Fırat Nehri’nin başkent Bağdat’taki kıvrımlarında çok sayıda sır saklı. Nehre kaç cesedin atıldığını kimse bilmiyor.
Amerika Birleşik Devletleri (ABD) öncülüğündeki işgalden 20 yıl sonra bile dünyanın en zengin uygarlıklarından biri olan antik Babil’in böyle bir felakete nasıl sürüklendiğine inanmak zor.
Bugün ülkedeki sınırlı istikrara rağmen Irak hala mezhepler arasında kısasa kısas cinayetler, patlayıcı yerleştirilen otomobiller ve aşırılık yanlısı Sünni ve Şii Müslüman milislerin ortaya çıkışıyla ilişkilendiriliyor. Bunları bazılarının kökleri Amerikan gücünün yenilmez olduğu 2000’lerin başına uzanıyor.
İşgal kararı
ABD, 11 Eylül saldırılarında El Kaide tarafından hedef alınmıştı. Washington, 2001’de El Kaide’nin üssü Afganistan’ı işgal etmek için bir koalisyon kurdu.
Buradaki “başarı” kısa sürede ABD’nin dikkatini Irak’a çevirdi. Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi eski Başkanı Mesud Barzani, kendisinin ve rakibi olan bir Kürt siyasetçinin Nisan 2002’de Washington’a gizlice ziyaret daveti aldıklarını söylüyor.
“Kabul etsek de etmesek de, katılmak istesek de istemesek de Saddam rejimini devirme kararı verilmişti” diyor.
Barzani, Washington’a bir konferans düzenlemesini önerdi. Bu konferansta daha geniş bir katılımla Iraklı muhalefet liderlerini, Saddam Hüseyin devrildiğinde devreye girmeye hazır “geçiş hükümeti” kurmak üzere davet etti. Konferans Aralık 2002’de Londra’da yapıldı ve federal, demokratik bir Irak üzerinde anlaşmaya varıldı.
Ancak Barzani, bazı Şii partilerin “intikam arzusuna” tanık olduğunda alarma geçtiğini söylüyor. Saddam Hüseyin yönetimi altında, Irak’taki Şii Müslüman nüfusun çoğunluğu şiddetle bastırılmıştı.
ABD ve İngiltere, Irak’ta izine aslında rastlanmayan “kitle imha silahlarını” öne sürerek savaş hazırlıklarına başladı. Askeri operasyon, 19 Mart 2003’te Bağdat’a yoğun bir hava bombardımanı ile başlatıldı.
Saddam’ın düşüşü
Üç hafta sonra, 9 Nisan’da Saddam Hüseyin, Bağdat’ın Sünni mahallesi Azamiye’da son turunu yaptı. Amerikan kuvvetleri şehre girmiş ve Saddam’ın heykelini devirmelerine sadece birkaç saat kalmıştı.
Iraklı gazeteci Diyar al-Omari o sırada Bağdat’taydı. Meydanda toplanan Iraklıların heykeli yıkamadıklarını söylüyor. Bunun üzerine Amerikan güçleri zırhlı bir araç kullanmaya karar veriler.
Ancak heykelin kaidesi ve Saddam Hüseyin’in ayakları yerde gömülü kaldı. Bu, olacakların habercisiydi: Saddam Hüseyin’in Irak halkıyla onlarca yılda inşa ettiği Baas rejiminin kökleri derinlere uzanıyordu.
ABD koalisyonu, Saddam Hüseyin’in partisini siyasetten ve toplumdan uzaklaştırarak, Irak toplumunun tamamen ‘Baas’tan arındırılmasına’ karar verdi. Bundan önce parti üyeliği, Irak’ta iş veya eğitim alanında bir yerlere gelmek için hayati önem taşıyordu. Bu karar, Irak’ın askeri, güvenlik ve vatandaşlık kurumlarının tamamen çökmesine yol açtı.
Iraklı Sünni lider Ali Hatem Süleyman, “Sünni unsur bu süreçte en çok kaybeden oldu. Marjinalleştirildi, dışlandı ve rolü kısıtlandı” diyor ve ekliyor: “Saddam rejimini destekledikleri düşünülüyordu ve bu doğru değildi.”
Bu durum, eski Irak askeri ve güvenlik yetkililerini aşırılık yanlısı örgütlere katılmaya teşvik etti. El Kaide yeniden dirilme ve yıllar sürecek bir direniş başlatma fırsatı buldu.
Saddam Hüseyin, Aralık 2003’te Amerikan güçleri tarafından tutuklandı. Üç yıl sonra, insanlığa karşı işlediği suçlar nedeniyle ölüm cezasına çarptırıldı.
Kurban Bayramı’nın şafak vaktinde infaz edilmesi, Irak’ın Sünni vilayetlerinin yanı sıra birçok Arap ülkesinde öfke dalgasına neden oldu.
İran’a yakın görülen eski Irak Başbakanı Nuri el Maliki, BBC’ye verdiği demeçte Iraklı dostlarını kızdırmak anlamına gelse bile gücünü göstermeye kararlı olduğunu söylüyor.
“Şii bir lider (Maliki) Sünni Arap bir lideri (Saddam) nasıl yönetebilirdi?”
El Maliki, infazda hızlı hareket etmesinin sebebinin mahkeme kararına karşı potansiyel itirazları engellemek olduğunu belirtiyor.
Eski başbakan, Saddam Hüseyin’in yurtdışına nakledileceğinden ve sonunda serbest bırakılacağından korkuyordu. Bazı Arap ülkelerinin Amerikan makamlarına “Saddam’ı kurtarması” için baskı yaptığını da söylüyor.
Durum, idam anını gösteren bir videonun kamuoyuna sızmasıyla daha da karıştı. Saddam Hüseyin, üst düzey bir Iraklı güvenlik yetkilisinin iddia ettiğinin aksine sakin görünüyordu. Yetkili, Saddam’ın darağacına tırmanırken titrediğini söylemişti.
Sünnilerin hayal kırıklığı
Ölü sayısı arttıkça ABD, Sünni aşiretleri El Kaide’ye karşı mücadeleye katılmaya ikna etti ve militan grup yenildi. 2011 yılına kadar Amerikan ve İngiliz kuvvetlerinin çoğunluğu Irak’ı terk etti.
Ancak Başbakan Maliki’nin politikalarına karşı şehirli Sünnilerin öfkesi yeniden yükseliyordu. Genç erkekler Felluce yakınlarında oturma eylemi yaptı. Sünni lider Ali Hatem Süleyman şikayetlerini şöyle sıralıyor:
“Sünnilere yönelik misillemeler, adil olmayan yargılamalar, Irak yasalarının ve yargısının siyasallaştırılması söz konusuydu.”
El Maliki bu iddiaları reddediyor ve oturma eylemlerinin arkasında El Kaide’nin olduğunu; örgütün geri dönmek için fırsat beklediğini söylüyor. Maliki 2013 sonunda orduya meydanlardaki protestoları bastırma yetkisi verdi. Bu durum Irak sınırları içinde ve dışında istikrarsızlığı artırdı.
El Kaide, daha güçlü ve daha zalim bir şekilde geri döndü. Irak’ın bazı şehirleri IŞİD’in eline geçti.
Irak ordusu bir gecede ortadan kaybolmuş gibiydi. Mesud Barzani, “10 yılda kurulan ordu 10 saatte buharlaştı.” diyor.
Eski Başbakan Maliki, tüm askeri tümen komutanlarının IŞİD’in ilerlemesinden sadece saatler önce nasıl geri çekildiklerini merak ediyor.
Maliki’nin yerine başbakan olan Haydar El-Abadi, sorunlar konusunda daha açık:
“Büyük bir mezhep çatışması sorununa dönüştü. İŞİD mezhepçiydi ama devlet sistemi de mezhepçi hale gelmişti.”
Ancak El-Abadi, Maliki’nin politikalarını mezhepçi olarak tanımlamayı reddediyor. Bazı Sünni şehirlerin neden İŞİD’i memnuniyetle karşıladığına dair ise kendi açıklaması var:
“Güvenlik sistemi yozlaşmıştı, Iraklılara şantaj yapılıyordu. Irak vatandaşı sisteme güvenini kaybetmişti ve kendisini korumak için ötekiyle işbirliği yapmaya hazırdı.”
Irak’ın devasa güvenlik ve askeri çabasıyla, IŞİD dört yılda yenildi. Ancak savaş Sünni vilayetlerinde derin yaralar bıraktı. Bunu, en önemli Sünni şehri Musul’da görmek mümkün.
Musul’un en eski camilerinden birinin başındaki şeyh, ızdıraplı bir sesle zamanda geri gitmeyi ve Irak’ın Saddam Hüseyin tarafından yönetilmesini istediğini söylüyor. Kimliğinin gizli tutulmasını isteyen bu şeyh şunları söylüyor:
“Bu ülkede olup bitenler hakkında sözümüz yok. Amerika, Irak’ı özgürleştirdiğini söylüyor ama ülkeyi bir tepsi içinde İran’a sundu.”
Ancak iş geçinmeye geldiğinde bu tartışmalar akademik kalıyor. Irak’ın nüfusu genç ve işsiz.
Irak, devletin ganimetlerini adil bir şekilde paylaşan bir ülke haline gelebilirse bu kaynak zengini ulusun neler başarabileceğini hayal edin.
KAYNAK: BBC TÜRKÇE
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***