İdlip bir kez daha ısınmaya başladı.
Bir süredir İdlip konusunda Şam’ın huzursuzluğunu, kısa süre önce Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov’un Şam’a yaptığı sürpriz ziyaretini ve yansımalarını izliyorduk.
İdlip’e yönelik 2 yıldan uzun süredir aşama aşama gerçekleştirilen askeri operasyonlar silsilesinde yeni bir dalganın başlayacağına dair birçok sinyal de geliyordu.
Geçtiğimiz ocak-şubat aylarında gerçekleşen ve TSK ile Suriye ordusunu karşı karşıya getiren, TSK’nin uçaklarla vurulduğu operasyon İdlip sürecinde keskin bir viraj olmuştu.
O operasyonla Suriye ordusu Rusya’nın hava desteği ile meşhur M-4 ve M-5 Karayollarının kesiştiği Serakib’e kadar ulaşmıştı.
O dönemde de ne yazık ki alışık olduğumuz yüksek perdeden birçok açıklama geldi Türkiye’den. Ancak yoğun bir Ankara-Moskova diplomasi tırafiğinin ardından Suriye ordusu kontrol altına aldığı bölgelerde kaldı. M-4 ve M-5 Karayollarının güvenliğinin sembolik de olsa Türk-Rus devriyeleri tarafından sağlanmasını öngören bir uzlaşmaya varıldı.
İdlip’e yönelik yeni bir operasyon beklenirken neden aylar öncesindeki süreci hatırlama ihtiyacı duyuyoruz? Çünkü, o sürecin en önemli sonucu TSK’nin bazı gözlem noktalarının Suriye ordusunun elindeki bölgelerin içinde kalması oldu. Bu gözlem noktalarına Suriye ordusu doğrudan saldırmayı göze alamayacağı, Rusya buna göz yummayacağı için o dönemde Türkiye açısından en önemli ve tek kazanım bu oldu. Aslında gözlem noktalarının çatışma bölgesinin dışında kalması sebebiyle ateşkes süreçlerini takip etmek gibi görevleri yoktu. Zaten Şam’ın Moskova’ya huzursuzluğunu aktarırken vurguladığı en önemli nokta da bu oldu.
İdlip’ten çıkmaya zorlanan Türkiye açısından her bir gözlem noktası bir pazarlık kozu durumunda. Sonuçta bütün diplomatik ve hatta sahada gözdağı niyeti ile sınırlı saldırılar gibi seçenekler tamamen ortadan kalkmadan Türkiye’nin gözlem noktalarından çıkarılmaya zorlanması artık kaçınılmaz bir savaşı tetikleyebilecek sebep haline gelebilir.
Ki, Türkiye’den birçok kez hiçbir gözlem noktasının boşaltılmayacağına dair birçok açıklama yapıldı.
Ancak son birkaç gündür birkaç gözlem noktasının başka yere taşındığını biliyoruz. Saha kaynakları birkaç noktanın daha boşaltılabileceğini iddia ediyor.
Öncelikle şunu belirtmek gerekiyor;
- Türkiye, gözlem noktalarını boşaltmıyor, başka yere taşıyor.
- Gözlem noktalarının taşındığı yer, Türkiye’nin 2017’de Soçi Anlaşması ile garantör olarak dahil olduğu ve Suriye içindeki varlığının o dönemin siyasi şartları çerçevesinde ‘hukuki zemin’ sayılabilecek tek yer.
- Taşınan gözlem noktaları hem Soçi Anlaşması’nda belirlenen ancak uygulanması en başından itibaren imkansız olan ateşkes sınırlarının dışında. Hatta taşınan ilk gözlem noktası olan ve Morek’te bulunan gözlem noktası İdlip değil artık Hama kent sınırlarında kalıyor. Yani fazla içerideler ve Türkiye’nin herhangi bir gerekçe ile o gözlem noktalarının oldukları yerde kalmaları için ısrar ederken kullanabileceği bir argümanı yok.
- Gözlem noktalarının taşınmasının tek sonucu Türkiye’nin bir kez daha resmi açıklamalarla ve ısrarlı vurgularla kendisini bağlayıcı hale gelen bir durum yaratıp tersini yapmak olabilir. Yani Türkiye, kendi aleyhine bir kez daha prestijini yaralamış oldu. Bunun dışında tahliyelerin çok önemli, sahayı doğrudan etkileyecek, diplomatik süreçleri altüst edecek bir etkisi-sonucu olmayacak gibi görünüyor.
Çünkü, Türkiye’nin Soçi Anlaşması’nda 12 olarak belirlenen gözlem noktası sayısı 60-70’i aşalı çok oldu.
Zaten Şam’dan M-4’ü takip ederek Halep’e giden herkes özellikle İdlip-Halep arasındaki TSK gözlem noktalarını görebilir ki, stratejik açıdan önemli olanlar da onlar ve şimdilik M-4’ün üstünde kalan noktaların boşaltılacağına dair henüz sinyal yol.
Tahliye edilen gözlem noktalarının da İdlip civarında Suriye ordusu ile cihatçı-silahlı gruplar arasında sınır olan M-4’ün altında kalan noktalar olduğunu hatırlamakta fayda var.
Gözlem noktalarının tahliyesi şimdilik iki önemli gelişmenin işareti olarak okunabilir.
- Yeni bir İdlip operasyonu kapıda
- Yeni operasyon M-4’ten TSK’nin tahliye ettiği gözlem noktalarını taşıdığı Cebel Ez Zaviye bölgesi arasında kalan alanı kapsayacak şekilde gerçekleşebilir.
Bir süredir Şam’da bir sonraki İdlip operasyonunun M-4’ün ve M-5’in kapalı olan kısımlarını açmayı ve Halep’in can damarı durumundaki M-4’ün güvenliğini sağlayacak bir mesafeyi kontrol altına almayı hedeflediği konuşuluyor. Bu senaryolara göre de yeni operasyon M-4 ve M-5 Karayollarının birleştiği Serakib kasabasından Cisr Eş Şuğur kasabasını da içine alacak şekilde gerçekleşebilir ki, TSK’nin yeni gözlem noktalarını taşıdığı Cebel Ez Zaviye’nin yeni operasyonun son sınırı olabileceğine dair sinyaller ile örtüşüyor.
Aslında İdlip ile ilgili tartışılması gereken gözlem noktalarının tahliyesi değil Türkiye’nin yeni operasyonda nasıl hareket edeceği… Türkiye’nin İdlip’teki silahlı-cihatçı grupların hamisi imajını pekiştirecek şekilde Suriye ordusu ve Rusya ile karşı karşıya gelmeyi göze alıp almayacağı da oldukça önemli.
Nitekim, beklenen operasyon her ne kadar nihai operasyon olmasa da İdlip içindeki silahlı grupların daha da küçük bir alana sıkışmalarına ve haliyle Türkiye sınırına daha fazla baskı yapmalarına yol açabilir.
Diğer taraftan TSK’nin gözlem noktaları meselesi uzunca bir süre devam edecek gibi görünen sert diplomatik müzakerelerin en önemli unsurlarından biri olmaya devam edebilir. Türkiye’nin karşılıksız olarak gözlem noktalarının tamamından çekilmesi çok da olası görünmüyor şimdilik.
Zaten İdlip operasyonuna paralel olarak ısınan bir başka bölge de TSK’nin ve birlikte hareket ettiği silahlı grupların kontrolündeki Afrin-Cerablus hattı. İdlip süreci bu bölgeye ilişkin süreci de doğrudan etkileyecek gibi görünüyor.