YORUM | ALPER ENDER FIRAT
Osmanlı topraklarında mevcut hânedan mensuplarına ve devlet erkânına ait büyük vakıfların gelirlerinin bir kısmı Haremeyn’e tahsis edilmişti. Bunların dışında devlet hazinesinden, Hazîne-i Hâssa’dan ve ferdî bağışlardan önemli miktarda toplanan değerli eşyalar Surre Alayı yoluyla Mekke ve Medine’ye ulaştırılırdı.
İslam Ansiklopedisi “içine altın ve para gibi kıymetli eşyaların konulduğu kese” anlamına gelen surre kelimesini terim olarak ‘her yıl hac döneminden önce, genellikle Mekke ve Medine halkına dağıtılmak için yollanan para, altın ve diğer eşyaları ifade eder’ diye açıklıyor, bunu götüren kafileye de Surre Alayları deniyordu.
Surre Alaylarının yola çıkması, hareket etmesi ve hediyelerin Hicaz’a götürülmesi Osmanlı Devleti açısından çok önemli bir olaydı. Adeta kalple beyin arasında iletişimi sağlayan can damarıydı.
Surre Emini başkanlığındaki Alay, Saray’dan törenle Anadolu yakasına uğurlanır, en son Üsküdar’da mutasarrıflık dairesi avlusunda toplanıp buradan yola çıkardı. Surre törenleri sırasında halk Boğaz’ın iki yakasında toplanır bütün bir şehir bu yolculuğa şahitlik ederdi. İstanbul halkı için de yılın en önemli, en itibar edilen dini merasimiydi.
Sirkeci’den başlanır ve Üsküdar, İzmit, Akşehir, Konya, Adana, Antakya, Hama, Şam, Maan üzerinden Medine ve Mekke’ye ulaşılırdı. Sadece Harameyn değil Konya, Antakya, Halep, Şam gibi önemli şehirlerin payitahtla iletişimini sağlayan bu alay yolculuğu hac dönemine denk gelecek şekilde Hicaz’da bitirilirdi. Diğer şehirlerden Hacca gidecek olanlar hacılar da yolda bu kafileyle birleşirdi.
Tabi bu kadar değerli eşyalar taşınır da kafileye hırsız ve haramilerin ilgi duymaması mümkün olur mu? Bazı yıllar harami çeteler hac yolcusu kılığında kafileye katılır, kafile, ıssız, tenha yerlere gelince haramiler gerçek kimliklerine bürünür, bütün kafileyi soyup değerli olan ne varsa el koyarlardı.
Görüntüye baktığında hac yapabilmek için üç aylık meşakkatli yolculuğu göze almış mümin insanlara benziyorlardı ama niyetleri, amaçları ve fırsatını buldukları ilk anda yapacakları çok farklıydı.
Fethullah Gülen Hocaefendi’nin “Bu ülke kırk haramileri Kabe yolcusu sandı” sözü sanıyorum bu tarihi gerçeğe dayanıyor.
İşte bugün tam da bununla karşı karşıyayız. Kabe yolcusu zannettiğimiz insanların meğer at hırsızı haramiler olduğunu görmenin derin travmasını yaşıyoruz. O haramiler ilk ellerine geçen fırsatta maddi manevi ne kadar değerimiz varsa hepsini çalıp yağmaladı.
Ben aslında bugün 2023 yılını yazacaktım. Hani şu Lozan’ın 100. yılını doldurduğu ve ülkenin üzerinden gizli prangaların kalkacağı(!), zenginlik, refah mutluluğu bulacağımız 2023 yılını.
Kabe yolcusu zannettiğimiz bu kırk haramiler bir nesli bu mavallarla kandırdılar, sağcı mahalle on yıllarca Lozan’ın gizli maddelerini konuştu ve bundan kurtulmanın hayallerini kurdu. Bu efsanenin en önemli anlatıcısı da at hırsızlarının akıl hocası Kadir Mısıroğlu ve benzerleriydi.
Ak haramiler tabanını işte bu yalanla domine etmeye devam ediyor. Bu yıl 100 yıllık esaretin biteceği, Lozan’ın gizli maddelerinin kalkacağı, madenlerin, petrolün, gazın artık çıkartılacağı yıl. Sihirli değneğin dokunup Dünya lideri öncülüğünde Türkiye’nin şaha kalkacağı yıl gelip çattı.
Tabi bu arada yıllardır bu efsaneyi anlatanlara sormak lazım: Dünyaya posta koyan, Amerika’yı, Avrupa’yı yola getiren Dünya lideri, Lozan’ın gizli maddelerine niye uymak zorunda kaldı bugüne kadar? Düşünün dünyanın ödü korktuğu bir lideriniz var ama evinizdeki, bahçenizdeki paha biçilmez hazineleri çıkartmıyorsunuz. Bu nasıl dünya liderliğidir? Ev sizin, bahçe sizin, arazi sizin kim tuttu bugüne kadar elinizi?
Şimdi bu yıl gelip çattı bakalım Lozan’ın hangi gizli maddeleri varmış ve onlar kalkınca ülke nasıl bir uçuşa geçiyormuş ömrümüz yeterse hep beraber göreceğiz.
Eski zamanlarda aç sefil iki arkadaş padişahın yaşadığı şehre varıp şehri dolanırken sultanın tellallarını duymuşlar, “Padişahımızın çok sevdiği bir atı var kim ona konuşmayı öğretirse onu baş vezir yapacak” diye nida ediyorlarmış. Aç arkadaşlardan birisi hemen atılmış, ben demiş öğretebilirim. Bu söz üzerine adamları apar topar alıp padişahın karşısına çıkarmışlar.
Padişah hiddetli bir şekilde sormuş, demek sen atıma konuşmayı öğretebileceğini söylüyorsun. Öğretemezsen kelleni alırım demiş. Adam öğretirim padişahım ama bana iki yıl mühlet vermeniz lazım deyince, padişah bu şartı kabul etmiş. İki kafadar saraya kabul edilmiş, yedikleri önlerinde yemedikleri arkalarında bir hayat yaşamaya başlamışlar. Yalnız kaldıklarında diğer arkadaşı sormuş “Senin yüzünden kellemiz gidecek, bu ata konuşmayı nasıl öğreteceksin” diye çıkışınca, diğeri gamsız ve kaygısız şekilde demiş ki “İki yılımız var, bu süre zarfında ya at ölür, ya padişah! O günü o zaman düşünürüz”
AKP, tabanı bu efsanelerle domine ederek seçimlere gidiyor. Atı alıp bir kere daha Üsküdar’ı geçerse Lozan’ın gizli maddeleri meselesi ölür, ölmese de onu ona ne diyeceklerini gün düşünürler.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***