YORUM | M. NEDİM HAZAR
Bugün size Netflix’te izlediğim bir filmden bahsedeceğim.
Belki sinema sanatı açısından çok kıymetli bir eser olmayabilir ama anlattığı olay ve günümüzle çakıştığı hakikatler açısından izlenmesinde fayda var bence.
Filmimizin orijinal ismi “Kampen om Narvik – Narvik Savaşı”. Yapımcılar filmin İngilizce ismi için “Narvik: Hitler’s First Defeat – Narvik: Hitler’in İlk Yenilgisi”ni tercih etmişler.
Filmin özüne ve anlattığı hikayeye bakıldığında İngilizce isim daha uygun gibi geliyor kulağa.
Zaten filmin orijinal afişinde bu vurgu da var: “Hitlers første nederlag.”
Önce şehri biraz tanıyalım, sonrasında çok kısa hikayesine bakalım, ardından bu filmden yola çıkarak Türkiye’nin yakın geleceğiyle ilgili ipuçlarını okumaya çalışacağız.
Narvik, Norveç’in kuzeyinde, Nordland eyaletine bağlı bir liman kenti.
Son nüfus sayımına göre hepi topu 15 bin insan yaşıyor. Narvik önemini sahip olduğu buzsuz limanından alıyor. Zira başta İsveç olmak üzere Norveç de, ülkenin kuzeyinde çıkardıkları demir cevherini bu liman yoluyla dünyaya pazarlıyor.
Ülkedeki diğer iki liman; Botni ve Luleå özellikle kışın çok şiddetli geçmesi nedeniyle aylarca kapalı kalıyor.
Narvik’in özelliği kentteki sıcak su akıntıları dolayısıyla buz tutmaması.
Geçtiğimiz yüzyılın başında, 1902 yılında Narvik’ten İsveç’e demiryolu hattı inşa edilmiş ve Katener hattı çekilerek elektriklendirilmiş. Anlayacağınız küçük ama çok önemli bir kent Narvik.
Gelelim Hitler’in bu şehre duyduğu aşka…
Şehir 2. Dünya Savaşı sırasında Wehrmacht tarafından işgal ediliyor. Dönemin Alman endüstrisi ağırlıklı olarak demire bağımlı ve Narvik’in işgali İsveç’teki demirin ticaretinin Alman kontrolüne geçmesi anlamına geliyor.
Film tam da bu esnada açılıyor.
İkinci Dünya Savaşı esnasında tarafsızlığını deklare eden Norveç, üstelik uluslararası bir toplantı düzenlenirken, birden Alman Nazilerinin işgaliyle sarsılıyor.
Sene 1940… Savaşın bitmesine en az 5 yıl var daha.
Özellikle İngiltere ve Fransa Wilfred Operasyonu ismini verdikleri bir harekatla şehri ele geçiriyor ancak Nazi Almanya’sının Fransa’ya saldırmasıyla geri çekilmek zorunda kalıyorlar.
Filmin anlattığı hikayenin kırılma noktası da tam burası.
Şehirde bulunan Alman elçi bir anda Wehrmacht subayına dönüşüveriyor ve özellikle İngiliz elçisinin peşine düşüyor.
Esas kahramanımız Norveçli inatçı bir asker gibi görünse de, filmi sırtlayan onun karısı: Ingrid Tofte.
Aslında bir otelde hizmetçi olarak çalışıyor ama İngilizce ve Almancaya olan hakimiyetinden dolayı, Almanlar onu tercüman olarak kullanıyorlar.
Ingrid, hem İngiliz kaçakları saklıyor, hem de onlara Almanların önemli mevzilerinin yerini gösteren haritaları ulaştırıyor.
Fark edildiği an idam edileceğinin farkında.
Narvik, bir parti diktasının halet-i ruhiyesini anlatması açısından önemli.
Ve bence filmin en önemli mesajı, Hitler’in kaybettiğini anladığı an, şehri yerle bir etmesi için uçaklarını yollaması.
Düşünün, bir yandan yenilgiyi yaşarken, bunun acısıyla taş üstünde taş bırakmıyorsunuz!
Tam bir, “ya benimsin ya toprağın” durumu.
Hem tarihsel gerçekliğe uyan, hem de filmde insanın içini sızlatan bir ayrıntı daha var.
İngiltere ve Fransa Hitler’in dişini göstermesiyle beraber bir anda çekip gidiyorlar ve Nazi dehşetiyle Narviklileri baş başa bırakıyorlar.
Film, can havliyle sivillerin kendi boşaltmasını anlatıyor.
Alman Büyükelçi Wussow şehri terk ederken Ingrid’e diyor ki, “benimle Berlin’e gelmek ister misin?”
“Ben sizden değilim” diyor umutlu kadın. (Çünkü kocasının öldüğü haberini henüz almamış!)
“Ama bizim ülkemizin bir parçası olacaksın” diyor Alman elçi ve dünyanın hızla değiştiğini, Hitler’in dünya lideri olacağını söylüyor.
Kaybetmiş giderken bile buna inanıyor büyükelçi.
Şu cümlesi ve aldığı cevap ilginç:
-“Hitler her yerde kazanıyor!”
-“Burada değil!”
Ve sonrasında bir zalimin kaybetmesi durumunda masumların ödeyeceği bedel ifade ediliyor:
“Almanlar Narvik’e şiddetli hava saldırısı yapacaklar. Yapayalnız kalacaksınız.”
Aklıma, normal bir ülkede olsa sadece sirklerde yer bulacak olan siyasal İslamcı Şevki Yılmaz’ın 2023 seçimleriyle ilgili söyledikleri geldi nedense.
Şöyle diyordu: “23 Kasım seçimlerine gelmeden AK Parti’nin kasanın ağzını açması lazım. Efendim 700 ton altınımız var, Merkez Bankası’nda şu kadar dolarımız var diyorsunuz. Kime bırakacaksınız? Bu hırsızlara mı?”
Hırsız bir anlayışın kendileri dışındaki herkesi hırsız olarak görmesini psikoloji yansıtma olarak tanımlıyor.
Şevki Yılmaz’ın hayatı bu tür saçma yansıtmalar manzumesi adeta.
Ancak, bahsi geçen zihniyetin Nazilerden milim farkı olmadığını görmek gerekiyor.
Hatırlayın Hitler’in son günlerini.
Hani Rus topçularının sesi artık sığınağına kadar ulaşmaya başlayınca, “Alman halkına acımayalım” demişti Goebbels. Ve Hitler, kendi uçaklarına “Almanya’nın alt yapısını, yollarını, fabrikalarını bombalayıp yok edin” emri vermişti. Çünkü ona göre, kendisinden vazgeçen Almanya hiçbir şeyi hak etmiyordu.
2023 seçimlerinin muhalefet partilerinin zannettiği gibi çantada keklik filan olduğunu düşünmüyorum asla.
HDP de dahil, hiçbir muhalefet partisinin durumun vahameti hakkında bir idrak kilitlenmesi yaşadığına da inanıyorum.
Ülke siyaseti, tüm sosyal kesimleri, medyası, akademisi ile topyekün bir zihin felci yaşıyor.
Diyelim ki, muhalefetin beklediği gibi oldu her şey; Erdoğan seçimi kaybetti.
Siz o koltuğu ve artık faşist bir devlete dönüştürdüğü yerleri terk eder mi zannediyorsunuz.
Sarayı, MİT’i, emniyeti filan boşaltabilir mi zannediyorsunuz?
Günlerce değil, aylarca evrak yaksalar yine temizleyemeyecekleri bir pisliğin içinde bulunuyorlar.
Bu binaları ancak yerle bir ederek belki işin içinden sıyrılabilirler, lakin hiç ihtimal vermiyorum.
Hasılı kelam, iki açıdan da maalesef uçuruma doğru hızla yol alıyoruz.
Tıpkı Narvik halkı gibi.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***