Sudan şu günlerde oldukça kritik bir süreçten geçiyor; zira Sudan Silahlı Kuvvetleri’ne entegre olması planlanan Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) başta başkent Hartum olmak üzere Maravi, Faşir, Nyala gibi büyük şehirlerde ordu birlikleriyle çatışıyor. Hartum semalarında zaman zaman jetler sorti yaparken ana caddelerde ise tanklar ve silahlandırılmış 4×4 pikaplar dolaşıyor. Yanan binalardan yükselen kara dumanlar günlerdir şehri kaplarken, siviller de tehdit altında. Bir taraftan askeri ve sivil kayıplar ve yaralı sayıları artıyor diğer yandan su, elektrik, tıbbi yardım ve gıda temini gibi konularda insani kriz yaşanıyor.
Devletin kendine yakın gördüğü etnik ve dini grupların önünü açarak paramiliter milis birlikler oluşturması ve silahlandırması ve bunları kriz sahalarına sürmesi Sudan’da eski bir gelenek. İşin özünde düzenli ordunun nüfuzunun az olduğu sahalarda güvenlik sorunlarını bir etnik ya da dini gruba ihale ederek orduya destek olmalarını sağlamak anlayışı yatmakta. Tabii ki bu ilişkide zamanla birbirine karşılıklı bağımlılık artarken yeterince büyüyen silahlı bir gücün günü geldiğinde silahlarını devlete ve iktidara çevirmeyeceğinin de garantisi yok.
Bu taktiği sömürgecilik döneminde İngilizler de ustalıkla kullanmıştı; ve uygulama bağımsızlık sonrasında da devam etti. Özellikle Güney Sudan ile yaşanan krizlerde ordunun yetmediği yerlerde bu taktiğe başvurulurken son olarak Darfur krizinde bu milis oluşumları Cancavitler olarak gördük. Sayıları giderek artan bu tür milisleri düzenli ve denetlenebilir hale getirmek için el-Beşir döneminden beri hayata geçirilmeye çalışılan bir süreç söz konusuydu, çünkü bu milisler üzerindeki denetimsizlik ve kontrolsüzlük Sudan’ın periferisinde büyük insan hakları ihlallerine yol açmıştı.
2019 yılına kadar Hartum’dan uzakta Darfur ve Güney Kurdufan’da operasyon yürüten HDK, Ömer el-Beşir rejimi yoğun sokak protestolarına maruz kalınca -ordu ve polise güvensizlik nedeniyle- Ömer el-Beşir rejimini korumak ve kollamak amacıyla başkent Hartum ve civarına konuşlandırıldı. Ancak el-Beşir’in devrildiği süreçte ordu ile işbirliği yaparak yeni duruma hemen adapte olan HDK güç boşluğu ve karmaşanın hâkim olduğu bir dönemde Sudan siyaseti üzerinde belirleyici bir unsur olabileceğinin ayırdına vardı.
HDK bugün kendini devlet içinde devlet; ordu içinde ordu şeklinde hissettirmekte. Sudan açısından son derece kritik günler zira orduya bağlı birlikler HDK’yı başkentin ortasında başkanlık ve genelkurmay başkanlığı yakınlarında geri püskürtmeye çalışıyor. Asker sayısı 100 bini bulan bu yapı ve ona önderlik eden “Hemedti” lakaplı Muhammed Hamdan Daglo bu zamana kadar altın, kaçakçılık faaliyetleri, emlak ve paralı asker ticaretinden edindikleri ekonomik kazanımları bir kenara bırakarak iktidara tümüyle sahip olarak pastanın tamamına el koymaya niyetlenmiş görünüyor. Ancak şimdiden söylemek lazım ki ordu güçleri HDK’yı püskürtse de püskürtemese de Sudan’ı daha zor günler bekliyor.
Kronolojik olarak bakıldığında Sudan’ın son 5 yıl içinde bazı kritik eşiklerden geçtiği söylenebilir. İlk olarak sokak protestolarının damga vurduğu 2018-2019 dönemi yer almakta. Ömer el-Beşir’in 30 yılı bulan iktidar dönemi Nisan 2019’da sokak protestolarının kışkırttığı bir askeri operasyon ile son buldu. Böylece yeni bir süreç başlarken Sudanlılar Abdulfettah Burhan ve Hemedti ikilisi ile tanışmış oldular. Yeni oluşturulan Egemenlik Konseyi’nin başına gelen Burhan silahlı kuvvetlerde üst rütbeli bir general iken ikinci isim haline gelen Hemedti ise Cancavitlerden bozma Hızlı Destek Kuvvetleri’nin başkomutanıydı.
Beşir sonrası dönemde kurulan Egemenlik Konseyi ülke yönetimini üstlenirken bu yapı içindeki askerlerin kendi aralarında, asker ve sivillerin de kendi aralarında çekişmelerine şahit olduk. Bu parçalanmışlık içinde güvensizlik had safhaya çıkarken askeri unsurlar sivil kanadı tasfiye ederek 2021’in son aylarında ülkenin sivil Başbakanı Abdullah Hamduk’a baskı yaparak istifaya zorladılar.
2019 Nisan’ından bu yana ülkede demokratikleşme ve sivil iradeye geçiş isteyen unsurları yalanlarla oyalayan ve yer yer yok etmeye çalışan Egemenlik Konseyi’nin bir ve iki numarası halkın tüm umutlarını yok ettikten sonra kendi aralarında amansız bir mücadeleye tutuştular. Burhan-Hemedti çekişmesine dönüşen bu mücadelede HDK’nın orduya tam entegrasyonunun talep edilmesi bir nevi iplerin kopmasına yol açtı. Teknik bir sorunmuş gibi görünse de esasında bu anlaşmazlığın odağında Burhan-Hemedti çekişmesi yatmaktaydı. Artık geri dönüşü olmayan bu mücadelede ya birinden biri diğerini yenecek ya da yenişemeyip yeniden el sıkışmak durumunda kalacaklar. Bütün bu olasılıklar maalesef Sudan açısından hayra alamet değil.
Diğer yandan belirtmek gerekir ki Sudan’da 2019 yılından beri cereyan eden hadiselerde uluslararası kamuoyu başarısız oldu. Küresel güçlerin bölgesel taşeronlarına bırakılan Sudan dış müdahalelere açık ve kırılgan hale getirildi. Mısır, BAE, Katar, Suudi Arabistan ve İsrail bölgesel çıkarları doğrultusunda Sudan’da askeri-silahlı unsurlar ile ek sıkışmak ve desteklemek gibi bir strateji izlerken halkın demokratik beklentileri ve refahı da göz ardı edildi. Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği ise benzer kınama metinleri yayınlamak ve tüm kesimleri sağduyulu olmaya çağırmanın dışına çıkamadılar.
Neredeyse tamamı Müslüman olan bir ülke, Mübarek Ramazan ayının son günlerinde hem de Kur’an-ı Kerim’de açık ayetler olmasına rağmen kardeşin kardeşi öldürdüğüne şahitlik ederek zor şartlarda su, elektrik ve gıda olmadan Ramazan’ı tamamlamak ve Bayram’ı karşılamak zorunda bırakılıyor. Belki de şu ana kadar tek olumlu gelişme halkın çatışan taraflar üzerinden bir kutuplaşmaya yönelmemesidir. Kaderine terk edilmiş vaziyetteki Sudan tıpkı tarihinde olduğu gibi elbette bu zorlukları aşacaktır ancak son 30 yılda yaşananlar insan haklarına saygılı, demokratik ve keyfiyetten uzak sivil bir düzen tesis edilmedikçe silahların konuşmaya devam edeceğini açıkça göstermektedir.
————
Dr. Serhat ORAKÇI – Araştırmacı. 1980 yılında Amasya’da doğdu. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi İktisat bölümünden 2001 yılında mezun oldu. 2008 yılında Güney Afrika’da Johannesburg Üniversitesi’nde yüksek lisans eğitimini tamamladı. Yüksek lisans tezinden derlenen ilk kitabı The Ottoman Legacy in South Africa 2011 yılında Lambert Publishing tarafından yayılandı. 2018 yılında ikinci kitabı Türkiye-Afrika İlişkileri: Tarihi Süreç, Yaklaşımlar ve Beklentiler başlığıyla yayınlandı. Halen İnsani ve Sosyal Araştırmalar Merkezi (İNSAMER) bünyesinde Afrika çalışmalarını yürütmekte olup Orakçı, Sudan’da bölgesel sorunlar ve ulusal entegrasyonu konu alan doktora çalışmasıyla İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi’nden 2020 yılında mezun oldu.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***