Türk yetkiler ve Esad yönetimi arasında diyalog mesajları, yerini resmi görüşmelere bıraktı. Yaşanan bu durum her ne kadar Suriyeli muhaliflerce olumsuz karşılansa da anlaşma süreci hızla ilerliyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan geçen ay Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah El Sisi ile el sıkıştıktan bir hafta sonra, Suriye ile ilişkilerin yoluna koyulabileceğini söyleyerek “Siyasette dargınlık olmaz” demiş ve Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad ile görüşmeye yeşil ışık yakmıştı.
Türk ve Suriyeli yetkililerin Rusya’da görüşmesinin ardından Suriye’de Esad rejimi karşıtları protesto eylemi düzenledi. El-Bab’da bir araya gelen yüzlerce kişi, sloganlarla Türk yetkililere “Esad’ı desteklemeyin” çağrısı yaptı.
Türkiye ve Suriye hükümetleri arasında olası anlaşmayla ilgili VOA Türkçe ’ye konuşan Türkiye’deki Suriyeli aktivistler, güven duygusu ve istikrarın olmamasından dolayı kesinlikle Esad’la anlaşmak istemediklerini dile getirdi. Gaziantep Barosu Gaziantep Barosu Göç ve İltica Komisyonu Üyesi Avukat Cumali Şimşek ise, “Türkiye ve Suriye arasında yapılacak bir anlaşma, Suriye’den gelenlerin tamamını ve halen orada savaşan grupları güvence altına almayacaktır’’ dedi.
“Suriye’ye geri gönderilirsem tutuklanıp öldürüleceğim“
2018’de Suriye’nin Şam bölgesinden Türkiye’ye sığınarak Gaziantep’e gelen Suriyeli aktivist C.M. her iki ülke arasındaki anlaşma söylentilerinin Suriyeli muhalif halk arasında endişeye neden olduğunu belirterek, “Suriye’de gazeteci olarak çalışırken de Esad karşıtı haberlerim ve aktivist kişiliğim nedeniyle 2 kez tutuklandım. Ben ve benim gibi birçok insan benzer acılar, işkenceler gördük. Birçok insan da bu bedeli canıyla ödedi. Dolayısıyla ben şimdi Suriye ve Türkiye arasında yürütülen görüşmeleri reddediyorum. Bu durum beni endişelendiriyor ve güvensiz hissettiriyor. Çünkü bu görüşmeler gelecekte Suriyeliler’in Türkiye’deki varlığını veya Suriye’ye dönüşlerini de etkileyebilir. Örneğin ben Suriye’ye geri gönderilirsem tutuklanıp öldürüleceğim. Bu konu son zamanlarda biz Suriyeliler arasında en çok konuşulan ve endişe duyulan bir konu. Ya Türkiye Esad’la barışırsa bizi ailemizi katleden, zorla göç ettiren Esad bölgelerine mi gönderecekler? Bu konuda endişeli ve kaygılıyız’’ diye konuştu.
“Biz Suriyeliler olarak, bu cani rejimle görüşmeyi kabul etmiyoruz’’
Türkiye ve Suriye rejimi arasındaki olası bir anlaşmayı ‘atılacak kötü bir adım’ olarak nitelendiren İdlip’li aktivist M.K. ise, “Suriye rejimi Rusya ile anlaşmalı olarak çeşitli yollarla Suriyelileri Suriye’ye döndürmeye çalışıyor. Bunun nedeni yeniden yapılanma adına Güvenlik Konseyi kararlarını etkilemek için. Türkiye’deki Suriyelilere gelince, eğer gönderilirlerse Rejimin işlediği suçlardan sorumlu tutulmaksızın yeniden tutuklanacaklar. Biz Suriyeliler olarak, bu cani rejimle herhangi şekilde bir görüşmeyi kabul etmiyoruz çünkü onları bir savaş suçlusu olarak görüyoruz ve bu rejim yüzünden burada yerlerimizden edilmiş durumdayız. Daha önce kişisel görüşüme göre bu anlaşma, Türk hükümeti için atılacak kötü bir adım olur” ifadelerini kullandı.
“Sivillerin korunduğu, ekonomik kaygıların olmadığı bir anlaşma olmalı’’
Suriyeli Aktivist ve İnsan Hakları Savunucusu Francois Zankih, iki ülke arasındaki anlaşmanın Suriye barışıyla ilgili olumlu ve olumsuz katkılarına dikkat çekerek, “Ankara ve Şam’dan gelen heyetler Rusya’da bir görüşme yaptı. Bu durum Türkiye ve Suriye’nin kendi ulusal güvenlikleri konusunda müzakere ettikleri noktasında uluslararası topluma açık bir mesajdır. Avrupa ve Amerika ise bu süreçte Ukrayna bağlamına odaklanmak için çaba harcıyor ve bu aşamada gerilimi azaltmakla ilgileniyor. Rusya’da gerçekleşen görüşme ,Ankara –Şam diyaloğunun bir basın açıklamasıdır. Aslında yazışmalar yıllardır devam ediyordu ve önümüzdeki aylarda da devam edecektir. Esad rejimi kendi bölgesine Kuzey Doğu’dan petrol tedarik etmek gibi çıkarları nedeniyle SDG (Suriye Demokratik Güçleri) ile ilişkilerinin kesilmesinden korktuğu için Türkiye ile işbirliğini kademeli olarak duyurmaya çalışıyor’’ diye konuştu.
Olası bir anlaşma sonrası mültecilerin Suriye’ye geri dönüşünün Suriye’deki farklı güç unsurları ve etnik gruplar arasında bir güvenlik kargaşasına neden olabileceğini vurgulayan Zankih, sözlerinin devamında şu ifadelere yer verdi: “Bir insan hakları savunucusu olarak, prosedürlerin nispeten güvenli olmasını ve insanları yüksek riske maruz bırakmamasını sağlamak için pratik bir görüşüm var. Şam ve Ankara arasındaki anlaşma sürecini kesinlikle reddediyorum ama aktivistler olarak bu süreci değiştiremeyiz veya engelleyemeyiz. Çünkü muhatap Milli Savunma Bakanlığı, dolayısıyla baskılarımızın bir sonuç vermesini beklemiyorum. Bunu siviller için nasıl mümkün olduğunca güvenli hale getireceğimize odaklanmalıyız. Örneğin basına başvurmalıyız, hak örgütleri cezaevlerini denetleyebilir. Türkiye’nin sivillerin korunmasını sağlamak için kesinlikle dikkate alması gereken birçok önlem var. Mültecilerin dönüşü ve ekonomik geçişlerin açılması, ithalat ve ihracat ekonomiyi biraz canlandıracak, ancak sonuçları görmeye başlamak zaman alıyor ve sanırım 3 ila 5 yıl kadar.’’
“İnsan hakları tam ve daimi bir şekilde güvence altına alınmalıdır’’
Gaziantep Barosu Gaziantep Barosu Göç ve İltica Komisyonu Üyesi Avukat Cumali Şimşek ise VOA Türkçe ’ye yaptığı açıklamada, “Türkiye ve Suriye arasında yapılacak bir anlaşma, Suriye’den gelenlerin tamamını ve halen orada savaşanların hepsini güvence altına almayacaktır. Çünkü Suriye’den Türkiye’ye gelenler arasında muhalif gruplar, askerlik yapmamış olanlar veya 10 yıllık savaşta herhangi bir taraf olmamış insanlar da var. Olası bir anlaşmayla bu kesimlerin her biri için bir güvence sağlanabilecek mi? Yanı sıra bu anlaşmada Suriye’nin talepleri ve Türkiye’nin beklentileri bir noktada uyuşsa bile bu iki devlet arasındaki mutabakat insan haklarını ne kadar önceleyecek? Anlaşmanın insan haklarını öncelediğini varsayacak olursak bu mutabakatın gerçek manada işlediğinin takibini kim yapacak?’’ dedi.
Olası anlaşmada güçlü bir yapının her iki ülke arasındaki sürece dahil olması gerektiğine vurgu yapan Avukat Şimşek, sözlerinin devamında şu ifadeleri kullandı: “Bu noktada bir çözüm önerisi olması açısından şunu söyleyebilirim; Türkiye ve Suriye arasındaki anlaşmayı, anlaşmanın şartlarını, anlaşma sonucunda milyonlarca Suriyeli’nin durumunu insan hakları açısından güvence altına alarak yürütücü bir güç niteliğinde takibini yapacak bir yapı olarak Birleşmiş Milletler’in yer alması gerekiyor. Bu üçüncü tarafın sadece gözlemci olarak değil, bizzat anlaşmayı yürüten taraf olarak süreçte yer alması gerektiğine inanıyorum. Aynı zamanda bu üçüncü tarafın ne kadar bir zaman bu sürece dahil olacağı da belirlenmeli. Bosna’da üçüncü tarafın çekilmesinde yaşanan acı olayı bütün dünya gördü. Benzer acıların yaşanmaması için Suriye’deki insani krizin de insan haklarının tam ve daimi bir şekilde güvence altına alındığı bir çerçevede yapılacak anlaşmayla çözüleceğini düşünüyorum.“