Cengiz Anıl BÖLÜKBAŞ
ANKARA – Türkiye’de sınır dışı edilmesine karar verilen ve idari gözetim kararı bulunan yabancılar İçişleri Bakanlığı’na bağlı Geri Gönderme Merkezleri’ne (GGM) gönderiliyor. Resmi verilere göre, Eylül 2022 itibarıyla Türkiye’de 30 Geri Gönderme Merkezi bulunuyor. Bu merkezlerin toplam kapasitesiyse 20 bin 540. Söz konusu merkezlerin inşaat ve bakımı, Avrupa Birliği (AB) tarafından finanse ediliyor. Başlangıçta sığınmacılar için kabul merkezi olarak inşa edilen adresler, 2015 yılında geri gönderme merkezlerine dönüştürüldü.
İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Başkanlığı’nın sosyal medya hesabından yapılan paylaşıma göre, 2022’de sınır dışı edilen göçmenlerin sayısı 124 bin 441. Bu veri, sınır dışı edilen ‘düzensiz göçmen’ sayısının bir önceki yıla göre yüzde 161 arttığını gösteriyor.
Geri Gönderme Merkezleri uzun bir süredir işkence ve hak ihlalleri, haksız idari gözetim kararları gibi iddialarla gündeme geliyor. Peki GGM’lerde neler yaşanıyor? Merkezlerde tutulan insanlar nasıl hak ihlallerine maruz kalıyor? İdari gözetim kararı hangi amaçlarla kullanılıyor?
‘KAPASİTENİN AŞILMASI UZUN SÜREDİR SORUN’
Geri Gönderme Merkezleri’nde kapasitelerin aşılmasının uzun süredir şikâyet edilen bir durum olduğunu söyleyen Mülteci-Der Yönetim Kurulu Başkanı Avukat Gizem Metindağ, özellikle Ege Bölgesi ile Suriye ve İran sınırındaki illerde bulunan merkezlerde kapasitenin iki katı kadar kişinin tutulduğunu belirtti. Son dönemde iktidarın sınır dışı etme yönündeki politikaları sebebiyle durumun yeni bir boyut kazandığını ifade eden Metindağ, Afganistan’a sürekli uçak kaldırmanın yanısıra otobüslerle İran ve Suriye sınırlarından mültecilerin sınır dışı edilmesi uygulamalarının arttığını vurguladı.
Metindağ, bu nedenle merkezlerin kapasitelerinin kısa sürede aşılıp, alınan tüm yabancıların toplu şekilde sınır dışı edildiğini ve hızlı bir sirkülasyon yaşandığını söyledi. Ayrıca, kurumlara alınan yabancıların avukatlarına erişme imkanı bulamaksızın ya hızlıca sınır dışı edildiğini ya da toplu sınır dışı işleminin yapılacağı Geri Gönderme Merkezi’ne sevk edildiğini anlattı.
‘İDARİ GÖZETİM KARARLARINDA GEREKÇE GÖSTERİLMİYOR’
Anayasa ve tarafı olunan uluslararası sözleşmelerin, özgürlükten mahrum bırakma halinin istisnai olması gerekliliğinden bahsettiğini aktaran Metindağ, bu kaidelere uyulmadığını da ifade etti.
Avukat Metindağ, sınırı dışı etmeye dönük süreçte yaşanan ihlalleri şöyle aktardı: “Bu sözleşmelere ve anayasa karşın, suç isnadı altında dahi olmayan ve hatta mahkeme kararı olmaksızın, idareye sınırlı olarak verilen idari gözetim kararı alma yetkisi neredeyse hakkında sınır dışı kararı alınan tüm yabancılar için uygulanıyor.”
‘MÜLTECİ HUKUKUNA İLİŞKİN HAKİMLERİN BİLGİ EKSİKLİĞİ VAR’
İdarece kişiler hakkında idari gözetim kararı verilmesi halinin asıl kural olduğunu, buna rağmen serbest bırakma kararlarının istisnai durumlarda uygulandığını aktaran Metindağ, şu değerlendirmede bulundu: “İdare böylesi kararlarda açık bir gerekçe göstermekle yükümlü, ancak bugüne kadar alınan kararların hiçbirinde gerçekçe gösterilmedi. Aslında hukuken, iderinin bu gerekçesiz kararları dahil, bir itiraz mekanizması mevcut. Hakkında idarenin sınır dışı kararı verdiği kişi, Sulh Ceza hakimliklerine başvurma hakkına sahip. Ancak burada da başka bir sorun yaşanıyor ve etkin bir sonuç alınamıyor.
Bu hakimlikler aslen ceza soruşturmalarında görevli ve mülteci hukukuna dair bilgi eksiklikleri mevcut. Hakimliklerin incelemelerini yaparken başvuruları, Anayasa Mahkemesi kararlarında belirlenen temel ilkeler ile Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’nun 57’nci maddesindeki açık ve temel kanuni şartları dahi nazara almaksızın otomatik olarak reddettiğini gözlemliyoruz. Bu durumun yine temel haklara müdahale olduğu ve devletin ‘mültecileri sınır dışı etme yönündeki politikasının’ bir ayağı olarak kullanıldığı kanaatindeyim. Bu süreç, hızlıca yürütülen sınır dışı işlemlerinin yanısıra, kişilerin idari gözetim altındayken hukuki yardıma ve baroların adli yardım hizmetlerine erişimlerinin mümkün kılınmaması sebebiyle çoğunlukla alanda hak temelli çalışan kişi ve kurumların radarına giremeden ihlalle sonlanmakta.”
‘İŞKENCE VAKALARI KAÇINILMAZ HALE GELİYOR’
Bahsedilen konuların yanı sıra GGM’lerde başka sorunların da olduğuna dikkat çeken Metindağ, yabancılarla çalışanlar arasındaki dil bariyeri, çalışanların ırkçı ve zenofobik (yabancı düşmanı) tutumları, merkezlerin bağımsız kuruluşlarca denetlenemiyor olması ve daha pek çok sebeple buralarda tutulan kişilerin pek çok hak ihlaline maruz kaldığını anlattı.
Tutulma koşullarının işkence yasağını ihlal eden hallere evrildiğini ve normalleştirilmiş durumda olduğunu dile getiren Metindağ, merkezde tutulanlarla anlaşamayan ya da anlaşmak istemeyen çalışanların da tepkileri baskılamak amacıyla orantısız sözlü ve fiziki müdahalelerde bulunduğunu aktardı.
“İşkence vakaları bu kurumlarda kaçınılmaz hale geliyor” diyen Metindağ, durumu şu örnekle açıkladı: “Kurumlar yemek firmasına aylık veya haftalık periyodlarla sayı bildiriyor. Bu sayıya göre yemek hizmeti alınıyor. Ancak bir anda kuruma toplu yakalanan bir grup geldiğinde gelen yemek tüm herkese porsiyonlar küçültülerek paylaştırılıyor. Kişiler temiz yatak, battaniye gibi temel ihtiyaçlarına erişemiyor. Kurumlarca sözde intihar vakalarını engellemek için uygulanan şampuan sabun vermeme yönündeki uygulama ise hijyensiz ortamlar oluşturuyor. Kişiler kurumlara getirildiğinde uygun bir değerlendirme ve mülakat yapılmadağı için, psikolojik tedaviye ihtiyacı olanların travmalarını tetikleyen bu alanlara alınması intiharlara yol açıyor. ”
İdari gözetim ve geri gönderme kurumlarının varoluşunun da problemli olduğuna dikkat çeken Metindağ’a göre, başta bu kurumların kapatılması ya da asıl inşa amaçları olan ‘barınma merkezi’ statülerine döndürülmesi gerekiyor.
SAĞLIKLI VE AÇIK BİLGİYE ERİŞMEK ZOR
Böylesi ihlallerin yaşanması, “Bu merkezler denetlenmiyor mu?” sorusunu akla getiriyor. Aslında bu merkezler denetliyor, ancak aniden habersiz biçimde değil. Üstelik bu alanda çalışan insan hakları kurumları, Mülteci-Der gibi dernekler bu merkezlere erişmekte sorun yaşıyor. Bunun nedeniyse GGM’lerde yapılacak denetime ilgili ilin valiliğinin karar vermesi. Merkezlere yalnızca valiliklerin uygun gördüğü kişi ve kurumlar, önceden haber vererek gidebiliyor.
Bu denetim yönteminin şeffaf, açık, gerçekçi bilgiye erişmeyi imkânsız hale getirdiğini ifade eden Metindağ, duruma ilişkin şu örneği aktarıyor: “İzmir Barosu 2022 yılının nisan aylarında Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu’na (TİHEK), GGM’deki işkence vakalarına ilişkin başvuru yaptı. Habersiz ziyaret yapılmasını talep etti. Başvuru tarihi itibariyle işkence yasağı kapsamında değerlendirilen ‘toplu sınır dışı işleminin’ durdurulmasını ve denetlenmesini talep etti. Ancak TİHEK bu başvurudan kısa süre sonra kurumu ziyarete gitmiş olmasına rağmen, barodan TİHEK’e iletilen ‘neden raporda sınır dışı işlemlerine ilişkin ndeğerlendirme yapılmadığı’ sorusuna, ‘Sizin talebinizle yapılan denetim değildi. Kurumun olağan denetimlerindendi’ cevabını verdi. İhlal iddialarını görmezden gelerek, rapor içinde yer vermeme yolunu kendisi yarattı.”
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***