YORUM | MAHMUT AKPINAR
Türkçede “dayak yemeden ağlamak!” diye güzel bir deyim vardır. Anlamı, kavgaya girmeden, kendi becerilerini, gücünü test etmeden peşinen yenilgiyi kabul etmek ve dayak yiyeceğini kabullenip ağlamaya başlamaktır.
Bazı insanlar bir şeyleri denemek ve direnmek yerine “bizden adam olmaz!”, “ben yapamam!”, “çok zor!” şeklinde mazeretler üretir, mücadele etmeden yenilgiyi satın alır. Kavgaya girmeden dayak yiyeceğini düşünür sızlanmaya başlar. Böyleleri daha ringe çıkmadan iç dünyasında karşı tarafı galip ilan eder, faturayı ödemeye hazırlanır. Tam da bu nedenle kavgaya girse bile yenilir, ezilir. Zira mücadele için gereken ümidi, direnci kendisi bitirmiştir. Ona yenilgiyi rakibinin üstünlüğü değil, kendi umutsuzluğu, iradesizliği getirmiştir. Bu modelin siyasi lider, toplum önderi, yazar, aydın versiyonu ise tam bir felakettir. Arkasına taktığı kitlenin de enerjisini düşürür, umudunu söndürür. Geniş kitleleri teslimiyete razı eder.
Maalesef Türkiye’de etkili bir “Erdoğan yıkılmaz!” lobisi var. Erdoğan’ın seçimle gitmeyeceğini, hukuka dönemeyeceğini, gönderilemeyeceğini söyleyen bu kesimlerin bir kısmı art niyetli ve taktik hareket ediyor. Bunu, kamuoyunu Erdoğan lehine domine etmek, ona enerji devşirmek için yapıyorlar. Kanaatimce Erdoğan bunu toplum içinde kasten yayıyor ki kendisiyle mücadele eden kitlenin umudu kırılsın. Bu söylemi kullanan başka bir kesim ise AKP’nin gitmesini istediği halde, elde ettiği güce, kontrol ettiği kurumlara, elindeki imkanlara bakıp, Erdoğan’ın ilke-kural tanımamasına odaklanıp “gitmez!” diyenler. İşte, denemeden, mücadele etmeden böylesi psikolojiye sahip olmaya “dayak yemeden ağlamak!” deniyor.
Millet İttifakının ve Altılı Masa’nın Erdoğan karşısında etkili muhalefet üretemediğini, gereken performansı ortaya koyamadığını hep söyledik. Evet, eldeki malzeme bu. Millet ittifakından zaman zaman umut veren çıkışlar oldu, lakin genel olarak kitleleri coşturup sürükleyen muhalefet örnekleri göremedik. AKP’nin ürettiği problemler, yolsuzluk ve kötü yönetim muhalefete müthiş eleştiri fırsatları sunuyor. Ama onlar gollük pasları etkili şutlarla kaleye takamadı, skora dönüştüremedi. Uzunca süre tutuk ve donuk kaldılar.
Ancak 30 Ocak’ta ilan ettikleri Ortak Mutabakat Metni ile bence umutları tekrar canlandırdılar. Millet İttifakı adeta bir hükümet programı yayımladı. Var olan bütün problemlere parmak basıp, çözüm önerilerini doğru şekilde ortaya koydular. Konuşmaları dinleyip, isabetli, tutarlı vaatleri ve salondaki coşkuyu görünce, muhalefete olan rezervime rağmen Erdoğan’ın devrileceğine dair umudum arttı. Zira Erdoğan’ın en büyük rakibi yine Erdoğan! Etkili bir muhalefet olsaydı elbette daha hızlı ve iyi sonuçlar alınırdı. Ama şu çok açık ki toplumun kahir ekseriyeti (%65-70’’i) yozlaşmış, yıkıcı, baskıcı, adaletsiz Erdoğan yönetiminden kurtulmak gerektiğinin bilincinde. Yani Erdoğan’ı göndermek için büyük kahramanlıklar yapmaya, Heraklit olmaya gerek yok! Doğru bir duruş, doğru söylemler üretebilirseniz, toplum zaten Erdoğan’dan ve soyguncu, kirli avanesinden yıldı. Muhalefetin sadece güven vermesi, büyük hatalar yapmaması, korkaklık emaresi göstermemesi ve yenilgiyi satın almaması gerekiyor. AKP-MHP koalisyonunu iktidarın kirlenmişiliği, kibri, yolsuzlukları, ülkeye verdiği zarar bitirecek, bitiriyor. Muhalefete düşen doğru yerde ve dik durmak, demokrasi, hukuk, adalet, refah istemek!
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupalılar birbiriyle tekrar savaşmamak için paktlar kurdular, ticareti, turizmi, refahı, paylaşımı artırdılar. AB projesinin oluşturduğu demokrasi, adalet, refah, insani yaşam düzeyi sayesinde Avrupa insanlığın imrendiği bir coğrafyaya dönüştü. Göçmenlerin rüyalarını süsleyen ilgi odağı oldu. Almanlar ve diğer Avrupalılar Hitler gibi yeni bir diktatör daha çıkıp hayatlarını cehenneme çevirmesin diye hukuksuzluğa, faşizme, otoriterliğe çok daha duyarlılar.
Türk toplumuna demokratik değerler hep dışardan geldi ve tepeden inme yöntemlerle gündem oldu. Erdoğan’ın son 10 yılda yaşattığı faturası ağır ve acı tecrübe sayesinde, ilk defa toplum demokrasinin, kuvvetler ayrılığının, bağımsız ve tarafsız yargının, özgür basının, ifade özgürlüğünün, hukukun üstünlüğünün, şeffaflığın, hesap verebilirliğin kıymetini anladı. İyi tarafından bakarsak Erdoğan rejiminin yaşattıkları çoğulcu, katılımcı, uzlaşmaya dayalı demokratik bir düzen kurmak için toplumsal bilinci yükseltti. Üç asırlık batılılaşma tarihimizde ilk defa bu kadar güçlü ve tabandan gelen bir demokrasi, hukuk, özgürlükler talebi var.
Muhalefet sadece yanlış yapmasa, umut kırmasa yeter!
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***