MÊRDÎN– Kaldırılan molozlar toz yapmasın diye su taşıdığı tankerin şoför koltuğunda önce Kürtlere karşı nasıl düşmanlaştırıldıklarını anlatıyor ve sonrasında o kadar yıkıma rağmen “Memleketimiz hakkında güzel şeyler yaz abi” diyor kendisini ülkücü olarak tanımlayan Abdulkadir.
Deprem sonrası eşsiz bir dayanışma örneğine tanık olduğum Semsûr ve Meletî’den ayrılırken, bugüne kadar hep “Doğu” olarak tanımlanan Kurdistan’ın da doğusu olduğunu idrak etmem uzun sürmemişti. Batı olarak görülen Mereş’e ulaştığımda şehrin enkaz altında kaldığını anlamam çok uzun sürmeyecekti: İnsanın genzini yakan ağır koku ve gözleri kör eden toz bulutu şehrin ne durumda olduğunun habercisiydi.
Mereş Katliamı ve sonrasında yaşananlar, demokratik kitle örgütlerinin dayanışma merkezini şehir merkezinden uzakta kurmak zorunda kalması, şehir merkezinde cemaatlere kurdurulan çadırlar, ister istemez önyargılarımın oluşmasına sebep olsa da çok sürmedi, önyargılarımın yıkılması.
Bütün sermayesi enkaz altında kalan matbaacı Hüseyin amca her ihtimale karşı; “İnsanlar tiktok videosu çekenler yüzünden kameralara çok kızgın. O yüzden dikkat et” diye tembihlese de Azerbaycan Bulvarı üzerinde elimdeki fotoğraf makinesini gören Halil amca “Mêrdîn’den geliyorum” dediğimde elime kapandı hemen.
Halil amca “Hep Doğudan geldiler oğlum. Mardin, Batman, Siverek’ten herkes yardımımıza koştu” sözlerini sarf ederken, yanındaki torunu da “Hep Kürtler geldi abi. Devletten kimse yoktu, Kürtler koştu yardımımıza. Allah razı olsun” diye ekliyordu.
HOR GÖRDÜKLERİMİZ KOŞTU
Yardıma koşanların elbette ki sadece Kürtler olmadığı ama ötekileştirilenler olduğunu anlamak da uzun sürmüyor. Çadırımı kuracak yer bakarken, soluklanmak için oturduğum bankta yanıma oturan ve Ülkü Ocakları’nda büyüdüğünü söyleyen genç de benzer şeyler söylüyor. Sözleri hem yardıma ilk koşanları hem de yıkılan algıları göz önüne sermesi açısından hafızama kazınıyor: “Hep hor gördüğümüz uzun saçlı, küpeliler geldi abi. Ben çocuğumu bile saçını uzattı diye dövdüm. Ama yardımımıza ilk onlar koştu, onlar kurtardı herkesi, onlar su getirdi, yemek getirdi. Düşündüğümüz gibi değilmiş.”
ABDULKADİR’İN BEKLEMEDİĞİ…
Rant uğruna görmezden gelinen depreme dayanıksız binaların molozları kaldırılırken, toz olmasın diye tankerle sulanan Mereş’te bir süre sonra Abdulkadir ile tanıştık. Özel bir dershanede biyoloji öğretmeni olan Abdulkadir, 15 gün boyunca enkazlarda çalışmış. Çok sayıda yakınını kaybetmiş, yaralıları var. Enkazda iken belediyede çalışan bir yakınının “Kamyon kullanabilir misin” demesiyle kendisini geçici belediye personeli olarak su taşıyan tankere şoförü olarak bulmuş.
“Bir ara E sınıfı ehliyet almıştım. İşe yarayacağını hiç düşünmemiştim. Bugüne kısmetmiş” diyen Abdulkadir, Mezopotamya Ajansı muhabiri olduğumu öğrenince hemen “Diyarbakır mı?” diye soruyor. “Evet, ama Mardin’den geldim” cevabını alınca hikayesini anlatıyor: “Mardin’den geldiğine göre Kürt’sün. Ben kendim ülkücüyüm ailem Siyasal İslamcı. AK Parti’ye oy veriyorlar yani. Bu süreç bize çok şeyi gösterdi abi. Doğuyu hep farklı göstermişler. Biz Kürtleri hep kötü bilirdik. Öyle anlatmışlardı. Ama Kürtler geldi buraya, canla başla çalıştılar. Hep Kürtçe konuşuyorlardı ama enkazda bir çalışıyorlardı… Van’dan, Mardin’den, Diyarbakır’dan gelmişlerdi. Onlar koştu ilk önce. Anladım ki; (kalbini göstererek) insanın burasında olmalı abi. Bizi hep ayrıştırmışlar. Hep kutuplaşma, düşmanlık koymuşlar aramıza. Onu anladım. Üniversiteden Cizreli bir tanıdığım vardı. Hiç beklemediğim biri. Abi o saatte niye uyanıksın. İlk o aradı, o sordu halimi. Hiç beklemiyordum. Mesela Van’da da deprem olduğunda yardımlar yaptık, içimiz acıyordu ama böyle değil. Yaşayınca anladık ne olduğunu.”
Ayrılırken tembihlemeyi de unutmuyor Abdulkadir: “Memleketimiz hakkında güzel şeyler yaz abi. Öyle anlattıkları gibi bir yer değil burası.”
MA / Ahmet Kanbal
Kaynak: Mezopotamya Ajansı.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***