Kahramanmaraş depremlerinin ardından yapılan yardımlar ve dayanışma mesajları ile yeniden ısınan Avrupa Birliği-Türkiye ilişkileri son yıllarda düşünce özgürlüğü, Kıbrıs ve insan hakları ihlalleri̇ gibi birçok alanda yaşanan sorunlardan ötürü çıkmazda.
14 Mayıs tarihini “AB-Türkiye ilişkilerini sıfırlamak için bir fırsat” olarak gören Brüksel, seçimleri yakından takip edecek.
İki farklı dış politika
Geçen yıl Avrupa Birliği’nin Rusya yaptırımlarına katılmayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Finlandiya ve İsveç’in NATO’ya üyelik sürecini de uzun süredir engelliyor.
Ankara ile Brüksel arasında Suriye, Doğu Akdeniz, Kıbrıs gibi konularda da uzun yıllardır görüş ayrılığı bulunuyor.
Millet İttifakı adayı ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, iktidara gelmeleri halinde AB ile ilişkilerde farklı bir yol izleyecekleri mesajını veriyor.
Daha önceki açıklamalarında Avrupa Birliği’ne tam üyeliği hedeflediklerini belirten Kılıçdaroğlu, ocak ayında Türkiye’de görevli AB büyükelçileri ile bir araya gelerek AB üyelik sürecine verdikleri önemi anlattı.
euronews Türkçe’ye konuşan European Policy Centre düşünce kuruluşunda siyasi analist Amanda Paul, Türkiye’de muhalefetin “çok farklı bir gündemi olduğunu” söylüyor.
Muhalefetin AB ve ABD ile ilişkileri yeniden düzenlemeye öncelik verdiğini söyleyen Paul, “Siyasi tutuklularla ilgili iktidar tarafından alınan kararları iptal edecekler, yani daha demokratik bir yaklaşımları olacak.” görüşünü dile getiriyor.
AB ‘endişeli’
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 18 Mart 2016’da imzaladığı AB-Türkiye mutabakatına göre, Avrupa’daki düzensiz göçmenler ve sığınmacılar Türkiye’ye geri gönderiliyor.
Bu anlaşma dolayısıyla Türkiye, AB’ye girmeye çalışan yaklaşık 4 milyon Suriyeliyi kontrol ediyor.
Ancak Kılıçdaroğlu, Suriyeli mültecileri en geç 2 yıl içinde kendi ülkelerine gönderme vaadinde bulunuyor.
Amanda Paul, mültecilerin Suriye’deki insan hakları koşullarından dolayı geri yollanmasının ”pek olası olmadığını” söylerken euronews Türkçe’ye konuşan üst düzey bir AB diplomatı “yasa dışı göçü idare etmek için Türkiye’ye ihtiyacımız var” dedi.
AB, Kılıçdaroğlu’nun mülteci konusundaki çıkışlarını toplumun desteğini almak amacıyla yaptığını düşünse de, ülkelerine dönmek istemeyen mültecilerin batıya doğru akın etme olasılığı AB’yi tedirgin ediyor.
“AB, Erdoğan iktidarının devamından yana” söylemi
Bu durum Türkiye’de özellikle muhalefet kesiminde “AB’nin Erdoğan’ın iktidarının devamından yana olduğu” algısını besliyor. Bu söylem zaman zaman muhaliflerce de dile getiriliyor.
Seçimle ilgili hiçbir zaman spekülasyonda bulunmadıklarını söyleyen AB diplomatı, Brüksel’in Erdoğan’ın iktidarını desteklediği söylemlerini “saçmalık” olarak niteledi.
Adının gizli kalmasını isteyen diplomat “Avrupa’da herkes Erdoğan’ın gitmesini sabırsızlıkla bekliyor” ifadelerini kullandı. Söz konusu yetkili ayrıca AB-Türkiye ilişkilerinin ve Rusya-Ukrayna tahıl anlaşması gibi gelişmelerin “Erdoğan sayesinde değil”, “ona rağmen başarılı olduğunu” ileri sürdü.
“Türk diplomasisi oldukça kabiliyetli” diyen yetkili, “Putin’in sadece kendisi ve Erdoğan gibi otokratlarla konuşmayı kabul ettiğini”de sözlerine ekledi.
Amanda Paul ise ”Erdoğan kazanırsa, son birkaç yıldır yaşananların devamını göreceğiz ve belki de şu anda olduğundan daha da zor bir ortak olacak, çünkü kendini daha güçlü hissedecek” diyor.
AB’nin, Erdoğan’ın kazanması halinde gerçekleri kabul etmesi gerektiğini de belirten Paul, Brüksel’in çıkarları olan ortaklarla işbirliği yapmak zorunda olduğunu söylüyor:
”İktidara kim gelirse gelsin, AB Türkiye ile çalışmak için daha fazla inisiyatif almalı. Bu seçimler AB-Türkiye ilişkilerinin sıfırlanması için kaçırılmaması gereken bir fırsat”
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***