Çürüme, organik maddelerin, maddenin daha basit formlarına ayrıldığı süreçtir. Canlı organizmaların organları ölümünden kısa bir süre sonra ayrıştırmaya başlar.
Türkiye’de de benzer bir süreç yaşanıyor…
Siyasal iktidar ülkeyi çürütüyor…
Devleti ve kurumları çökertiyor…
xxx
Türkiye’yi soğukkanlı bir mesafeden izlemeye çalışınca kendinizi Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminde gibi hissediyorsunuz…
Ya da Çehov’un piyeslerindeki uğultulu atmosferde…
Çehov’un o eşsiz sezgisi sanatın estetik formların da Rus İmparatorluğu’nun çökmekte olduğunu haber verir…Hissedilen o uğultu, o uğultudur…
xxx
Her çürüme kaçınılmaz olarak bir yenilenmeyi de beraberinde getirir.
Nitekim Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşü Türkiye Cumhuriyet’ini, Rus İmparatorluğu’nun çöküşü de Sovyetler Birliği’ni doğurdu…
Ve çöküş süreçleri yeninin peşine düşüldüğü zamanlardır…
Yeniyi doğurma sancılarının sıklaştığı dönemlerdir…
xxx
Otuz yılı aşkın bir süre önce Kemalist Cumhuriyet’in demokratikleşmesi gerektiği söylendiğinde tutucular askeri vesayetin desteğiyle ayağa kalkmıştı. Demokrasi öneren 2. Cumhuriyet önerisinin vesayet taraftarlarınca hedef haline getirilmesi zaten nasıl bir iklimde yaşandığını da gösteriyor…
Daha sonra yenilenme ihtiyacı “demokratik cumhuriyet” olarak da gündeme geldi…
Son zamanlarda ise özellikle Kemal Kılıçdaroğlu “Cumhuriyet’i demokratikleştirmekten” söz ediyor…Özellikle kendi etrafındaki statükocuların hedefi olması bu yüzden…
xxx
Tabii ki demokrasiyi, yaşamından bunalan halkın keşfederek talep etmesi gerekiyor.
Afaki bir yöntemle bu talebin boyutunu sanal alemde ölçmeye çalıştım…
Arama motorunda “2. Cumhuriyet” için 28 milyon,
“demokratik cumhuriyet” için 6 milyon, ’’cumhuriyeti demokrasiyle taçlandırmak’’ için çeyrek milyon sonuç buldum…
Yüz yıldır cumhuriyetini demokratikleştiremeyen bir ülkeyiz…
Halbuki Türkiye halkı “askeri vesayeti” de yaşadı, “sivil vesayeti” de…
Cami ve kışla parantezlerindeki vesayetler Türkiye’ye özgürlük de getirmedi, refah da…
Gerçekten artık şimdi demokrasi ve demokratikleşme zamanı…
Yeniden inşa zamanı…
xxx
HDP bu hafta sonu İstanbul’da “Demokratik Cumhuriyet” konferansı çok önemli bir iş yaptı…
Kürt sorunu çözülmedikçe, Türkiye’nin demokratikleşemeyeceği bilinci etrafında çareler aranmasına siyaseten öncülük etti…
Yeniden inşa aranışına çok uygun bir zeminde ilk adımı attı.
Çürüme ve siyasal çöküş bize bir yandan da yeniden inşa için tarihsel bir fırsat doğurmakta…
Konferansın en önemli yanı mevcut siyasal iktidar tarafından baskılarla kasten kopartılmış olan aydınlar ile siyaset kurumu arasındaki bağı yeniden kurması oldu…
Aydınlar ile bağı kopmuş bir siyasetin zaten yenilenmesi söz konusu olamaz…
Konferans benim açımdan bu nedenle de önemliydi…
İki günlük maraton demokratikleşmenin önündeki engelleri de masaya yatırdı, değerli tespitlerin yapılmasına imkân verdi…
xxx
Ülke çürürken en fazla çürüyen ise siyaset ve din kurumu oldu…
Türkiye’yi demokratikleştirecek olan siyaset ama siyaset kurumu nasıl demokratikleşecek, bu da ilk sırada duran kocaman bir soru ve sorun?
Ve nihayetinde sorunları çözecek olan çilekeş halkın kendisi…
Siyasetin onlara çözüm önerisini yoğunlaştırıp, yaygınlaştırarak götürmesi bu nedenle değerli…
xxx
İnsanoğlunu odağına alan radikal bir yenilenme için ben AB’yi ve onun köklü tespit ve önerilerini içeren “İlerleme Raporlarını” ciddiyetle ele alınmasını zorunlu görüyorum. Çünkü bunlar ağır sorunlara teknik çözümleri kapsıyor.
Bu bağlamda sermayenin yapısındaki değişimi göz önünde tutmak, liberal demokrasiye de düşman muamelesi yapmamak kaçınılmaz hale geliyor.
xxx
Kuantum hızı ile gelişen teknolojik buluşların toplumsal yapıya etkilerini ıskalamanın siyasal analizleri yetersiz kılacağını da orada.
Orta sınıflara ulaşmadan yeni kabullerin yaygınlaşmasının zorluğu da …
Dünyanın yeni dili olan doğa ekonomisi, gençlerin çok farklı dünyaları…
İnsan odaklı değince Hümanizma’yı, onun bu coğrafyadaki büyük şairi Tevfik Fikret’i sürekli anmak gerekmez mi ?
xxx
HDP’nin tarihsel zemin açısından tam zamanında düzenlediği, aydınlarla siyaset kurumunu buluşturduğu, Kürt Sorunu başta demokratik çözümler aradığı ve yeni bir inşanın gerektiğini pekiştirdiği konferans önemliydi…
Enseyi karartmayalım, çürüme muhakkak ihtiyaca karşılık verecek bir yeni doğurur.
Türkiye’nin de toplumsal ihtiyacı başaramadığı Cumhuriyeti demokratikleştirmek…
Bu ağır sancılar bu ihtiyacın doğumu müjdeliyor olsun…
Mehmet Altan: İlk imzası 15 yaşında yayınlandı.20 yıl Sabah,6 yılda Star gazetelerinde baş yazarlık ve yazarlık, televizyon programcılığı ve yorumculuk yaptı. 30 yıl boyunca İstanbul Üniversitesi’nde hocalık yaptı.1993 yılından beri profesör. Yayınlanmış 40 civarında kitabı var.15 Temmuz sonrası Anayasa’nın 19.,26. ve 28. maddeleri yok sayılarak tutuklandı.21 ay cezaevinde kaldı. AYM,AİHM ve Yargıtay kararları ile hak ihlaline uğradığı saptandı. 29 Ekim 2016 tarihinden beri KHK’lı.
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***