YORUM | MAHMUT AKPINAR
Türk Dil Kurumu zulmü: “Güçlü bir kimsenin yasaya veya vicdana aykırı olarak başkasını uğrattığı kötü durum, kıygı, eziyet, cefa” olarak tanımlamış.
Bir başka anlamıyla zulüm karanlık demek. Belki de en kötü şeyler puslu, bulanık ortamlarda, kapkara ruhlar tarafından yapıldığı ve masumları karanlığa mahkûm ettiği için zulüm deniyor. Zulmün aksi aydınlıktır, açıklıktır, şeffaflıktır, hakikati ortaya çıkarmaktır, berrak olmaktır, merhametli ve adil olmaktır. Adalet, hak sahibine hakkını vermektir. Zulüm hakkın olmayanı almaktır, başkasının emeğini, malını gasp etmektir. İnsanca muameleyi insanlardan esirgemektir.
ABD kongresi 1970’lerde Watergate Skandalı ve kamu kaynaklı yolsuzluklarla baş edebilmek için “Gün Işığında Yönetim” diye bir kavram üretti ve bunu yasalaştırdı. Çünkü gün ışığında, aydınlıkta, şeffaf ortamlarda insanlara açıkça zulmetmek, insanların hakkını gasp etmek, hırsızlık, yolsuzluk yapmak zordur. Kötü niyetliler, suçlular, yozlaşmış kişiler karanlık ortamlarda, izbe noktalarda, bulanık sularda ortaya çıkarlar. Belirsizlikten, hukuksuzluktan yararlanarak insanların canına, malına, onuruna, namusuna kast ederler.
Eğer bir devlette yönetim gün ışığında yapılmıyorsa, iktidar halkından gizli şeyler çeviriyorsa, parlamentoya soru önergeleri, araştırma önergeleri verildiği halde bunlar sümen altı ediliyor, araştırılmıyorsa o ülkede zulüm vardır. Karanlık, puslu ortamlarda her türlü suç, yolsuzluk, kanunsuzluk olur. Adaletsizlik devlete, topluma zarar verir ama en çok savunmasız, zayıf insanlara zarar verir. Türkiye öyle bir zifiri karanlık dönemden geçiyor ki zulme maruz insanlar yaşadıklarını anlatamıyor, seslerini duyuramıyor. Zira toplum sağır, devlet sağır, yargı sağır. Mazlumun ahı arşa ulaşıyor ama insanlar duymuyor. Rejim toplumla mazlumlar arasına duvarlar ördü. İniltiler halka erişmesin diye farklı sesler çıkarıyor ve mazlumun ahını baskılıyor.
Medya kontrolünün, türlü manipülasyonların olduğu ortamda kamu görevlileri şeytanlaştırma nedeniyle ibadet neşvesiyle zulmediyor, sevap kazanma umuduyla işkence ediyor. Memurlar zulmederken “devleti koruduğunu”, “ülkeyi savunduğunu” düşünüyor. Türkiye, son birkaç asrın en yaygın, en insafsız zulüm dönemlerinden birini yaşıyor. 1980’de, 28 Şubat’ta dahi yargı, bürokrasi hukuktan, adaletten bu kadar kopmamıştı. Kenan Evren bile hakimlere talimat vermiyordu. Ama adında “AK” olan bir parti ülkeyi karanlığa gömdü. Adalet taahhüt eden İslamcılar ülkenin her metrekaresini zulümle doldurdu.
Almanya ve Türkiye vatandaşı olan Kürt sanatçı Hozan Cane Kronos Haber’e verdiği mülakatta 4 yıldan fazla kaldığı hapis hayatını anlattı. İlk bölümde söyledikleri hepimizi derinden etkiledi, gözyaşına boğdu. Hizmet Hareketi’nden kadınlarla beraber kaldığı koğuş insanlık dışı şartlardaydı. Cezaevi görevlileri nefretle hareket etmiş, yeni doğmuş bebeğe ve lohusa anneye dahi zulmetmekten çekinmemişler. İkinci videosunu da bir solukta izledim. Hozan, her türlü işkenceye hakarete maruz kalmış. Sekiz gün fasılasız aç ve susuz bırakmışlar, 37 kiloya kadar düşmüş. Bir şekilde Alman konsolosluğuna ulaşınca pazarlık yapılmış ve “tutukluluğa devam” kararına rağmen, yeni bir yargılama olmaksızın, Cane’yi bir gece yarısı ıssız bir ormana yarı çıplak bırakıp gitmişler. Doğduğu ülkenin işkencesinden, zulmünden Almanya kurtarmış kadını. Aynı muameleye maruz kalmaktan korkan kızı Meriç nehrini yüzerek geçmiş.
Hozan Cane’nin anlattıkları Türkiye’deki karanlıkları aydınlatma, işkence görenleri yaşadıklarını anlatmaya cesaretlendirme açısından çok önemliydi. Kendisine ne kadar teşekkür etsek azdır. Suskunlukla, kabullenmekle, içe kapanmakla maalesef zulüm bitmiyor. Zulme karşı durmak, ses vermek, projeksiyon tutmak lazım ki karanlık noktalar aydınlansın. Karanlık ruhlar karanlık alanlarda neler yapıyor anlaşılsın! Zalimler mazlumları nelere maruz bırakıyor ortaya çıksın. Zulme maruz insanlar yaşadıklarından dolayı utanç duymaktan, içe kapanmaktan vazgeçmeli. Münhasıran güvenli bir ülkede olanlar yaşadıklarını dünyaya duyurmalı, zalimlerle mücadele etmeliler ki benzer eziyetlere başkaları da maruz kalmasın. İşkenceciler yaptıklarının faturası olduğunu anlasın ve başkalarına da zulmetme cesareti gösteremesinler.
Kendisi de bu dönemde ağır mağduriyetler yaşayan bir aydınımız: “Adalet yoksa o coğrafya vatan değildir!” demişti.
Ne doğru söz!
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***