açtıkları kapıdan daha binlerce kız çocuğu geçecek, tıpkı “Filenin Sultanları”nın çok uzun süredir yüzlerce genç kadını spora yöneltmesi gibi.
İkinci defa sahne aldığı Olimpiyat arenasında ilk kez çeyrek final oynayan Kadın Voleybol Milli Takımımız ise beşinci olmuştu. Son dört kılpayı kaçmıştı; belki de bir madalya!
Millî takımın iki oyuncusu var ki sanki diğerlerinden bir parça ayrılıyorlar: Eda Erdem Dündar ve Ebrar Karakurt. Fenerbahçe kaptanı Eda Erdem Dündar; özgüveniyle, açıklamalarıyla sonraki kuşaklara bir kaptanın nasıl olması gerektiğini gösteriyor. İkonikleşen fotoğrafında ileriyi işaret eden parmağı ve kadınların gücünü yansıtan vücut dili bize çok şey anlatıyor. Artık kariyerinin sonuna gelen yıldızın, gerek ulusal gerek uluslararası alanda yapacağı daha çok şey var. Bir gün ülkemizi Uluslararası Olimpiyat Komitesi’nde temsil etse, sizce de çok yakışmaz mı?
Bu sezonu İtalya’da geçiren pembe saçlı Ebrar Karakurt’a gelince… 23 yaşında olmasına rağmen uzun süredir fenomen. 2000’de doğan Ebrar, Z Kuşağı’nın bir üyesi. Düşünün ki o zaman 3 yaşında olan bu küçük kız çocuğu, milli takımımızın miladı, ikinci sırada bitirdiğimiz 2003 Avrupa Şampiyonası’nı hatırlamayacak kadar genç. Filenin harika kadınları 2012 Olimpiyat Oyunları’nda ilk kez boy gösterdiğinde ise henüz bir ortaokul öğrencisi —tesadüf bu ya, Londra’da ülkemizi temsil edenlerden kaptan Eda ve Naz Aydemir Akyol ile dokuz yıl sonra Japonya’da takım arkadaşı oldu. Balıkesirli o genç 15’inde Vakıfbank’a transfer olduğunda kaderi de değişti. Ele avuca sığmayan smaçörün antrenör Giovanni Guidetti’yle işbirliği şöhret basamaklarını hızla tırmanmasını sağlayacaktı.
Onun rengarenk kişiliği milyonlarca genç kadına ilham verip dünya basınının manşetlerini süslerken, son yıllarda kadın voleybolunun şaha kalkışının mimarından da biraz bahsetmeli.
BAŞARILARIN MİMARI
2008’de Türkiye’ye ayak basan Guidetti, hem VakıfBank hem millî takımda yaptıklarıyla çıtayı daima yukarı çekti. Kulüp düzeyinde ilk kez 2011’de gelen Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu, adeta ertesi yıl yaşanan Olimpiyat heyecanının habercisiydi. Guidetti önderliğinde VakıfBank, Devler Ligi’nin gediklisi olmuş, arka arkaya gelen zaferlerle dikkati çekmişti. 2013’te kulüp, kazanılabilecek beş kupayı da kaldırarak tarihe geçmişti. O ekibin 23 Ekim 2012’den 22 Ocak 2014’e kadar süren 73 maçlık galibiyet serisi, Guinness Rekorlar Kitabı’na bile girmişti.
Yedi lig, altı Şampiyonlar Ligi, dört Kulüpler Dünya Şampiyonası şampiyonluğu kazanan Guidetti’nin yaptıkları, yapacaklarının teminatı gibi… Antrenör öğütme fabrikası gibi çalışan kulüplere alışık olan topraklarda 2008’den beri görev yapan bu yabancı, bazı açılardan çok daha bizden biri aslında…
“Türkiye bana müthiş bir kariyer, harika bir eş ve çocuk verdi. Benim de Türkiye’ye güzel şeyler verme sorumluluğum var” diyen İtalyan antrenör sadece başarılarla yetinmiyor. Türkiye’nin İstanbul’dan ibaret olmadığını vurgulayan hoca, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da gençleri tarıyor; “Yarının Sultanları”nın peşine düşüyor. Millî takımdaki koltuğunu vatandaşı Daniele Santarelli’yi devreden Guidetti’nin adı spor tarihimizde asla unutulmayacak.
Ekolden bahsetmenin mümkün olmadığı topraklarda aslında bunlar hiç şaşırtıcı değil. Ülke sporundaki başarıların isimlere endeksli olduğu bu diyarda, tıkır tıkır işleyen sistem, fabrika gibi oyuncu üretiyor. Biri gidiyor, yeri hemen dolduruluyor. 1980’lerden beri atılan tohumlar uzun süredir meyve veriyor. Altyapılardaki yetenekler durmadan üst yapıya taşınıyor; dünyanın en büyük yıldızlarıyla harmanlanan kulüp takımları arka arkaya büyük başarılara imza atıyorlar. Ve o ekiplerde düzenli forma giyme şansı bulan voleybolcular, milyonları ekran başına mıhlıyor.
Avrupa Şampiyonası’nda iki ikincilik, iki üçüncülük alan Milliler, alt yaş kategorilerinde de Avrupa ve Dünya şampiyonlukları almıştı. Kulüp takımlarımızın bilançosuna bakacak olursak, aslında diğer sporlarda hiç de alışık olmadığımız bir tablo karşımıza çıkıyor. Misal sadece Şampiyonlar Ligi’nde sekiz şampiyonluk, sekiz ikincilik kazanılmış durumda. Bu zaferlerin altısına Vakıfbank imza atarken, Fenerbahçe ve Eczacıbaşı da birer kez kupa kaldırdı.
1991’den bu yana düzenlenen Dünya Kulüpler Şampiyonası’nda ise Türkiye’nin hanesinde yedi şampiyonluk yazıyor. Vakıfbank’ın dört defa taçlandığı organizasyonda Eczacıbaşı’nın iki, Fenerbahçe’nin de bir şampiyonluğu bulunuyor. Yeryüzünün en iyi takımlarını bir araya getiren turnuvanın en başarılı ülkesiyiz. Şaka değil gerçek!
Türkiye, Avrupa’nın iki numaralı organizasyonu Kadınlar CEV Kupası’nda 5, üç numaralı turnuvası Kadınlar CEV Challenge Kupası’nda 4 şampiyonluk kazandı.
Türkiye’de böylesi sürdürülebilir bir başarı öyküsüne tanıklık ettiniz mi? Bu başarının dayandığı sistemi inşa eden, birçoklarına örnek olup, binlerce kız çocuğuna ilham verenler ziyadesiyle alkışı hak ediyorlar. Var olsunlar!
Ali Murat Hamarat: Spor tarihçisi, spor yazarı. BirGün gazetesi yazarı. İstanbul Üniversitesi’nde hukuk okuyup bir dönem asistanlık yaptıktan sonra gazeteciliğe Taraf’ta başladı. Eurosport’un internet sitesinde genel yayın yönetmenliği yaptı. Radyo ve televizyona programlar hazırladı. 2017’den beri Tarih Dergisi’nde yayın kurulu üyesi.
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***