İSTANBUL – Gazetecilere yönelik baskıların arttığını belirten Basın-İş Yöneticisi Ali Ergin Demirhan, “Bu memlekette gazetecilik direniştir, politik bir mücadeledir ve toplumsallaşması gerekiyor. Aksi durumda yazsak okuyan olmayacak, okumak isteyen olsa yazan bulamayacak” dedi.
Kurdistan’ın Amed kentinde 8 Haziran’da evlerine yapılan polis baskınıyla işkence edilerek gözaltına alınan ve 16 Haziran’da tutuklanan 16 gazetecinin ardından Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen soruşturma kapsamında da çeşitli kentlerde gözaltına alınan 9 gazeteci daha yaptıkları haberler gerekçesiyle 29 Ekim’de tutuklanarak, cezaevine gönderildi. 24 Ekim’de ise hakkında kesinleşmiş cezası bulunduğu gerekçesiyle gazeteci Derya Ren ve 13 Ocak ise gazeteci Sezgin Kartal, Kobanê’de çekilen fotoğrafta yer alan bir kişiye benzediği gerekçesiyle tutuklandı.
Bedlîs Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Sinan Aygül de, cinsel taciz iddialarına ilişkin yaptığı haber nedeniyle bir süre tutuklu kaldı. Tahliye edilen Aygül, “Sansür yasası” uyarınca hakkında dava açılan ilk gazeteci oldu. “Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” iddiasıyla Aygül için 3 yıla kadar hapis talep edildi.
Türkiye ve Kurdistan’da gazetecilere dönük artan saldırıları ve tutuklanmaların nedenleri yanı sıra gazetecilerin ve devletin tutumuna ilişkin Türkiye Basın Yayın Matbaa Çalışanları Sendikası (DİSK Basın-İş) Yöneticisi Ali Ergin Demirhan ile konuştuk.
BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ NASIL OLUR?
Sözlerine,“Türkiye’de basın özgürlüğü hiçbir zaman tam olarak olmadı” diyerek başlayan Demirhan, basın özgürlüğünün varlığının, gazetecilerin direnme haline bağlı olduğunu ifade etti. Demirhan, “Biz gazeteciler direndiği kadar basın özgürlüğü var olur. Ayrıca basın özgürlüğünün oluşması için halkın kendi haber hakkına sahip çıkması ve bağımsız medya organlarının olması da önemli yerde duruyor” dedi.
Demirhan, Amed ve Ankara’da gazetecilerin tutuklanmasına işaret ederek, bu örneklerle birlikte basına yönelik saldırıların ölçeğinin artığının göstergesi olduğunu ifade etti.
SALDIRILAR GENİŞLEDİ
“Ana akım” ve “sermaye basını” olarak nitelendirdiği basının iktidara biat ettiği ve etmek zorunda bırakıldığına da dikkat çeken Demirhan, bu duruma iktidarın neden olduğunu söyledi. Bunu,“kötülük” olarak değerlendiren Demirhan, 2015’ten sonra saldırıların daha da genişlendiğini ve tırmandığını söyledi. Bu süreci “darbeler” süreci olarak gören Demirhan, “İktidarın, bütün demokratik hakları bastırmaya çalıştığını söyleyebiliriz. Bunun da basına yönelik saldırı olmadan gerçekleşmesi mümkün değildir. 2009’da Ahmet Şık ve Nedim Şener tutuklandığında bir çok insan o zaman fark etmişti başka bir durum olduğunu. Yoksa Kürt basınına, sosyalist basına, devrimci basına ya da artık devlete dair bir takım şeyleri ifşa eden gazetecilere yönelik bir saldırı, genel bir durum halini aldı” diye konuştu.
SAVAŞ UÇAĞIYLA İLE SANSÜR ARTTI
Özellikle 7 Haziran 2015’ten sonra saldırıları dalgasının yaşandığını ve savaş uçaklarının hareketlerine göre, sansür mekanizmasının da daha da geniş bir ölçeğe taşındığını ifade eden Demirhan, bunun bir nedeninin ise AKP’nin iktidarı kaybetme korkusu yaşanmasından kaynaklandığını belirtti. İktidarın bununla, “Seçimle iktidarı devir etmeyeceğim” mesajı verdiğini söyleyen Demirhan, “‘Bunun için savaşa başvuracağım. Savaş ve olağanüstü hal koşularında bütün demokrasi mekanizmalarını ortadan kaldıracağım. Bunu yaparken de halkın gerçeklere ilişmesini, iletişim kurabilmesini engelleyeceğim’ diyen bir iktidar var. Bunun içerisinde gazetecilerin öldürülmesi, tutuklanması, haber yapmaları da var. Bu iktidar devrilmeden ve böylesi iktidarları çıkartacak koşullar ortadan kalkmadan, bir başkasını bekleyemeyiz” diye kaydetti.
KÜRT BASININ BAKIŞI ‘YARGILANIYOR’
Son dönemde Kürt gazetecilerin de tutuklanmasına dikkat çeken Demirhan, bu durumun konjonktürel olduğunu vurguladı. Demirhan, “Yanlış algıyı düzeltmek istiyorum; Arkadaşlarımız bir siyasi harekete yakın oldukları için değil, Kürdistan ya da Kürt sorununa baktıkları açı nedeniyle yargılanıyor. Yani bakış açıları yargılanıyor” dedi.
YAZILMAYAN ŞEYLERİ YAZIYORLAR
Kürt basınına yönelik baskılara yönelik tepkilere işaret eden Demirhan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Şöyle sesler de var; işte Kürt basınına zaten yapılır ama onlar da zaten Kürt siyasi hareketine yakın. Mesele bu değil. Mesele; Kürt realitesi etrafından yaşanan realiteyi haberleştirmeleridir. İktidar veya muhalefetin gazeteciliği değil tam da o bölgede gazetecilik yaptıkları için tutuklanıyorlar. Birlikte çalıştığım arkadaşlarım var. Kürt basını, yazılmayan şeyleri yazıyor. Bakılmayan şeylere bakıyor. Bakış açısı bu. Ancak iktidar, ‘nereye bakıyorsun?’ diyor. ‘Bu olayı gösterme’ diyor.”
DİYARBAKIR’DAN İSTANBUL’A
Diyarbakır’da tutuklanan gazetecilere işaret eden Demirhan, “Bu aynı zamanda şudur: Diyarbakır’ı göstermezsen, Diyarbakır’da yaşanan kanıksanırsa, Diyarbakır’ın gerçekliği iyi anlaşılmaz ise; onu İstanbul’da da yaşarsın. Bugün gerçekten o yaşanıyor. İstanbul Büyükşehir Belediyesinde yaşanan şey nedir? O’dur. Ya da daha önce kendini dokunulmaz zanneden ana akım medyadaki gazetecilere ya da sistem veya düzen içi politik çizgi benimseyen ve bunu propaganda eden gazetecilere bile uzanması, orada olanlara yeterince karşı çıkılmadığı için oluyor” diye belirtti.
‘UZAK TUTUYOR’
Kürt basınına sahip çıkılmamasının nedenine işaret eden Demirhan, “Ateşten toptur. Dokunanın ellini yakar. Devlet Kürt meselesini ayrı bir kategori olarak ele alıyor. Onu ilk önce ayırıyor. Kürt meselesinin görülmesini istemiyor. Bu yönüyle de devletten gelen bir bölücülük var” diye kaydetti. Devletin toplumun beli bir kesimine Kürt sorununa yaklaşılmaması gerektiğine dair “tehditlerde” bulunduğunu ifade eden Demirhan, aynı durumun gazetecilere de dayatıldığını söyledi. Demirhan, “Gazetecilere, ‘bu konuya değinmeyin’ deniliyor. Dokunanın baskı göreceğini, dokunmayanın daha rahat edebileceklerine ilişkin algı yaratılıyor” ifadelerini kullandı.
‘BU MEMLEKETİN SAHİBİDİR’
Gazeteciliğin iktidarın yansıttığı şekilde yapıldığını söyleyen Demirhan, “İğneyi, kendimize ve başkalarına batırarak, yapalım. Kürt basını da bu memlekette azınlık değildir. O da bu memleketin sahibidir. Bölge basını değil, ulusal basındır. Onun yaptığı haber İstanbul’u da ilgilendiren haberdir. Kendi dar çemberinde durup gazetecilik yapmıyor. Kendine saf, davasını ulusal ve uluslararası platformda dile getirirken bu özgüven ile davranıyor. İnsan hakları savunucuları, sivil toplum, gazeteci örgütleri ve siyaset de bu şekilde yaklaşmalı” diye kaydetti.
‘UZANAN BİR EL VAR’
Kürt gazetecilerin yalnız olmadığını kaydeden Demirhan, şöyle konuştu: “Ülkenin farklı yakalarından uzanan el var. Bunları çoğaltmamız lazım. Bir kesimin sessiz kalışına dair sitem etmek yerine olması gerekeni göstermemiz lazım. Tutuklu gazeteciler listesinin hazırlarken, bunu şunu dışarda bırakarak değil tutuklu gazetecilerin tamamına sahip çıkmak gerekiyor. Orada görülen baskıyı normalleştirmeyerek, kendi imkanlarımızı seferber ederek, bir kader ortaklığı içinde olduğumuzu idrak etmemiz lazım. Var olan çabaları teşvik ederek, pozitif ilişkileri teşvik ederek, ilerleyebiliriz. Birbirimize sitem ederek, bir yere varamayız.”
‘SANSÜR’ NASIL BOŞA ÇIKARILIR?
Sansür Yasası’na da değinen Demirhan, bu yasanın “sorun” olmadığını ifade etti. Demirhan, gazeteciliğe dönük saldırı olarak nitelendirilebilecek yasaları daha önce de çıktığını ve özellikle 2015 ile 2016 sürecinde onlarca TV, gazete ve sitelerin kapatıldığını söyledi. Demirhan, “Sansür önce yapılıyor yasa ise sonra geliyor” dedi. İktidarın sansür uygulamak için yasaya ihtiyaç duymadığını belirten Demirhan, “Bu yüzden yasaya takılmayalım. Yasa ile saldırıların artabileceğini gösterir. Ancak iktidarın ne yapıp yapmayacağını yasalardan çok bizim çabamız, direnişimiz belirliyor. Biz nerede barikat örersek, saldırı oraya geliyor ve barikatı örebildiğimiz yerde, kuvvetli bir barikat ise orada duruyor. Çünkü çoğunluk desteğini ve toplumsal meşruiyetini yitirmiş bir iktidar var. Yasalardan çok evrensel ilkelere ve mücadelenin gerçekliğine odaklanmamız gerektiğini düşünüyorum” şeklinde konuştu.
‘YALAN’ BÜLTENİ
İletişim Başkanlığı’na bağlı “Dezenformasyonla Mücadele Merkezi”nin Dezenformasyon Bülteni ile haber yalanlamasına değinen Demirhan, toplumu ilgilendiren haberlere yalanlama getirilerek, toplumun bu yöntemle manipüle edildiğini söyledi. Demirhan, “Toplum sorun yaşadığını biliyor. O sorunu kaynağı ile ilişkilendirmesi noktasında bilgi edinmesi önemli bir şey. İşte bunlar da o haberi kesmeye çalışıyor. Habercilik faaliyetini kriminalize etmeye çalışıyorlar. Seçim sürecinde bunun artacağını da söyleyebiliriz” dedi. Demirhan, bu bültenin amacına ulaşmayacağını belirterek, toplumun sorunların farkında olduğunu söyledi. Demirhan, “İnsanlar marketteki fiyatların, pahalılığın farkında ve görüyor. Pahalılığın kaynağına işaret ederek, arka planına dair bir takım gerçekleri bilgiyi ve haberin yayılmasını istemiyor. Manipüle etmek istiyor. O zaman buna karış hayatı örgütlemek gerekiyor” diye kaydetti.
‘GAZETECİLİK DİRENİŞTİR’
Bu duruma açıklık getiren Demirhan, gazeteciliğin toplumdan izole olmaması gerektiğini ve izole olması halinde iktidar tarafından ezilebileceğini söyledi. Demirhan, sözlerini, “Ajansını kapatır, makinene el koyar ve seni tutuklar. Görüntülerini siler, almanı engeller. Sadece profesyonel iş ise habercilikte, o zaman toplumsal mücadele ile bütünleşmiş bir gazetecilikten bahsetmemiz gerekiyor. ‘Bu bir takım ilkelere aykırıdır şudur budur’ diyenler olabilir ama bu memlekette gazetecilik direniştir. Politik bir mücadeledir ve toplumsallaşması gerekiyor. Aksi durumda yazsak okuyan olmayacak, okumak isteyen olsa yazan bulamayacak” şeklinde noktaladı.
MA / Mehmet Aslan
Kaynak: Mezopotamya Ajansı.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***