YORUM | MAHMUT AKPINAR
Depreme Kahramanmaraş’ta evinde yakalanan bir dostumla görüştüm. “Bir felaketti, bir kıyametti. Gece uyanıktım, çocukları alıp evden ayrılmak istedim. Ama depremin şiddeti adeta beni duvardan duvara vuruyordu. Hareket etmek mümkün olmuyordu. Sarsıntının biri bitiyor ardından bir başkası geliyordu. Zemini sağlam olan yerlerdeki binalar ayakta kaldı, benim bulunduğum bina Ahır Dağı’na doğru sağlam zemin üzerine kuruluydu, binamız yıkılmadı. Ama gevşek arazi üzerine kurulan yapılar çöktü. Kentin merkezindeki binaların neredeyse tamamı yıkıldı, şehir merkezinde 200 dairenin olduğu E Sitesi dümdüz oldu. Sadece burada bine yakın ölüm var. İlk gün hiçbir hareket olmadı, ikinci gün de boşa geçirildi. Biz deprem mağdurları olarak kendi aramızda organize olup tırnaklarımızla, amatör imkanlarla insanları kurtarmaya, birbirimize destek olmaya çalıştık. İnsanlar binaların altındaki yakınlarıyla konuşuyor, iletişim kuruyor ama elinden bir şey gelmiyordu. Tam bir çaresizlik, tükenmişlik vardı. İki günden sonra yardımlar gelmeye başladı. İnsanımız elinden geleni yapmaya çalışıyor, yardım ediyor, lakin çok ciddi bir koordinasyon eksikliği var. Kim ne yapacak, nereye gidecek belli değil. Yönlendirme yok. Biz kendi aramızda organize oluyoruz, Whatsapp grupları ile yardımları yönlendirmeye çalışıyoruz. İlk iki gün telefon servisleri çöktü, telefonlar bazen çalıştı bazen çalışmadı, irtibat kurmakta zorlandık. Elektrik yok, su yok, akaryakıt yok. Türkiye halkı ve dünya afete duyarlı ve herkes elinden geleni yapmaya çalışıyor ama imkanların koordinesinde ve ihtiyaca uygun yönlendirilmesinde ciddi problem var. Çok derin ve büyük bir acı. Türkiye halkı bu afetin, acının büyüklüğünün yeterince farkında değil. Maalesef ilk iki gün çok aciz kalındı. Yurt dışından gelen ülkelerin ekipleri çok hızlı ve pratik çözümler geliştirince, sahra hastaneleri, portatif ama gayet konforlu barınma ortamları oluşturunca “demek ki yapılabiliyormuş!” diye düşündüm. Erdoğan geldi, 500 korumayla şov yapıp gitti, halkın arasına bile karışmadı. 500 korumaya “siz kalın burada hayat kurtarın!” deseydi bile çok şey fark ederdi. AKP’ye %70’lerde oy veren Maraşlılar ihmaller, eylemsizlik nedeniyle iktidara küfrediyor şu anda.”
Kriz, beklenmeyen zamanda veya beklenmeyen miktarda sorunla muhatap olma durumudur. Dolayısıyla normal yaklaşımlarla, süregelen yönetim tarzıyla krizler savuşturulamaz. Krizlere normal olaylardan daha hızlı ve farklı şekilde tepki vermek gerekir. Kalp krizi geçiren birisi için ivedi şekilde tam teçhizatlı ambulans çağrılır, hasta en yakın hastaneye en hızlı şekilde sevk edilir. Zira müdahale için zaman, uzman yaklaşımı çok önemlidir. Toplumlar ve devletler de krizle karşılaşır. Bunun için sosyal bilimlerde “kriz yönetimi” diye bir disiplin ortaya çıkmıştır. Kriz yönetimi olağan yöntemlerle, mevcut yönetimle çözülemeyecek büyüklükteki ani gelişmelere, afetlere, olumsuzluklara hızlı ve etkili cevap vermek, müdahale etmektir. Bunun için uzmanlardan ve icracılardan oluşan bir heyet kurmak ve özel bir yönetim uygulamaktır.
Kriz yönetiminde zaman çok önemlidir. Krize ne kadar kısa zamanda müdahale edilirse doğacak hasar o kadar azaltılabilir, krizin etkisi sınırlandırılabilir. En kötü seçenek ise krizi yok saymak, oturup ağlamak ve ağıt yakmaktır. Mucizevi beklentilere girmek, eylemsizlik, olayın yaşanmamış olmasını düşünmek, şokun etkisinden çıkamamak sadece zararın büyümesine neden olur. Krizlerde zaman kadar önemli başka bir konu da sağlıklı bilgilere ulaşmak ve etkili hızlı iletişim kanalları oluşturmaktır. Sağlıklı iletişim kanalları oluşturulup, doğru bilgilendirme yapılmazsa kriz büyür; psikolojik etkileri gerçek etkilerini geçer. Dürüst ve şeffaf olmak, hataları kabul etmek krizin atlatılmasını kolaylaştırır.
Krizde normal çözümler, araçlar yetersiz kalır; o nedenle olağanüstü bir yapı ve çaba gerektirir. Eğer devletin örgüt yapısı hiyerarşik, katı, otoriter ise yöneticiler kurallara çok bağlı kalır, inisiyatif almaktan korkar. Riske girmemek için sorunu ötelemeyi, yok saymayı tercih eder. Böylesi kadrolarla krizin boyutlarını doğru tespit etmek de, uygun çözümler geliştirmek de mümkün olmaz. Merkeziyetçi yönetimler hızlı ve refleks tepkiler verebilen otonom yapıları yok ettiği, yöneticileri hiyerarşik karar almaya alıştırdığı kriz durumlarında donma veya yok sayma, problemi küçük gösterme, riski ve sorumluluğu başkasının alanına atma gibi davranışlar sergilerler. Oysa krizler hızlı ve etkili karar alabilen, bunları cesaretle uygulayabilen yöneticiler ister. İşlerin rutin ve risksiz yürüdüğü dönemde başarılı görünen, idare-i maslahatçı yönetimler kriz dönemlerinde felaketin büyümesine neden olur. Krizler bir yönüyle devletlerin, kurumsal yapıların, yöneticilerin test edilmesidir. Kriz yönetiminde en önemli aşama önceden tedbirler almak ve krizin olası etkilerini asgariye indirmektir.
Aradan 23 yıl geçtikten sonra Türkiye’de devlet bir defa daha enkazın altında kaldı. Marmara Depremi’nden var olan iktidardan daha başarısız ve etkisiz bir yönetimle karşı karşıyayız. Marmara’da iktidar zayıf olsa da sivil inisiyatifi, iş yapanları engellememişti. Ama AKP iktidarı ve bürokrasisi afetin en değerli 2 gününü heba etti. Böylesi büyük bir felakete bile siyasi rant açısından yaklaştı. Sivil toplumu bitirdiği, devlete bağımlı hale getirdiği için sivil refleks de gelişemedi. Hiyerarşik, otoriter iktidar ve bürokratları ilk iki gün eylemsiz kalarak yüzbinlerce canımızın betonlar arasında ölmesine, donmasına neden oldu. İnsanlar, toplum, dünya… Elinden geleni yapıyor ama koordinasyonsuzluğa, bürokrasiye, ilgisizliğe tosluyor. Deprem üzerinden kaç gün geçti hala gidilmeyen kasabalar, köyler var.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***